Dayanışma bir adım önde
Fotoğraf: Envato
Gazeteciliğe dair tartışmada birbirimizi ikna edemesek de, en azından ilerletici olmuş olabileceğini umabileceğimiz bir noktaya geldik. Her tartışmanın bir ikna ile sonuçlanması da gerekmiyor. Basın dayanışmalarında ve çeşitli mesleki platformlarda yan yana geldiğimiz meslektaşlar olarak, sözünü birbirine kalp kırmadan ifade edebildiğimizi düşünerek, bu güvene sığınarak devam edeceğim. Tartışmanın bir doygunluğa ulaştığını gördüğüm için de, zorunlu olmadıkça bu şimdilik son yazı olacak.
Merkez medya tanımı bana daha açıklayıcı gelse de, bu tartışma ‘ana akım’ kavramı üzerinden sürdüğü için oradan devam edelim. Sadece Türkiye açısından değil, dünya bağlamında da, güçlü bir sermaye birikimine dayanan ve ‘ana akım’, ‘merkez medya’ diye tanımlanan mecralarla ek olarak, çeşitli muhalefet biçimlerinin birikimleri üzerinde mütevazi bütçelerle oluşturulmuş yapılar da var. Farklı imkanlara sahip olmakla birlikte her ikisinden de sayısız iyi gazeteci yetiştiği gibi, her iki mecranın da, gazetecilerin mesleği icra ederken dikkati elden bırakmamaları gereken sınırları, handikapları da var.
Örneğin Türkiye’de ‘ana akım’ın sorunlu olarak da olsa bugünkünden daha iyi durumda olduğu zamanlarda, bu alanın başlıca mecralarından biri olan Doğan Grubu, aynı zamanda ‘ana akım’da sendikasızlaşmanın başladığı mecradır. Aydın Doğan’ın medyada sendikasızlaştırmayı başarmakla övündüğü söyleşiler arşivlerde duruyor. Bu, orada görev yapan gazeteciler için aynı zamanda güvencesiz bir şekilde hem editoryal bağımsızlık açısından, hem de haber konularını belirlerken ciddi bir sorun oluştururken, yine orada görev yapan birçok gazetecinin bu sınırları zorladığını da biliyoruz. Ve elbette ‘ana akım’ın bu sınırlarının yarattığı zorluklar yanında ekonomik imkanlarının mesleğin icrası bakımından sağlamış olduğu kolaylıklar atlanamaz.
Bugün artık iktidarın medyadaki hegemonyası nedeniyle ‘iktidar medyası’ kavramını daha yaygın olarak kullanıyoruz. Ancak tüm bu gerçekliğe rağmen örneğin Faruk Bildirici gibi ombudsmanların varlığı ve sayıları giderek azalmış olsa da iyi haber örneklerinin bu iktidar denetimi altında bunalmış medya yapılarında var olmaya devam etme çabası da değerli. Bu noktaya ilişkin dikkat çekmeye çalıştığım ince ayrım, ‘iktidar medyası’na ilişkin bir umuda değil, tek tek gazetecilerin, kurumlarının sınırlarına rağmen gösterdiği çabaya saygıya dayanıyor.
Tartışmanın bizim tarafa dair bölümü ile devam edelim. Tartışmacı, önceki yazımda kullandığım “Mülkiyet yapısı belirli bir politik arka planla birlikte düşünülen gazeteler” ifadesinden hareketle şöyle diyor: “Bunlar, kendi gazetesi için de söz konusu olduğu gibi bağımsız falan değillerdir. Doğrusu, böyle bir gazetenin durduğu yeri ‘ana akım’a göre tarif etmekte zorlanıyorum. Ana akım var olsaydı, ‘ana akım dışı’ derdim. Ana akım yok, o halde siyasi çizgisini mi işaret etmeliyim? Sol, sosyalist, parti gazetesi mi demeliyim? Belki de evet.”
Yıllar önce devletin ve ona yakın medya organlarının kullandığı ‘Bunlar gazeteci değil, militan’ kavramı vardı. Biz ‘militan gazeteciyiz’ gibi bir ifadeyi hiç kullanmadığımız gibi, bir iltifat olarak değil bir marjinalleştirerek tasfiye etme çabası olduğu çok açık olan bu kavramın etkisini iyi gazetecilikte ısrar etmeye çalışarak kırmaya çalıştık. Geriye bakıldığında epey bir yol aldığımız da açık. ‘Bağımsız değiller’ saptaması karşısında da, kendi durduğu zemini inkar edecek bir savunma refleksinin ne manası, ne de inanırlılığı olabilir.
Ancak şunu söyleyebiliriz. Yaptığımız haber, tacizci bir okul müdürünün görevden alınıp yargılanmasını gündeme getiriyorsa, bir hastanedeki ciddi bir eksikliğe dair haberimiz üzerine Sağlık Bakanlığı bu eksikliği gidermek için harekete geçtiğini bize bildiriyorsa, yaptığımız sayısız haberle, işlerinden atılmış binlerce işçi işlerine geri dönebiliyorsa, birçok haberimiz ‘ana akım’da bazen bize referansla, bazen de kaynak belirtme özeni göstermeden yer alıyorsa, birçok muhabirimiz haberleri nedeniyle ödüllendiriliyorsa, bu bizim ısrar ettiğimiz zemini de gösterir. Bunlar, bizim tarafın tüm mecraları açısından da geçerlidir.
Bizim tarafın, iyi habercilik gayretini bir kenara bırakıp, bulunduğu yerin sunduğu imkanların şehvetine kapılarak bir propaganda bülteni gibi davranması, gazeteciliğini bunun altında ezmesi ise kanımca asla düşülmemesi gereken bir handikap.
Bir de, bir kitap cümlesi olarak dile getirilen “Yoksul ve fefkalade kalitesiz bir aktivist medya” saptaması var. Dünyanın herhangi bir yerindeki önemli bir gelişmeyi abonesi olduğumuz ajanslar üzerinden değil de, kendi editör ya da muhabirlerimiz aracılığı ile izlediğimiz zaman mutlu oluyor, bunu yapamadığımızda da hayıflanıyoruz. Gazeteye dahil etmek istediğimiz bir gazeteci ya da yazarı yine maddi sınırlar nedeniyle dahil edememek de hayıflandığımız başka bir mesele. Bunlara daha başka onlarca şeyi de ekleyebiliriz. Yazı işleri duvarları buna şahittir(!)
Tüm bunlara ek olarak ‘karın tokluğuna’ iyi gazetecilik yapmaya çalışmanın fetişleştirilmesi de anlamsızdır. Bizim tarafın basın kurumları açısından ve özellikle onların yöneticileri bakımından, çalışanlarının daha iyi koşullarda mesleği icra edebilmelerini, daha güçlü haber içeriklerini mümkün kılacak çabayı göstermek hayati bir sorumluluktur. Kendi sınırlarını aşmayı zorlamak yerine ona teslim olmak, gazetecilik heyecanını da öldürür.
Bunlar bizim açımızdan, “Ama ‘ana akım’ da şöyle” gibi karşıtlıklar içinde tartışamayacağımız, yüzleşmemiz gereken gerçeklikler olarak önümüzde duruyor. Bunu yapmayan, belki bir tartışma içinde hırpalanmaktan yırttığını düşünerek kendince mutlu olabilir ama bunun memurlaştırıcı etkisinden, yol açacağı çürümeden kaçamaz.
Ezcümle, biz durduğumuz zeminin sunduğu avantajlardan yararlanırken, yol açabileceği dezavantajlara karşı da uyanık olarak mesleğimizi icra etmeye çalışalım, okur ve mesleki camia da, yapıp yapamadıklarımızı değerlendirsin. Eleştirisini söylesin. Bundan öğreniriz. Tüm bunlara rağmen, birileri de, “Kendini fazla zorlama istersen, çünkü sen bir parti gazetesisin” demekte ısrar ediyorsa, ona da ‘eyvallah’ der ve işimizi düzgün yapmaya çalışarak, iyi gazetecilikte ısrar ederek yolumuza devam ederiz.
Bu tartışmada zikredilen ‘aktivizm’ kavramına dair bir değinmeyle yavaş yavaş bağlayalım. Tartışmacı, “Bana göre bir gazetecinin angaje olabileceği tek meşru aktivizm basın ve ifade özgürlüğü için yapılandır” diyor. Aslında onu bile ‘aktivizm’ olsun diye değil, tutuklu ya da yargılanan meslektaşlarımızı, mesleğimizi savunmak için yapıyoruz. Keşke hiç mecbur kalmasak. Sabah haber yapıp, ‘Öğleden sonra balık tutup, akşam edebiyat eleştirisi yapabilsek’ mesela.
Biz gazeteciliğin nerede mümkün olabileceği tartışmasını yaparken, mesleki dayanışmanın aslında bunu aşan pratikler sergilediğini de ifade edelim. 28 Kasım’da Berlin’de Uluslararası Basın Enstitüsünün (IPI) daveti ile bir grup gazeteci ve hukukçu olarak ‘Kuşatma Altındaki Türkiye Medyası’nı konuştuk. İlk defa uluslararası bir basın örgütü, Türkiye’de zorluklar içinde yayın hayatını sürdürmeye çalışan gazetelere destek olunması için, ‘e gazete’ abonesi olma çağrısı yaptı. Bunun için IPI’ya ve özellikle de Caroline Stockford’a teşekkür etmek isterim. Bu kampanya ile sağlanacak maddi destekten çok daha önemlisi, editörlerimiz, muhabirlerimiz ve tüm çalışma arkadaşlarımız için bunun içerdiği moral değerdir.
Başka gazeteleri ziyaret edip, merkezin dışındakilerin yöneticilerini bir mekanda toplayarak sınırlı bir zamanda onları dinlemeyi yeterli gören anlayıştan, buralara gelebilmek az şey değil.
Geride bıraktığımız hafta, birlikte Özgür Gündem Nöbetçi Yayın Yönetmenliği yaptığımız arkadaşlarımızdan bazılarının hapis cezası onandı. 1 günlük dayanışmaya ödettirilmek istenen bu bedel, hepimiz için de dayanışmayı daha da güçlendirmek bakımından bir mesajdır.
- Diyarbakır notları: Seçim öncesi gelip ‘Ser sera, ser çava’ demeyin 16 Aralık 2024 04:52
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00