Andımız
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Durduk yere sanki gökten zembille inen “andımız” hikayesi, ülkemizin gündemine geçtiğimiz günlerde postunu serdikten sonra bu konuda ağzı olan hemen herkes kendi kavlince, kendi “fıtrat”ınca katarlar dolusu bir sürü laf eveleyip geveledi.
Mazisi yaklaşık bir asır öncesine dayanan bu “yemin” metninin içeriği, çapı, çeperi kimi vatandaşlarımız tarafından yere göğe sığdırılmazken, buna mukabil kimi yurttaşlarımız tarafından da tam aksine yerden yere vurulmasına rağmen yine de ilkokullarda her sabah öğrenciler tarafından ezbere okundu, okutuldu...
Bir zamanların anlı şanlı Osmanlı İmparatorluğunun küçüle küçüle nihayet geride kalan “saksı” kadar toprakları üzerinde güçbela kurulan cumhuriyet döneminde, bu “yeni” devletin temelini atan önder kadrolar, “Ağaç yaşken eğilir” deyiminden yola çıkarak işe öncelikle ilkokullardan başlayıp, böylece her biri birer küçücük “fidan” olan talebeleri istedikleri şekilde eğip bükerek, istedikleri kıvamda yoğurup yön vermek için “milli eğitim” süzgecinden geçirip, aynı zamanda da “andımız” masalıyla uyutmaya çalıştılar ama, evdeki, daha da doğrusu payitahtımızda yapılan hesapların çarşıya uymadığı geç de olsa anlaşıldı.
Andımız konusunda şu son zamanlarda koparılan yaygaralara bakılırsa; görünen o ki, ülke sathında “ulus-devlet” bilincinin yerleşip kök salması için, içi cafcaflı sıfatlarla donatılmış bu kelimeler yığınının yemin halinde okunmasını zaruri bir ihtiyaç gibi değerlendirenlerin bu gayretleri sonuç vermediği gibi, dahası da, laf ola beri gele kabilinden tekrarlanan bu yemin meselesi ülkenin harcına derman değil dert oldu!
Kirvem, seni bilemem ama özüme göre ayran misali lıkır lıkır içtiğimiz bilumum yeminlerin derununda sanki gizliden gizliye çeşitli hesaplarımız yatıyor! Üstelik bu hesapların üstünü ustalıkla örtüp veya perdelemek için yeminlerimizin bini bir para! Zaten yemin, ant dediğin ne ki sermayesi bol laf, sırala sıralayabildiğin kadar...
Hani neden, niçin ant içtiklerini dahi bilmeyen, bunu anlamayan minik talebelerin bu masum hallerini es geçersek, diğer taraftan da dünya ahvalinde şu ya da bu konularda yerine göre din, iman, şeref, namus gibi kavramların gölgesine sığınıp, hatta bir kademe daha da ileri giderek Allah veya peygamberlerin isimlerini anarak karşısındaki insanları sözde ketenpereye getirip, böylece kendi dümenlerini yürütmeye çalışanların yeminlerine ne demeli!
Neyse... Yine özüme göre, yemin dediğin şey sadece safsata, sadece züğürt tesellisi...
Bu bapta zerre kadar yalanım varsa; eh o zaman ekmek, İncil çarpsın Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30