26 Aralık 2018 01:00

Şimdi, iktidar medyasına, ‘aynı gemideyiz’ söyleşileri verenler düşünsün

Şimdi, iktidar medyasına, ‘aynı gemideyiz’ söyleşileri verenler düşünsün

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu konunun politika sayfasının köşesinde ne işi var diye düşünebilirsiniz. Ama konu buraya geldi aslında (!)

Kültürel alandaki bir söz, bir hareket ya da bir gelişme, kimi zaman siyasal alanın kendi ilişkilerini ve ritmini aşan bir etki yaratır. Politikanın dışında durarak söylendiği, yapıldığı iddia edilse de, kültürel alandaki bir sözün, ya da sözler zincirinin, bir politikanın inşası için dolaşıma sokulduğu, aslında en sert ideolojik argümanlardan da daha fazla ideolojinin tam ortasında durduğunu görürüz.

Tuba Kalçık’ın, halka mal olmuş ve bir kısmı muhalif kişilikleriyle de bilinen sanatçılarla, iktidar medyasında yaptığı söyleşiler dizisi, iktidarın, hegemonyasını güçlendirmek için yapılan bir dizi siyasi operasyondan daha az etkili değildi.

O söyleşileri verenlerden bazıları doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a dair açık övgüler yaparken, bazıları da, ‘toplumsal ayrıştırmalara, kutuplaştırmalara karşı olmak gerekir’ söylemini, muhalefetin eleştirisi üzerinden kurarak iktidarın hegemonyasına kültürel alandan destek veren bir profilin içinden konuştular.

Hatta, bugüne kadar kendisini hiçbir zaman sert siyasi vurgularla ifade etmeyen, ancak ‘Bu su hiç durmaz' diyerek çok şey söylemiş olanını bile içimiz cız ederek o serinin içinde okuduk.

Toplamı itibariyle bakıldığında, tüm o söyleşiler dizisi, aslında siyasal iktidarı güçlendirmek üzere tezgahlanmış bir ‘kültürel harekat’ gibiydi.

Halkın sevgisini kazanmış sanatçıların, çağrıldıkları bağlamın içerdiği anlam çok da karmaşık olmadığı halde, öylesi bir düzlemin bir parçası olmakta sakınca görmemeleri de, kuşkusuz ayrı bir zayıflığın göstergesi olarak başka bir trajediydi.

Bu açıdan iktidar cenahında her şey tıkırında gidiyordu ki, yılın sonuna geldiğimizde Metin Akpınar ve Müjdat Gezen, bir televizyon kanalında bu söyleşiler silsilesinin tam karşısından, iktidarın en zirvesine doğru yaptıkları açıklamalarla bu tezgahı bozdular.

Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’in sözlerine karşı, Erdoğan’ın küplere binerek yargıyı göreve çağırması ise, sahip olduğu gücün, ne kadar yoğunsa, o kadar da kırılgan olduğunu açığa vurdu.

Orhan Gencebay’ın, Tuba Kalçık’a verdiği söyleşide “Cumhurbaşkanımız sanatçının haklarını koruyan, onların sorunlarını dinleyen bir lider. Bütün sanat dallarına çok büyük önem veriyor” sözleriyle yücelttiği Erdoğan’ın, yargıya yaptığı çağrıdan bir saat sonra, hem de Pazar günü, savcılık tarafından haklarında soruşturma başlatılan iki duayen sanatçı, hemen pazartesi sabahı da, polis tarafından evlerinden alınarak ifadeye götürüldüler.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın, Metin Akpınar ile Müjdat Gezen’in söylediklerinin mizahla izah edilemeyeceğini iddia ederek, “Keşke masum çocukluğumuzun kahramanları olarak kalsalardı” biçimindeki ifadeleri de, iktidar cephesindeki kültürel tahkimata rağmen içinde bulundukları aczi gösterdi.

Halka mal olmuş sanatçıları, çeşitli görevlerle, ödüllerle, yüklü maaşlarla ihya ederek, ya da iktidar medyasının marifetiyle birer iktidar tuğlasına dönüştürenler, yaptıkları tüm bu yığınağa rağmen demek ki o kadar da güçlü değillermiş.

Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’in böylesi bir dönemdeki sözleri, John Berger’den bir anekdotu akla getiriyor.

John Berger, kendi düşünce dünyasında yer edinen sanatçılara, filozoflara dair görüşlerini müzik eşliğindeki sıcak bir söyleşide Yücel Göktürk’e anlattıklarından oluşan ve Metis Yayınları’ndan çıkan ‘İstanbul’dan Gelen Telefon’ adlı kitapta, kendisini çok etkileyen bir konuşmayı aktarır. ‘68 olayları sırasında Prag’da bulunan Berger’e bir Çek öğrenci şöyle der: “Bizim meselemiz önümüzdeki 24 saati azami özsaygı ve haysiyetle ve asgari tavizle yaşamayı becermek. Bizim tek derdimiz özsaygımızı, haysiyetimizi yitirmeden yaşamak.”

John Berger, bu sözlerin kendisi üzerindeki etkisini de şöyle dile getirir: “Bu sözler beni sarstı. O gün bugündür ‘azami özsaygı - asgari tavizle yaşamak’ mefhumu kulağıma küpedir. O Çek öğrencinin sözlerini hiç unutmadım. Yazdığım her şey bir bakıma onunla bağlantılıdır.”

Bu ülkede, tarihin bu anında, Metin Akpınar ve Müjdat Gezen de, bize özsaygımızı ve haysiyetimizi yitirmeden yaşamının önemini hatırlatmış oldular. Masum çocukluğumuzun kahramanları olarak kalmayı seçtiler. Onlara ‘eyvallah’ derken, şimdi iktidarın dümenine geçip bize de, “Haydi gelin, aynı gemideyiz” diyenler düşünsün!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa