28 Aralık 2018 00:55

Açlık grevinin aynasında tecrit ve çözüm!

Açlık grevinin aynasında tecrit ve çözüm!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Öcalan’a yönelik tecrit uygulamasının kaldırılması için 51 gündür açlık grevinde olan DTK Eş Başkanı Leyla Güven, önceki gün çıkarıldığı mahkemede yine tahliye edilmedi. Tıpkı Leyla Güven gibi 24 Haziran seçimlerinde milletvekili seçilen Enis Berberoğlu’nun hakkında mahkûmiyet kararı olduğu halde milletvekilliği süresince salıverilmesi kararına rağmen, hakkında herhangi bir mahkûmiyet kararı olmayan Güven’in tahliye edilmemesinin ancak Cumhuriyet tarihi boyunca Kürtlere uygulanan ‘özel hukuk’ ile açıklanabileceğini yazmıştık (9 Kasım 2018 tarihli, "Leyla Güven'e özgürlük!" başlıklı yazı). Sonuç olarak, daha önce Leyla Güven hakkında tahliye kararı veren mahkeme başkanının da değiştirildiği duruşmada verilen tutukluluğun devamı kararı,  Güven’in açlık grevinin kritik bir aşamaya geldiği bu süreçte gerilim ve çözümsüzlük politikasının devamı yönünde bir karar olarak anlam kazandı.

Leyla Güven, geçen hafta Evrensel’e verdiği röportajda “Tecrit ile çözümün önünün kesildiğini”, “tecridin kaldırılmasının ülkede ve bölgede rahatlama sağlayacağını” ve bunun için “tecrit ortadan kaldırılıncaya kadar açlık grevini sürdüreceğini” söylemişti.

Öcalan’ın uluslararası bir operasyonla Türkiye’ye getirildiği 1999 yılından bu yana devletin/iktidarların İmralı’daki Öcalan’a karşı tutumu, Kürt sorununa yaklaşımının da en önemli göstergelerinden biri olageldi. Güven’in dediği gibi, Öcalan ile görüşmelerin yapıldığı dönemler, Kürt sorunundan kaynaklı gerilimin düştüğü ve halkta çözüm/barış beklentisinin canlandığı dönemler oldu. Aksi bir şekilde tecrit politikasının uygulandığı dönemlerde ise, Kürt sorununda baskı, şiddet ve müdahaleye dayalı çözüm arayışları egemen oldu. Tıpkı bugün olduğu gibi…

Ancak tecrit politikasının anlaşılması bakımından göz ardı edilmemesi gereken bir diğer önemli nokta da devletin/iktidarların hangi koşul ve zamanlarda bu politikayı uygulamaktan vazgeçtiği/vazgeçmek zorunda kaldığıdır. Başka bir deyişle bugüne kadar tecridin kaldırılmasını ve görüşme süreçlerinin başlamasını sağlayan dinamiklerin neler olduklarına bakmak gerekiyor.

Öncelikle sadece Türkiye’deki çatışma süreci için değil, dünyanın birçok yerindeki çatışmaların görüşme süreçlerine evrilmesinde en önemli etkenlerden biri, çatışan taraflar arasında yenişememe, yani ‘pata’ durumunun ortaya çıkmasıdır. Mesela 2013’teki çözüm sürecinin başlamasında 2012’de çatışmaların yeni bir boyut kazanması etkili oldu.

Uluslararası bir boyut kazanan sorunlarda uluslararası aktörlerin de önemli etkileri olmaktadır-ki, 2008-2011 yılları arasında süren Oslo Süreci’nde özellikle ABD’nin bölge politikasının önemli bir etkisi oldu.

Bir diğer önemli faktör iç dinamiklerdir. Kürt sorunu gibi ulusal-bölgesel karakterli sorunlarda baskı ve müdahale politikaları, oluşan mağduriyetler üzerinden sorunun kendini daha geniş ölçekli olarak ve yeniden üretmesini, dolayısıyla bu politikaya karşı mücadelenin da daha güçlü ve kitlesel hale gelmesi sağlamaktadır.

Kürt sorunu bağlamında çözüm sürecinin bitirilmesinde olduğu gibi yeni bir sürecin başlaması bakımından da en önemli dinamiklerden biri olarak diğer parçalardaki (özellikle Rojava-Kuzeydoğu Suriye) gelişmeleri sayabiliriz.

Bu tablo, bugün tecridin kaldırılması talebinin gerçekleşmesinin önündeki zorlukları da gösteriyor.

Çünkü bugün için çatışan taraflar arasında bir ‘pata’ durumundan söz etmek mümkün değil. Öte yandan en yakın gelişme-ABD’nin Kürtlerle işbirliği yaptığı bölgedeki güçlerini çekmesi- üzerinden söylemek gerekirse, gelinen yerde uluslararası aktörlerin önceliğinin Kürtler olmadığı ortada. Yine demokratik siyaset, kitle hareketi 2015’teki kent-hendek savaşları döneminden bu yana ciddi biçimde darbelenmiş ve sınırlanmış durumda. Ayrıca Rojava’daki durum, oraya dair beklentilerin gerçekleşmesini en azından kısa vadede mümkün kılmıyor.

Bu karamsar tabloya rağmen Güven’in açlık grevi daha şimdiden önemli bir şeyi başarmıştır. Leyla Güven, özellikle yerel seçimlerin kapıda olduğu bir süreçte Kürt sorununun çözümü üzerinden beklenti oluşturarak Kürt halkını yedeklemek isteyen güçlerin gerçek yüzünün bir kez daha görülmesini sağlamıştır. Bu azımsanır bir kazanım değildir.

Ama tam bu noktada konu ile ilgili konuştuğumuz birçok kişinin düşündüğü ama açıkça söylemekten çekindiği bir gerçeği daha belirtmek gerekiyor: Leyla Güven kritik bir aşamaya gelen açlık grevini, tecridin kaldırılması talebinin gerçekleşmesini sağlayabilecek dinamiklerin oldukça zayıf olduğu bir süreçte devam ettiriyor. Bu durum iki noktadan önemli riskler yaratıyor. Birincisi, Güven’in yaşamı ve ikincisi de parti içinde yapılan açlık grevlerine dahi müdahale edildi koşullarda iktidarın bu açlık grevini gerilimi tırmandırmanın ve HDP’nin yerel seçim çalışmalarını engellemenin bir dayanağı haline getirmesi.

Öyleyse birçok kişinin aklına getirdiği halde söylemediği, söyleyemediği şeyi-ki, bunu söylemenin zorluğu yadsınamaz- söyleyerek bitirelim: Aydınların ve demokrasi güçlerinin Leyla Güven’in açlık grevinin bitirilmesi için devreye girmesi, bu açlık grevinin daha şimdiden sağladığı kazanımı büyütmek ve yerel seçimler öncesinde olası yeni saldırıların önüne geçebilmek bakımından önemli olacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa