25 Ocak 2019 00:40

Venezuela'da ne oluyor?

Venezuela'da ne oluyor?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Enflasyonun kontrol altına alınamadığı ve milli paranın sürekli değer kaybettiği, dünyanın en geniş petrol rezervlerine sahip olan ülkenin petrol üretiminin sürekli olarak azaldığı, en önemli gıda maddelerinin, ilaç ve sağlık ekipmanlarının, ara mal ve yedek parçaların bulunamadığı ve bu kronikleşen durum karşısında yüz binlerin yurt dışına göç ettiği Venezuela’da, Maduro’nun 10 Ocak’ta 6 yıllık yeni bir dönem için yemin etmemesini talep eden ulusal ve uluslararası ölçekte birçok kişi ve grubun olduğu malumdu. Geçen mayıs ayında muhalefetin büyük bir kısmının katılmayarak boykot ettiği seçimlerde Maduro tekrar başkanlık seçimlerini kazanmış, seçimlere katılım ise yüzde 46’da kalmıştı. Seçimlerin belirlenen zamandan erken yapılması ve düşük katılım, muhalefetin ve uluslararası kamuoyunun Maduro’nun meşru hükümet olmadığı argümanının temelini oluşturuyor.

Venezuela’daki soruna demokratik çözüm bulma iddiası ile oluşturulan ve 14 bölge ülkesinin dahil olduğu Lima Grubu da ocak ayında Maduro’ya 10 Ocak’ta görevi devralmaması yönünde çağrı yapmış ve aksi takdirde Venezuela’ya karşı ekonomik yaptırımlara gidileceğini ilan etmiş, bu karara sadece Meksika katılmamıştı. Lima Grubunu, Amerikan Ülkeleri Örgütü (OEA) takip etmişti. Maduro’nun kurucu meclis oluşturarak ekarte ettiği Ulusal Meclisin 2-3 haftaya kadar tanınmayan başkanı Juan Guaidó’nun, Venezuela’nın Pérez Jiménez diktatörlüğünden kurtulduğu gün olan 23 Ocak’ta kendini başkan ilan etmesinin uluslararası çerçevesini bu olaylar silsilesi oluşturuyor. ABD’nin, OEA’nın ve Lima Grubu üyesi ülkelerin dakikalar içinde Guaidó’yu meşru geçici hükümet olarak tanıması bu sürecin uzun bir süredir planlandığını gösterir nitelikte.

1999’da Chavez’in iktidara gelmesi ile Venezuela önemli bir sosyoekonomik dönüşümün içine girmişti. Doğal kaynaklar zengini ülkenin yüzde 50’sine yakını yoksulluk koşullarında yaşamaktayken, Chavez idaresi petrol ve gıda ürünlerinde sübvansiyonları arttırarak, sosyal ve ekonomik programlar uygulayarak, eğitime ve sağlık hizmetlerine katılımı arttırarak 2012’ye kadar yüzde 27’ye düşürebilmişti. Bu durumun sadece artan petrol fiyatları ile açıklanamayacağı açık. Chavez’in ülkenin petrol gelirlerinin bölüşümüne dayanan ekonomik yapısını sarsması, hakim oligarşinin ve sermaye sınıfının bu gelirlerden mahrum bırakılması, idarenin petrol gelirlerinden elde ettiği kaynağı kime aktaracağını daha fazla belirler hale gelmesi hükümete karşı bir muhalefete yol açmıştır. Chavez ise bu muhalefeti, toplumun yoksulluğa mahkum edilen kesimlerini ve orduyu arkasına alarak, 21. Yüzyıl Sosyalizmi olarak adlandırdığı, katılımcı demokrasinin inşası hedefine yönelerek aşmaya çalışmıştı.

Ancak bu dönemde ülkedeki sosyoekonomik dönüşüme, ekonominin radikal dönüşümünün eşlik ettiğini söylemek güçtür. Chavez idaresi temel olarak ülkenin para birimi Bolivar’ı aşırı değerlendirmekte, temel tüketim malları ve petrolü ise sübvanse etmekteydi. Ancak ekonomi hiçbir zaman merkezi ve planlı bir yapıya kavuşturulmadı. Dağınık ve sınırlı biçimde gerçekleştirilen millileştirmeler ile el konulan fabrikalar yönetilemedi ve kapatıldı. Özel sektör ve ona hakim olan sermaye sınıfı varlığını korudu ve hatta değerlenen Bolivar sebebi ile arbitraj yaparak petrol gelirlerinden kazanç sağladı. Fiyat kontrolleri ve enflasyon mevcut oligarşinin daha da zenginleşmesine yaradı. Bolivarcı sosyalizm, küresel kapitalizme petrol gelirleri ile entegre olan bağımlı formu kopararak sosyalist bir ekonomi inşa etmek yerine mevcut yapıyı korudu.

Maduro döneminde ise düşen petrol fiyatları ile birlikte ekonomik durum kontrolden çıkmıştır. Devletin desteklediği ucuz doların resmi fiyattan alınarak karaborsa da yüksek fiyattan satılması, bolivarın iç piyasada değerinin düşüşünü hızlandırmıştı. Sübvanse edilen mallar ve petrol büyük bir kaçakçılık sektörünün oluşmasını sağlamış, düşük fiyatlı ürünlerin başta Kolombiya’da satılmaya başlanması iç piyasada bu malların kıtlığı ile karşılaşılması ve karaborsasının oluşmasına sebep olmuştur. Hiç şüphesiz karaborsa ve arbitraj mekanizmaları Maduro idaresinde ve ordu içinde de bu ticaretten fayda sağlayan grupları yaratmış, yolsuzluk ta hızlı bir biçimde yaygınlaşmıştır. Kısacası, Bolivarcı sosyalizm sosyoekonomik alandaki dönüşümü, planlı ekonomiye dönüşüm ile tamamlanmamış ve krizin derinleşmesi ile mevcut kazanımlar ortadan kaldırılmış, ülkedeki geleneksel sağ ve ulusal sermaye, ABD ile birlikte bu krizin derinleşmesi ve iktidarın değiştirilmesi için organize bir planın öncülüğünü yapmışlardır.

Son ayda yaşananlar, aslında uluslararası ortamda Venezuela’yı yalnız bırakarak, ekonomik krizden usanmış olan toplumun tüm kesimlerine yoksul kitleleri de eklemleyerek sokağa çıkarmak ve ordu içindeki Maduro’dan memnun olmayan grupları harekete geçirerek iktidarı değiştirmeyi sağlamak şeklinde formüle edilmiş bir planın yapıldığına işaret ediyor. Venezuela’da yaşanan olaylar, Brezilya, Kolombiya, Arjantin’deki sağ ve aşırı sağ iktidarların hızlı bir biçimde destek olarak kendilerini konsolide etmeleri ve Meksika’da ise iktidarı yeni kaybeden sağın da bu gruba katılarak yeni hükümeti sert bir biçimde eleştirmesine araç olmuş gibi gözüküyor.

Şimdilik bu planın en azından ordudan bir karşılık görmediği anlaşılıyor. Ancak bu durumun kontrol altında tutulabileceği şeklinde yorumlanmamalı. Muhalefet, 2017’deki gibi uzun soluklu bir eylemler zinciri başlatarak hükümeti yıpratmayı amaçlayacaktır. Ayrıca ABD, Maduro’nun dün ABD diplomatik görevlilerinin 72 saat içinde ülkeyi terk etme kararını tanımadıklarını belirtti ve ülkenin meşru yönetimini Juan Guaidó’nun temsil ettiğini belirtti. Bu açıdan bakıldığında ülkedeki ABD misyonunun ve Guaidó’nun kendisinin akıbeti tansiyonun artmasına sebep olacaktır. Ancak ABD’nin olaylardaki açık varlığının, Maduro’ya muhalif ya da eleştirel olan kesimlerin bile daha itidalli olmasını sağlaması da beklenmelidir.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa