Birkaç kent birkaç anı

Ekran Görüntüsü 27 Aralık 2015'te yayınlanan "Zaman, Işık ve Kelimeler" programından alınmıştır.

Mayıs yaza evrilirken, iyiden iyiye kendini hissettiriyordu güneş. Sezai Sarıoğlu ile bindiğimiz uçak Samsun Havalimanı’na indiğinde 18 Mayıs 2015’i gösteriyordu tarih.  Benim için her şey anlaşılmak üzere bekliyor olabilirdi ya Sezai için her şeyin yaşandığı bir anılar toplamı karşılamıştı bizi kentte.

Bakarak görmeye çalıştığım her ayrıntıda bir anısı vardır Sezai’nin. Ben yorgundum üstelik. Diyarbakır Kitap Fuarı’ndan o günlerde dönmüştüm. Burhan Kum ve Şeyhmuz Diken’in de katıldığı bir panelde konuşmuş, yayına hazırladığımız Utanç ve Onur kitabının tanıtımını yapmıştık. Samsun’dan Eskişehir’e gidecektik; uluslararası bir şiir festivalinin konukları arasındaydık. Sadece biz mi? Onur konuğu Eray Canberk’ti ve onlarca şair katılacaktı. Ahmet Ada da katılımcı şairlerden biriydi, kısa süre sonra onu yitirmemiz ne büyük acı. Genci yaşlısı, yerlisi yabancısı bir araya gelecek şiir konuşacaktık.

Karmaşa ve yas burada başlıyor belki ama önce Eskişehir’i anlatayım, sonunda Samsun’a bağlayacağım yazıyı.

Neşe Yaşın ile Kadıköy’de buluşup Pendik’e geçtik. Sözleşmiş gibi herkes aynı börekçide kahvaltı yapıyordu. Mehmet Said ile nişanlısı Selin oradaydı, Yusuf Uğur Uğurluel ile nişanlısı Bengü Özsoy da oradaydı. Birazdan Halil İbrahim Özcan da katıldı aramıza. Trende Neşe ile ben, Sezai ile Salih Bolat yan yanaydı. Yeşim Ağaoğlu heyecan ve neşeyle anlatıyordu ne güzel. Adil İzci hepimize ıhlamur armağan ediyordu.

Sabahın saatleri kimileri için erkendir bazen; uyumamaya ya da erken kalkmaya alışık olanlar da vardı içimizde, yanındakinin omzunda uyuyanlar da… 28 Mayıs 2015 sabahı çıktığımız yoldan 31 Mayıs 2015 akşamı geri dönecektik. Tepebaşı Belediyesi’nin düzenlediği 5. Uluslararası Eskişehir Şiir Buluşması’nın konuklarıydık.

Mehmet Said ile ben Eskişehir’e gider gitmez odalarımıza kapanıp Evrensel gazetesinin Pazar ekine yazı yazdık. Yazı beklemez.

Eskişehir, yaz için acele etmemişti. Haziran’a birkaç gün vardı olmasına ya, sokaklar kazak hatta mont için idealdi evet. Rahmi Emeç’in evden getirdiği ceketi sırtıma geçirip festivalin ilk gecesine katılmak üzere çıktığımda daha nice şairle kucaklaşma olanağı buldum. Gülsüm Cengiz bizden sonra gelmişti. Hüseyin Duygu Danimarkalı şairle aramızda kültürel bir eşikti, evet. Hüseyin Köse ücradan gelmiş, uzaklara bakarken kendini ele vermişti. Emre Cengiz orada yerleşik yabancıydı. Abdulkadir Budak neredeyse Ankara kadar aşinaydı bu kente. Onur Akyıl gür sesli şiirleriyle gelmişti. Haydar Ergülen ev sahibi olarak karşılamıştı hepimizi. Oradaydık işte ve daha günler vardı önümüzde. Balazs Szöllössy akıcı Türkçesiyle yazdığı şiirleri okudu. Niels Hav bizim mahallenin çocuğu gibi geldi bana en çok.

İlk günün akşamı, açılış konuşmasını TYS Genel Başkanı Mustafa Köz’ün yaptığı törende, inanılmaz bir soğuk ve yağmur açık havada yapmamız gereken etkinliği olanaksız kıldı. Yurtdışından gelen şairlerin sunumlarından sonra programa o gün devam etmemiz mümkün olmadı. Bu arada çay kahve servisi başlamış, az da olsa içimiz ısınmıştı. Eray Abi “Kent Kırgını” adını verdiği Toplu Şiirler’ini imzalıyor, onur konuğu olması nedeniyle kendisine ikram edilen şarabı yudumluyordu usul usul. Onun yanına sokulup içkisine misafir oldum…

Sonraki günlerde Mahmut Temizyürek, “İm Bilse Er Ölmes- Nâzım Hikmet ile Don Quijote Arzu Serüvenleri” kitabıyla  “Nâzım Hikmet Araştırma Ödülü”nü almadan önce çok güzel bir konuşma yaptı ve Nâzım ile Don Quijote arasındaki akrabalığa değindi uzun uzun. Doğumunun 100. yılında Melih Cevdet’i de andık. Danimarka’dan aramıza katılan şairler “Kuzeyden Güneye şiirin dili” başlıklı bir panelde bize kendi şiir serüvenlerini anlattı. Hepimiz gidip avucunda kuşlara su veren Ali İsmail Korkmaz’ın heykeli yanında şiir okuduk ve göğe bakıp içlendik, evet.

***

Sezai ile uçaktan inip Samsun’da otele geldiğimizde, ilki düzenlenecek olan kitap fuarında Melih Cevdet üzerine, Mustafa Köz de olduğu halde, bir panelde konuşacaktık. On gün sonra Eskişehir’de neler konuşacağımızı düşünmeden önce, Samsun’daki otelin yemek salonunda karşılıklı oturmuş sohbet ediyorduk. Devlet ve tabiatın kurşunlarını anlattı Sezai, nasıl kaçtığını, nasıl kovaladığını, nasıl saklandığını, nerelerde konakladığını parmağının ucuyla göstere göstere anlattı.

Kovalandığı kentin kürsüsüne çıkacaktı. O günlerden bir şiir kaldı bende. Yas’tım.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et