30 Ocak 2019 23:00

Hacı hoca

Hacı hoca

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hava açık ve soğuk. Güneydoğu böyledir. Bulutlar yorgandır gökyüzünde. Güneş, eşek donduran güneşi. Üniversitenin içerisinde dolaşıyorum. Karşıdan emektar Türkçe Hocası geliyor. Eli, kolu evrak dolu.

- Nereye Hacı hoca?

Hacı adı buralarda çok yaygın. Uyanık anneler, babalar, dedeler çocuklarına, büyüdüklerinde Kabe’ye gitmeden beleşine Hacı olsunlar diye koyarlar Hacı ismini. Hocanın adı da Hacı olunca Hacı hoca oluyor. Neyse. Hacı hoca evrakları paketlemiş, fakülteye teslim etmeye gidiyor. Emekli etmişler zorla yaşlılıktan. 

- Yaş 65. Artık çalışamazsın dediler. Neredeyse doğduğumdan beri üniversite dışında bir yer bilmediğimden artık ne yaparım bilmiyorum.  
Ülke bir garip ülke. Bakan, başbakan, milletvekili, Cumhurbaşkanı, ana, baba, yavru muhalefet lideri olurken yaşa bakan yok. Rahmetli Ecevit ülkeyi yönetirken Başbakanlık merdivenlerine yığılmasın diye koluna üç kişi girerdi. Süleyman Demirel 90’ına yaklaşırken “Umut” diye yeniden siyasete soyunmaya kalkmıştı. Erbakan’ı tahtırevanla getiriyorlardı parti başkanlık koltuğuna. İki muhalefet (?) lideri 70’i çoktan geçmiş. 75’e bayrak sallıyor. Onlara “Yaşlandınız. Hadi artık gidin torunlarınızla oynayın” diyen yok. Kuralları kendileri koyuyorlar kendilerini kollayarak. Oysa üniversitelerde 65 (öğretim görevlisi), 67 (öğretim üyesi) yaşını geçmiş akademisyenler isteseler de çalışamıyorlar. O düzeye gelmiş bir akademisyenin çalışırken aldığı maaşla, emekli maaşı arasında, alacağı ikramiyenin de getirisini sayarsak, neredeyse hiç fark yok. Yani 65 yaşında bir profesör çalışsa da, emekli olsa da aynı maaşı alacak. İşini para için değil sevdiği için yapıyor. Bazı üniversiteler (Ben ODTÜ’yü biliyorum) emekli olsa da hocalarının ofislerini koruyor, emekli hocalarına en azından dışarıdan ders verdirip bilim insanı yetiştirmeye devam etmelerine katkı sağlıyorlar. Ama taşra (?) üniversitelerinde durum farklı. Her emekli hoca arkadan gelen bir diğeri için bir masa, sandalye, mevki umudu.

Arkadan gelmek de öyle kolay değil. Bakıyorsunuz yeni üniversite kuruluyor. Normal şartlarda yeni açılan fakültelere, bölümlere yüzlerce akademiysen lazım. İlan çıkıyor, “Bilmem ne bölümüne bir Dr. Öğretim üyesi.” Belli ki adam (?), bazen de kadın önce bulunuyor, ön ayıklamadan geçiyor, sırasıyla bölüm başkanı, dekanla görüşüyor. Dosya üzerinden tatmin olmazsa rektörle de görüşüyor, sonra ilan. Bir kişi. Yahu okul yeni kurulmuş. Dışarı da yüksek lisansını, doktorasını bitirmiş yüzlerce akademisyen adayı var. Versenize ilanı, kursanıza bilim jürilerini. Olmaz. Bizden olmalı. “Bizden olmalı” diye diye bu hale geldik. Sonunda bir de baktık ki bizden değillermiiiiş.      

Üniversiteler bilim yuvası. En azından kağıt üzerinde öyle. Çalışma, biraz spor ve halk oyunları bölümlerini saymazsak vücutla değil beyinle (?). Ama olmaz. Benim ülkemde 80 yaşında insan ülkeyi yönetebilir, 80 milyon için kararlar alabilir ama yüzlerce sınavı geçerek ve 40-50 yıl üzerinde çalışarak  uzmanlaştığı konusunda bilgisini gençlere aktaramaz.  

Uğurlar ola Hacı hoca. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa