‘Düşük profilli başbakan’dan ‘alt düzeyde dış politika’ya!
Fotoğraf: Envato
Yeni sistem resmileşmeden önce başbakanlığı ‘tek adam rejimi’nin önünde bir engel olmaktan çıkarmak için ‘düşük profilli’ bir başbakan aramışlardı da Binali Yıldırım’ı bulmuşlardı. Şimdi Fırat’ın doğusuna müdahale hesapları zora girdiği için dün yıkmaya çalıştıkları Esad rejimini muhatap almak zorunda kalıp “alt düzeyde görüşmeler yapıyoruz” demeye başladılar. İç politikada ‘düşük profil’, dış politikada ‘alt düzeyli diplomasi: Görüldüğü gibi Erdoğan iktidarı açıktan savunamayacağı gerçeklerle yüzleşince işini alttan yürütmeyi seviyor!
Geçtiğimiz günlerde Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, “Suriye rejimi ile dolaylı temaslarımız var” demişti. Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan bu görüşmelere yeni bir tanım getirerek “alt düzeyde bir dış politika yürütülüyor” diyor. Devamında ise, “istihbarat örgütleri ‘illa liderler ne yapıyorsa biz de onu yaparız’ havasında olamaz” sözleri ile bu görüşmelerin istihbarat örgütleri arasında yürütüldüğünü açıklıyor.
AKP-Erdoğan iktidarı, 2011’de Suriye rejimini devirmeye yönelik girişimlerin öncülüğüne soyunmuş bir iktidar. Üstelik bugün bu müdahale girişimine soyunan rejimler arasında Suriye’deki cihatçı gruplarla doğrudan temas halinde olan/olmaya devam eden tek iktidar. Bir eli ÖSO adı altında bir araya getirdiği cihatçı gruplarda, öbür eli radikal İslamcı çetelerin son kalesi İdlib’de. Elbette böylesi bir iktidarın bugün Suriye-Esad rejimini doğrudan muhatap alması, mesela dışişleri bakanları düzeyinde görüşmesi demek; bugüne kadar sürdürdüğü politikanın iflasının ilanı anlamına gelecek. Erdoğan iktidarı yarın kaçınılmaz bir şekilde Suriye-Esad rejimini resmen tanımak zorunda kalacak olsa da bugün hem Suriye’deki varlığını ve hem de cihatçı gruplarla işbirliğini tartışma konusu haline getirecek böylesi bir kabule yanaşmak istemiyor.
Peki, bu durumda Erdoğan iktidarı neden Suriye rejimi ile alt düzeyde, istihbarat örgütleri düzeyinde görüşmeler yürütüyor?
Aslında bu sorunun yanıtı herkesin malumu. Çünkü Kürt sorununda uyguladığı politikanın bir devamı olarak Suriye’de Kürtlerin denetimindeki bölgeleri öncelikli tehdit olarak görüyor. Öte yandan Fırat’ın doğusunda Kürtlerin/Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) elindeki bölgeye Suriye rejimi ve arkasındaki güçlerin (Rusya ve İran) onayını almadan müdahalenin mümkün olmadığının da farkında. Dolayısıyla Erdoğan iktidarı, söz konusu Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmak olunca bugüne kadar şeytanlaştırdığı Esad rejimi ile görüşmeler yapmaktan bile geri durmuyor.
Ancak iç politikada Binali Yıldırım’lı ‘düşük profilli başbakan’ çözümü zamanında işe yaramış olsa da Suriye’de sorunlar “alt düzeyli dış politika” ile çözülebilecek gibi görünmüyor. Çünkü bir yandan ABD, ‘güvenlikli bölge’ konusunda Türkiye ile görüşmeler yaparken öte yandan Kürtler ile işbirliğini sürdüreceği yönlü açıklamalar yapıyor. Yani ABD, işbirliği yaptığı Kürtleri kısmen sınırlayacak ama onlara olası bir müdahalenin önüne geçecek ve öte yandan da Erdoğan iktidarını da bölgede (Ortadoğu) kendi politik eksenine kazanacak bir “çözüm” istiyor. Erdoğan iktidarı ise, ‘güvenli bölge’ konusunda ABD ile pazarlık yaparken Kürtlere yönelik müdahale için koşuları da zorlamaya çalışıyor. Bunun için Rusya ile de pazarlıklar yapıyor. Rusya ise, Erdoğan iktidarının bu sıkışmışlığını onu Suriye rejimi ile görüşmelere zorlamak için kullanıyor. Bu amaçla Putin, Moskova’da Erdoğan ile yaptığı görüşmede 1998’de Türkiye ve Suriye arasında imzalanan ‘Adana Mutabakatı’nı gündeme getirerek, Erdoğan’a adres olarak Esad’ı göstermişti. Ayrıca Suriye rejimi ve Rusya, ABD’nin ‘güvenli bölge’ planına karşı Suriye Kürtleri (SDG) ile olası Türkiye müdahalesine karşı sınır bölgelerinin rejim güçlerine devri konusunda görüşmeler de yapıyor.
Özetle ABD’nin ‘güvenli bölge’si Erdoğan iktidarını Suriye’de daha aktif bir hale getirecek olsa da bu plan onu Suriye’de Kürtlerin varlığını kabule zorluyor. Erdoğan iktidarı bu açmazdan kurtulmak için Rusya’nın kapısını çalınca bu kez Putin, muhatap olarak Esad’ı gösteriyor-ki, Esad rejiminin kabulü de kaçınılmaz bir şekilde Fırat’ın doğusuna müdahale edeyim derken Türkiye’nin Suriye’deki varlığını ve cihatçı gruplarla sürdürdüğü işbirliğini tartışma konusu haline getirecek.
Eskilerin deyimi ile tam bir aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık durumu.
İpler ‘tek adam’ın elindeyken düşük profilli başbakanla ülkeyi yönetmek kolay olmuştu da bu kez Suriye’de ipler başkalarının elinde olduğu için “alt düzeyde diplomasi”daha baştan kaybetmeye mahkûm görünüyor!
- Kürtler arası ‘birlik’ arayışı ve Türkiye’nin müdahalesi 28 Ocak 2025 06:50
- Öcalan’ın mesajı ve Kırmızı Kitap 24 Ocak 2025 14:40
- Trump’ın kabinesindeki ‘dostlar’ ve ABD’nin Ortadoğu politikası 21 Ocak 2025 13:41
- Mesele sadece Erdoğan'ın adaylığı mı? 17 Ocak 2025 05:25
- Adsız süreç, çözümsüz barış! 14 Ocak 2025 05:00
- Trump, Erdoğan’ı niye övüyor? 10 Ocak 2025 04:40
- Türkiye-İsrail rekabeti ve Kürt sorunu 07 Ocak 2025 05:30
- Suriye’deki gelişmeler ve kapısı aralanan yeni ‘süreç’ 03 Ocak 2025 07:30
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30