Venezuela, demokrasi ve liberal vaaz!
Fotoğraf: Envato
Venezuela’ya ABD ve AB’nin “koç başları”nın müdahalesi ve kendi ülkelerine alt kademe yönetici atar gibi “başkan atama” politikası, burjuva demokrasisi ve uluslararası hukuk ile ilgili ezberin tüm aldatıcılığını, başkaca kanıta ihtiyaç bırakmayacak biçimde açıklığa kavuşturmuştur. Bu sözde demokrasinin yalan ve çıkar üzerine kurulu şamdanlığı elbette ilk kez devrilmiyor. Emperyalist ve işbirlikçi gericiliklerin -ve onların maskarası liberallerin tüm kutsamalarına rağmen bu çığırtkanlığın içini dolduran sahip olunan güçtür. Güç ve kuvvetin devrede olduğu yerde ise, kağıtlara yazılmış kurallar, parlak dizgelerden de oluşsalar, öncelik taşımazlar.
Donald Trump ve ekibinin “Önce Amerika!” politikası, güç artırımı ve kıtasal ve uluslararası alanda daha etkin vuruşları içermektedir. ABD, kapitalist emperyalizmin patronluğuna oynamaktan vazgeçmiş değildir. Ancak güçlü rakipleri vardır ve Venezuela gibi ülkeler bu güç ve etki kavgasının “kurbanı!”pozisyonundadırlar. Bağımlı ülkelere yönelik emperyalist baskı ve tehdit artmıştır. Sovyetler Birliği’nin sosyalist bir dünya gücü olarak varlığı koşullarında “Birleşmiş Milletler Teşkilatı” ve “Güvenlik Konseyi”nin ezilen halklara ve bağımlı ülkelere karşı saldırgan ve müdahaleci politikaları sosyalizm cephesinden gelen bir dirençle karşılaşabiliyorken, sosyalizmin yıkılması, büyük emperyalist güçlere dünyayı kendi çıkarlarına göre ve güçleri oranında “dizayn etme” olanağını yeniden sağladı. Dünya şimdi birkez daha yeniden paylaşım kavgalarının arenası durumundadır ve Venezuela üzerine Trump ve çetesiyle AB’nin emperyalist şeflerinin çakal ulumaları böylesi bir dünyada yankılanıyor. Juan Guaido bizim adamımızdır diye bağırıyor ve ülkeyi o yönetmeli diye ültimatom veriyorlar! Bir kez daha görülüyor ki, emekgücü sömürüsüne dayanan, işsizlik, yoksulluk, açlık, baskı ve eşitsizlikler üreten kapitalizm ve onun en barbar tekelci militarist şekillenmesi olarak emperyalizm yer yüzünden tasfiye edilmeden, gerçek hak eşitliği ve siyasal özgürlüklerden sözedilemeyecektir.
Amerikan emperyalizmi Latin Amerika ülkelerini “arka bahçesi” ya da “yakın hayat amanı” olarak görme ve tutma politikasını hiçbir zaman terketmedi. Amerikancı faşist yönetimleri işbaşına getirmek için her tür entrikaya başvurdu ve şimdi de aynı tutumunu denebilir ki daha pervasızca ve açıktan sürdürüyor. Brezilya’da faşist Bolsonaro’nun işbaşına taşınmasına benzer biçimde Guaido Venuzuela’nın başına geçirilmek isteniyor.
Venezuela’ya emperyalist müdahale sadece Latin halklarına yönelik bir saldırganlığı içermiyor, kendi bugünleri ve gelecekleri üzerinde söz ve irade sahibi olmak isteyen ve bunun için mücadele eden tüm halklara karşı sürdürülen tahakküm politikasını da ifade ediyor. Bu saldırganlığa karşı çıkmak dünyanın neresinde olursa olsun işçi ve emekçilerin, ilerici devrimci ve sosyalist kesimlerin bir sorumluluğudur. Buna rağmen ama, bizim ülkemizin kimi “kül yutmaz” liberal solcuları, üzerine “Maduro’nun diktatörlüğü” yazdıkları bir maskeyle kendi yüzlerini örterek emperyalist haydutluk ve arsızlığın kınanmasını dahi “eleştiri konusu” yapabiliyorlar. “Sosyalist parti ve örgütler”, kimileri geçmişte kazara yakınlarından geçtiği ‘sol örgüt’leri terk ederek sözde özgür aydın konumuna gelmiş, diğer bazıları Soros’un Açık Toplum Vakfı’ndan nemalanmış bu “epi topu kendinden menkul” liberal yazarların saldırılarıyla kuşkusuz ilk kez karşılaşmıyor. Ama, dünyanın bugünkü koşullarında sömürülen ve ezilen sınıfların ve emperyalist baskı altındaki ezilen halkların kurtuluşu için çaba gösteren devrimci, sosyalist örgüt ve partilerin çabasını küçümseyip aşağılamaya çalışan birileri, kendilerinin durdukları taraf, yer ya da mevziyi de işaret etmiş olurlar. “Ortada” duruyor görünmek dahi muğlaklığı ve alacalığıyla bir tutumdur! Günümüz koşullarında “esamesi okunmayacak denli küçülmüş” olduğundan sözedilerek sol örgüt ve partilerin küçümsenmesi, bu türden liberal “bilmiş birey”leri erdemli kılacak bir tutum olmadığı gibi, Venezuela halkını kana boğmaya hazır olduğunu ilan eden ABD, ve onun yanında saf tutan Avrupalı emperyalistlerin dayatmalarına karşı bir tutuma ortak olmaktan, ona güç vermekten geri durmak da, sosyalizm-komünizm iddiası bir yana ilerici, devrimci ya da demokrat olma iddiasıyla dahi bağdaşmaz. Sosyalist ve devrimci örgütlerin anti emperyalist dayanışmacı tutumunu “kitle gücü”yle ölçüye vurarak “ıhhh!” çekmek ise, pervasızlık ölçü olarak alınırsa eğer, elbette bir tür ölçüdür!
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40
- Kararlı saldırı, mızmız muhalefet! 22 Ağustos 2024 04:51
- Çark dönerken preste ezilmek, ateşte erimek! 15 Ağustos 2024 05:18
- İsrail’e ve gerici savaşlara barikat örmek! 08 Ağustos 2024 05:00