Hırsız, arsız ve diğer “milli” güçler

Günlerdir Türkiye’nin içerisine itildiği korkunç bataklık çocuklara ve gençlere nasıl anlatılabilir düşünüyorum. Mesele ağır, konuşmak kolay değil. Ama konuşmak gerek. Durumu anlatmak, tartışmak ve birlikte kurtuluş yollarını düşünmek dışında yol yok.

Gelinen nokta öyle bir nokta ki, artık şöyle şeyler duyuluyor: “Hırsız bizim hırsızımız, biz yanında yer alırız!” Söylendiği gibi aktarayım: “Vatan hainlerinin yanında yer almaktansa, hırsız bizim hırsızımız, biz yanında yer alırız. Yarın burayı, Allah korusun, kaybetme durumunda, bunun hesabını veremeyiz!” Bunu söyleyen iktidar partisinin ilçe örgütlenmesinden biri; ilçe başkanı. Söyledikleri rejimin yaydığı ve benimsettiği anlayışı tamı tamına yansıtıyor.

Bu sözlerin benzerlerini türetmek hiç zor değil. Hızla yapılabilir. Hemen birkaç örnek vereyim: “Mafya ise mafya. Bizim mafyamız. Vatan hainlerinin yanında yer almaktansa, biz mafyamızın yanında yer alırız.”

Daha önce söylenenler ile karşılaştıralım: “Çalıyorlar, çalıyorlar ama çalışıyorlar. Bak şu binalara, yollara. Çalıyorlarsa çalsınlar!” Günümüzde söylenenler bunun çok ötesinde. Artık tek ölçüt ihanet, yani vatan haini olmamak. Evet, hırsız ama vatan haini değil. Evi ayakkabı kutularıyla dolu; kutular parayla dolu ama vatan haini değil. Uçak dolusu altını var; kaçırdı, yedi vs. ama olsun! Çünkü “yerli ve milli”.

AKP rejiminin Türkiye’ye dayattığı ideolojik bataklık böyle: Bir yanda “yerli ve milli” unsurlar var. Diğer yanda ise, “vatan haini” olanlar. Kimin “yerli ve milli” olduğunu, kimin “hain” olduğunu ise rejimin propaganda makinası belirliyor.

Hemen örneklerine bakalım. Bir yurtta çocuklar yanarak ölünce hiç sorun yok çünkü yurt, “yerli ve milli” sıfatı taşıyor. Cinsel istismar furyası var ama sorun değil, çünkü istismarcılar “yerli ve milli” unsurlar. Çocuklara tecavüz ediliyor ama yine sorun yok, çünkü tecavüz “yerli ve milli” kişilerin işi.

Bütün bunlar, toplumun kendine yabancılaşmasını sağlıyor. Bu yabancılaşma, insan bedenindeki bağışıklık sistemindeki bozukluklara benziyor. Olağan koşulda bağışıklık sistemi kendine yabancı olan mikropları algılar ve onlara karşı bir savunma gerçekleştirir. Sağlıklı çalıştığında bedeni koruyan bağışıklık sistemi, aksarsa kendi kendine saldırabilir. Vücudun kendi hücrelerini ve organlarını “yabancı” olarak algılamaya başlar; koruması gereken organizmayı içeriden yok eder. Bu durumlar tıpta, bağışıklık sistemi hastalıkları anılır.

Türkiye’de yaşananlar işte bu hastalıklara benziyor. Rejimin ideolojik propaganda makinası toplumun kendine yabancılaşmasını ve kendi kendini bitirmesini sağlamakta. Bunu nasıl sağladığı da artık çok açık. Topluma her gün yobaz dincilik ve milliyetçilik aşılanıyor. Toplumun damarlarına yayılan yobazlık ve milliyetçilik, var olan rasyonel, insancıl, doğal ve dayanışmacı tüm dokuları yok ediyor. Yani, toplumun kendi kendine düşmanlaşmasına yol açıyor. Toplumun “yerli ve milli” kesimleri, “yabancı” ve “hain” olan kesimleri yok etmeye yönlendiriliyor.

Örnekleri ortada: Nükleer santrale karşı çıkan Sinoplular da, termik santrale karşı çıkan Tekirdağlılar da, yakınları ölüme gönderildiği için ayaklanan Somalılar da, iş bulamadığını aç kaldığını haykıranlar, yok edilen çocuklarını aramak isteyenler de “hain” ilan ediliyor. Toplumun “yerli ve milli” kesimleri, bu “yabancı” unsurları düşman bilmeye yönlendiriliyor. 

Yeterince “yerli ve milli” sayılmayanları hedef göstermek kolay. Onlar “gavur” olanlar, “edepsiz” olanlar, “Kürt” olanlar, “affedersiniz, Rum Ermeni olanlar”, “sosyalist” olanlar, “ana dilimi yaşatmak istiyorum” diyenler, “sendikacı” olanlar, “Gezici” olanlar, “kıçını açanlar”,“homo” olanlar, vs.

Türkiye’nin içerisine itildiği korkunç bataklık böyle. Çocuklara ve gençlere tam da böyle anlatılabilir. Var olan rejim, insanı insana düşman etmekten başka, kutuplaştırmak ve savaştırmaktan başka bir çaresi kalmadığı için her gün düşmanlık üretiyor. Toplum damarlarına yüklenen “yerli ve milli” ideoloji ile kendi organlarını, kendi kurumlarını, kendi çocuklarını yok etmeye teşvik ediliyor. Oysa bağışıklık sistemi yerine düşmanlık rejimi konulan bir toplumun çıkışı yoktur; kendini yok eder.

Evrensel'i Takip Et