İktidarın durumu kötü; ama!
Fotoğraf: Envato
“Tanzim Satış Çadırları” kuyruğuna girenlerden şu ya da bu üründen bir kilo yerine iki ya da daha fazla almak isteyenler “Türkiye ekonomisine karşı sabotaj yapmak”la suçlanırlarsa, kimse şaşırmamalı! Ya da şaşıran olursa eğer, Erdoğan iktidarının yönetim tarzı, yöntem, araç ve söylem çeşitliliğini henüz anlayamamış demektir. Bu yönetim yönteminin etkili silahlarından birinin de oysa, Saray (“Külliye”) oligarşisi ve bürokrasisinin çizdiği dar şerit dışına düşen kim varsa, kolaylıkla “hain” ve “terörist” ilan edilmesidir. Kuyruklarda bekleyenler bu bakımdan, kapitalizmin 'dönen çarkı'nda, üretimden tüketime dolaşım sürecinde malların perakende ya da toptan satışına aracılık yapanların nasıl da kolayca “hain” ilan edildiklerini unutmazlarsa, ek bir şey öğrenmiş sayılırlar. Bu da kendi yararlarınadır.
Şaşırtıcı olmaması gereken bir diğer durum, ihtiyaç maddelerini alma gücü düşen insanların oluşturdukları uzun kuyrukların yoksulluğun değil zenginliğin göstergesi olarak ilan edilmesidir. Kuyruklarda sıraya girenler arasında milyonerler ve milyarderler var mıdır sorusu abes olur ama, “Başkan” ya da daha popüler olanıyla “Reis” kuyrukları zenginliğin göstergesi saydığına göre, bebekler hariç herkes kuyruğa girse, ülkenin ve yurttaşlarının zenginliği daha iyi anlaşılmış olacak!
Oy alma kaygısıyla alelacele oluşturulan bu palyatif ve sözde çözümün mizah ve gülmece ustalarına sağladığı hayli zengin materyal bir yana bırakılırsa, çadırlar ve kuyruklar, “ekonomik durumun iyi olduğu”na ve “kriz falan gibi bir durumun olmadığı”na dair iktidar propagandasının kofluğunu gösterirler. Her ne kadar bu “gösteri” de diğer benzerleri gibi bir tür seçim yatırımı, seçim rüşveti çerçevesinde yer alsa da, işsizlik, yoksulluk ve açlığın “ucuz gıda temin kuyrukları”yla ilişkisi örtülecek gibi değildir.
Ne var ki, buna karşı yapılacak olanı, “biz 'tanzim satış’ işlerini daha iyi bilir daha iyi uygularız”, ya da “gıda güvenliği öyle değil böyle sağlanır” sınırında gören ve gösteren uyduruk muhalefetle Erdoğan-Bahçeli AKP-MHP “cephesi”nin manevralarını ve sistematik baskı politikalarını “boşluğa düşürüp” etkisiz kılmak mümkün olamaz. Sermaye düzeni ve burjuva sınıf diktatörlüğüne değil AKP Erdoğan yönetimine muhalif olan burjuva partilerinin sistem içi alternatif oluşturma yetmezlikleri bir yana bırakılırsa ülke siyasal arenasında varlık gösteren ya da politika üzerine söz söyleyenlerin önemli bir sorunu, Erdoğan iktidarının ve AKP’nin “halk desteği”nin ‘kodları’nı çözememektir. AKP yöneticilerinin tarihten ders çıkarma konusunda, bazı sol çevrelere ve “sol”cu yazarlara taş toplatacak denli başarılı olduğu dahi söylenebilir.
AKP 2001 krizinin siyasal alanda “mevta”ya dönüştürdüğü partilerin karşısına alternatif olarak çıktı. Adaleti sağlayacağını, ülkeyi kalkındıracağını, özgürlük alanını genişleteceğini söyleyerek aldığı desteği, bu alanlarda toplumsal yaygınlık gösteren bir iyileştirme yaparak değil; devleti, ekonomiyi, birikmiş ve oluşacak zenginliği ele geçirerek, ve fakat genişçe bir yandaşlar kesimini rant-kâr-sadaka dağıtımıyla besleyip diğerlerini de karşı taraf=düşman(lar) tarafı göstererek, sürdürdü. SEKA, TEKEL, Tütün Fabrikaları satıldı, işçileri işsizliğe itildiler. Kağıt, defter-kitap-kalem, tekel maddeleri zamlandıkça zamlandı. AKP öğrenci analarına yüz lira dağıtarak, kömür torbalarını kapılara bırakarak (şampiyon Konya ve Ankara belediyeleriydi), yandaşı yüz binlerce aileye düzenli sadaka geliri sağlayarak “milli ve yerli” yandaş tutma politikasını sürdürdü. Devlet bütün organlarıyla yeniden ve ele geçirilerek tahkimle düzenlendi: Bütün yargı kurumları, polis ve ordu kademeleri, özel milis birlikleri, özel güvenlik örgütleri “elden geçirilip” militanlar ve yandaşlarla doldurularak yeniden düzenlendi. “Medya” tekeli oluşturuldu ve havuz beslemesi cengâverler, iktidar sözcülerinin hedef gösterdiklerini mengenede boğmak üzere nöbete girdiler.
“Karşı”da olanlar aman tanımaz bir zulüm ve şiddetle bastırılmaya çalışıldılar. Baskı, yasak ve saldırılar yoğunlaştırıldı ve ülke yararına gösterildi. Muhalifler sessiz-soluksuz bırakılmazsa, ülke de devlet de tehlikeye girerdi! Kürtler, önce sorunun istismarıyla yedeklenmeye çalışıldı; olmayınca milyon milyon terörist ilan edildiler. Arada, bölgede etkinlik kavgaları dolayısıyla ve gücünden fazlasına yönelik emperyal çıkışları ve politikalarıyla ABD’ye “karşı gelme” görüntüsü oluşsa da, “Sayın Trump’la aramızı bozmaya çalışanlar başarılı olamadılar!” söyleminde olduğu üzere Amerikan emperyalizmiyle iş pişirmeye hazır vaziyette, Kürtleri “satışa getirme” manevralarıyla Suriye başta olmak üzere bölgede alan fethi için fırsat kollanmaya devam ediliyor. Şoven milliyetçi ve istilacılık geçmişinden feyz alan bir kesim tarafından da bu, sabırsızlıkla bekleniyor, vb, vs.
Bu durumun 17 yıllık bir iktidar pratiğiyle birlikte belirli sarsıntılar geçirmesi, güç ve güven kaybının yaşanması, ekonomik sosyal sorunların ağırlaşmasıyla birlikte politik alanda da sıkışmışlıkların ortaya çıkması; kendi içlerinde fırsat bekleyen ve birbirleriyle de hesapları olan farklı çetelerle kliklerin varlığına rağmen, “yumurta kapıda” “fırtına eşikte” değildir. “Devlet aklı”ndan söz edip devleti ve onun kurumlarını azımsamak “sol moral” göstergesi olarak sunulamaz. İşçi ve emekçi halk yığınlarının “devlet aklı” ve politikaları hakkındaki mevcut bilincinde değişim olmaksızın; burjuva sınıf baskısını göğüsleme bilinci gelişmeden (ve bunların kendiliğinden oluşabilecek olanıyla yetinmemeyi esas alan bir devrimci siyasal çalışma gereksindiği ortalama her devrimci tarafından bilinir), “gitti ha gidiyooor!” diye AKP Erdoğan yönetimine gün biçme şeklindeki sözüm ona devrimci ajitasyon boşluğa düşer.
Ülkenin, bölgenin ve dünyanın gerilim, kargaşa ve çeşitli türden krizlerle, hatta bölgesel düzeyde çok sayıda savaşlarla içinde bulunduğu bir dönemde, burjuva hükümetleri ve partilerinin de çok yönlü sorunlarla yüz yüze kalması kaçınılmazdır. Onlar, bu sorunlarını işçi sınıfı ve ezilen tüm öteki kesimlere yönelik baskıyla atlatmaya çalışırlarken, proletarya ve emekçilerle politik-sendikal örgütlerinin daha iyi ve daha güçlü örgütlenmeye, fabrika, işyeri, semt, okul ve kurumlarda mücadele ve direniş örgütleri oluşturmaya ve birlik içinde tutum almaya ihtiyaçları var. Bu da şimdiki seçim dönemleri gibi politikaya duyarlılık zamanları da içinde olmak üzere bu çalışmanın kesintisiz şekilde ve adım adım örülmesini gerektirir. Moral verecek olan da kazandıracak olan da bu olacaktır.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40