21 Şubat 2019 23:40

Hangisi daha değerlidir? Kadın eş değer mi, alt değer mi?

Hangisi daha değerlidir? Kadın eş değer mi, alt değer mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Bundan daha gerisi veya kötüsü olamaz” duygusuna kapıldığımız çok oluyor. Sık sık bir “dibe vurma” söylemi var ki, yakın çevremden de “Dibe vurup döneceğiz”, “Bırakalım da bir dibe vursun” gibi sözleri her geçen gün daha sık duyuyorum.

Ama neredeyse her yeni güne daha da olumsuz olduğunu düşündüğümüz, özellikle zihniyet/medeniyet anlayışında, bilim, akıl, düşünce, sanat, mimari alanında, liyakat alanında, nemalanmada, adam kayırmacılıkta… daha da kötüsüne uyanıyoruz.

En zor yanı da ne dibin ne olduğu ne de konu odaklı ölçünün ne olduğu hakkında, hakkın, yetkinin, sorumluluğun, insanlığın, nitelikli eğitim ve üniversitenin ne olduğu konusunda bir ölçü de yok ortada.

Geriye bir tek güç, retorik ve safsata kalıyor.

Dip konusunda da, akıl yürütme, analiz ve öngörü konusunda da, liyakate dair de sonuçta “ölçüye ihtiyacımız var.

Ölçünün de kendi içinde tutarlı olabilmesi için içsel bütünlüğü ve dışsal işlevselliği olması gerekir.

Örneğin iyi öğretmen kimdir? İyi hakim kimdir? İyi yönetici kimdir? İyi güzel insan kimdir? İyi belediye başkan adayı kimdir?

İyi anayasa, iyi yasa nedir?

Toplumsal cinsiyet eşitliği mi yoksa eşitsizliği mi temel bir değerdir?

Ne hangisi kim daha değerlidir? Ne yaparsak daha iyi hoş güzeldir?

Bu hafta dibe vurma (Sosyal olaylarda böyle bir dip söylenemeyeceği kanaatindeyim, ama olsun) ile ilgili pek çok şey yaşandı. Bunlardan sadece birine değineceğim.

YÖK VE MEB’DE VESAYET MEKANİZMASI MI VAR?

Çoğu zaman eleştiri konusu olan otoriter YÖK, 2015 yılında bir güzellik yapmış. Özgecan’ın katli üzerine “Akademide Kadın Çalışmaları ve Sorunları Komisyonu” oluşturarak toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bir anlayışı hayata geçirmek üzere “yükseköğretim kurumları toplumsal cinsiyet eşitliği tutum belgesi” hazırlamış ve bir üst yazı ile tüm üniversitelere bunu göndermiş. Belge ana değer ve ölçü olarak “toplumsal cinsiyet eşitliği”ni esas almakta ve yapılacakları dört başlıkta ayrıntılandırmaktadır:

“1- Yükseköğretim kurumları eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarına nasıl yer verir?

2-Yükseköğretim kurumlarında toplumsal cinsiyet eşitliğinin kabul görmesi için neler yapılabilir?

3-Yükseköğretim kurumlarının yöneticilerine, idari ve akademik personeline ve öğrencilerine toplumsal cinsiyet eşitliği farkındalığı kazandırmak için neler yapılabilir?

4-Yükseköğretim kurumları cinsel taciz ve cinsel saldırıya karşı neler yapabilir?”

Ne yazık ki bu önemli belge bu hafta yürürlükten kaldırılmış bulunuyor.

Kim ve ne olduğu belli olmayan (Büyük bir olasılıkla Diyanet, din tarikat çevreleri, AKP olabilir)  ‘Toplumsal değerlerimiz ve kabullerimizle mütenasip olmadığı ve toplumca kabul görmediği’ ön kabulüyle MEB toplumsal cinsiyet konusunda bir çalışma yürütmediğini ilan ederken YÖK Başkanı Saraç ise şöyle buyurmuş:

“2015 yılında hazırlanan bu tutum belgesinde kadına yönelik her türlü eşitsizlik ve adaletsizliği önlemeye yönelik yürütülen bu çalışmalar ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ kavramı adı altında dile getirilmiştir. Ancak gelinen süreçte bu kavrama, murat edilenin dışında farklı anlamlar yüklendiği ve bu yüklemelerin ‘Toplumsal değerlerimiz ve kabullerimizle mütenasip olmadığı ve toplumca kabul görmediği’ hususunun göz önünde bulundurulması gereği ortaya çıkmıştır”.

TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ KÖK DEĞER DEĞİLSE DAHA DEĞERLİ OLAN NEDİR?

Ne yazık ki, Anayasa’da da açıkça ifadesini bulduğu, herhangi bir tartışma götürmeyecek kadar açık olduğunu düşündüğümüz, kadın erkeğin eş değerliliği bile, YÖK başkanından Milli Eğitim Bakanına kadar bir ölçü veya değer oluşturmuyor.

İnsanlığın eşitliği ve özgürlüğü temel bir değerimiz değilmiş de aile ondan daha mühim bir değermiş.

Diyelim ki öyle olsun. Aile “toplumsal cinsiyet eşitliğine” neden aykırı olsun, ben anlayamadım, ama her halde “kocanın üstünlük hakları” ile (Tabii ki dinci şeriatçı anlayışla) çeliştiği için olsa gerek.

Özgürlük (bağımsızlık, tarafsızlık) değil de, bilgi değil de, eşit değerlilik değil de bilgi olmadan, eşit değerde olmadan, temel insan hak ve hürriyetlerine dayanmadan nasıl olacaksa “aile”, “sabır”, “adalet” vb. daha öncelikli temel değerlermiş. Özgürlük ve bilgi olmadan bunların şartlarının oluşması ve içerik kazanması mümkün değil ama YÖK ve MEB başka görüşte.

IRKÇILIĞIN VE OTORİTER EĞİLİMLERİN ANA SEMPTOMLARDAN BİRİ CİNSİYET AYRIMCILIĞI

Toplumsal cinsiyet ayrımı; diğer ön yargı ve ırkçılıkların da temelini oluşturduğundan temel önemde olup bugüne kadar yapılan çalışmalar salt cinsiyet ayrımcılığı değil cinsiyet yargıları artan kişilerin diğer konularda da daha ön yargılı, ırkçı, aynı zamanda daha otoriter/totaliter eğilimde olduklarını göstermektedir.

O halde MEB ve YÖK ne yapmak istiyor? Bilgi ve bilim, eşitlik ve özgürlük YÖK ve MEB için bir değer ifade ediyor mu, insan sormadan edemiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa