AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan Adayı Binali Yıldırım, başkan seçilirse her İstanbullunun evinin 200 metre yanında park olacağını, evinden çıktığında 200 metre sonra bir raylı sisteme ulaşacağını söylüyor. Böyle bir şey fiilen mümkün mü? Elbette değil. Parklara ve raylı sistem istasyonlarına yer bulmak için İstanbul’daki evlerin yarısını yıkmak gerekir. Yıkılacak binaların kamulaştırmasına ise bütçenin tümünü versen yetmez. Binali Yıldırım, İstanbul evlerinin yarısını zorla yıkıp arazilere el koyamayacağına göre, söylediklerinin yerine getirilmeyecek bir seçim vaadi olduğu açıktır.

Binali Yıldırım yerine getiremeyeceği vaatleri meydanlarda kalabalıklara anlatmayı normal görmektedir. Televizyonlarda da yayımlanan bir konuşmasında seçimlerde siyasetçilerin yapamayacağı vaatleri söylemesinin normal olduğunu, siyasetin doğasında olduğunu söylediğini bizzat ben dinledim.

Artık herkes bu vaatlerin “Ankara’ya deniz getireceğim” gibi vaatler olduğunu bildiğinden; kimse Yıldırım’a “Yirmi beş senedir İstanbul’u siz yönetiyorsunuz, neden yapmadınız?​” demiyor.

Burjuva partiler açısından, yerel seçimler kentin rantının nasıl paylaşılacağı kavgasıdır. Bunu Kılıçdaroğlu’da “Rantı halka paylaştıracağını” söyleyerek, başka bir şekilde ifade etmektedir. Kentlerde arsa ve bina alım satımı olmasa, taşeron firmalara ihale yerine hizmetleri belediye kendi yapsa (Rüşvet, adam kayırma vb. işler dışında) çalacak fazla bir şey kalmayacağından belki seçimler bu kadar çekişmeli olmayacaktır.  Gerçi kapitalist sistemde yöneticilerin çalacağı şeyler her zaman vardır…

Bir arkadaşım üç seçim önce belediye meclis üyeliğine seçilmişti. Diğer bütün üyeler müteahhit olduğu için, işçi olan arkadaşı çok yadırgadılar. “İnşaatçı değilsin niye Meclise girdin ki?​” diye sordular. Onlar için Belediye Meclis üyeliğinin fonksiyonu; imara açılacak arazileri önceden öğrenip oraları kapatmak, kent planlarında nerelere ne yapılacağını öğrenip önceden kıymetlenecek yerlerden arsa ve bina almak, plana ve projeye aykırı binalar için belediyenin göz yummasını sağlamak, mevzuata aykırı işletilen binlerce işletmenin bu çalışmasına karşılık onlardan rüşvet toplamak, belediye ihalelerinin kimlere verileceğini ayarlamak, belediyeye kimlerin alınacağı üzerinden maddi ya da siyasi çıkar sağlamak, komisyon alarak belediyenin sponsorluğu işlerini belli siyasi ya da menfaat çevrelerine dağıtmak vb. idi. 

Seçimler yaklaşırken bazı mahallelerin kaldırım taşları sökülür ve yeniden yapılır, bazı sokaklar asfaltlanır, iki seçim arası belediye minibüsleri ile ev kadınları kentteki ve yakın kentlerdeki cami ve dini mekanlara götürülür, onlara kumanya ve çay ikramı yapılır, üç beş yoksul ihtiyara belediyeden yemek getirilir, birkaç yoksul çocuğa okuması için burs verilir vb. ile de halkın gönlü alınır. 

Binali Yıldırım’ın Binali Yıldırım olması da İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ona İstanbul’daki denizcilik işleri ile ilgili olarak verdiği görevlerdir.

Bu seçimlerde, klasik burjuva partilerinin yanı sıra işçi ve devrimci adaylar da var seçimlere giren. Çoğu seçmen, bu adayları fazla ciddiye almıyor. Sanki burjuva partilerin adayları her şeyi biliyor, belediyecilik işlerinden çok anlıyor; işçi adaylar ise bunları bilmediği için; iyi insanlar, dürüst insanlar olsalar dahi bir şey yapamazlar diye düşünüyor. Oysa, belediyelerde de, pek çok başka işlerde de plan, proje yapacak, işlerin hukuki konulara uygun olmasını sağlayacak uzmanlar çalışıyor. Hukukçular, mühendisler, mimarlar vs. Mesele, rant paylaştırmak yerine halka hizmet etmek, belediyeleri halkla birlikte meclisler eliyle yönetmek. Tercihler konusunda halktan yana kararlar vermek. Geri kalanını uzmanlar halleder. Hatta, rantçıların uzmanlarından daha iyidir halkan yana uzmanlar. Onlar daha güzel parklar yapar, yollar yapar, mahalleler kurar, trafik sorununa çözümler üretir. 

Onun için; ilk iş rantçıları sandığa gömmek. İşçi ve devrimci adayları, halkçı adayları desteklemek. 


 

Evrensel'i Takip Et