Gökhan Gönül, eski takımına gol atıyor ama sevin(e)miyor, daha doğrusu sevincini dışarıya yansıt(a)mıyor. Belli ki üzerinde baskı var. Ne kadar anlamsız olsa da böyle bir durumda sevinmesinin bir “bedeli” olacağını biliyor. Yakın geçmişte benzer bir deneyim yaşamıştı çünkü. Fenerbahçe’den Beşiktaş’a transfer olmasının ardından, eski takımına karşı çıktığı ilk maçta yoğun protestoların hedefi olmuştu...

Futbolu algılayış biçimimizin temelinde akıl, mantık, bilgi değil fanatizm yer alıyor. Fanatizmin beslediği zehirli bakış açısıyla, sporun ruhuna aykırı tuhaf ahlaksal değer yargıları oluşturuyoruz. Sonuçta, eski takımına attığı golden sonra sevinen bir futbolcuyu yargılamak ve onu “nankör” hatta “hain” gibi sıfatlarla damgalamak için fırsat kolluyoruz... Bir tür intikam histerisi!..

Bir oyuncu, eski takıma gol attıktan sonra sevindiği için ahlaksız, nankör ya da hain olmaz. O da, hayatın diğer alanlarında çalışan diğer herkes gibi işini en iyi şekilde yapmaya çalışan birisi ve bunun için elinden gelen gayreti gösteriyor. Asıl, bir futbolcu eski takımına iltimas yapıp elinden gelen gayreti ortaya koymazsa bir ahlak sorunundan söz edilebilir...

Fanatizm, profesyonelliğin doğru biçimde algılanmasını engelliyor. Fanatizmde duygular, akıl ve mantıkla zapt edilemeyecek kadar yüksek seviyede seyrederken, profesyonellikte ise duyguya pek yer yoktur ve işler temelde “karşılıklı çıkar”, “karşılıklı yarar” kavramları üzerinden yürür...

Futbolcular üzerindeki baskının başka biçimleri de mevcut. Mesela Burak Yılmaz, ikinci yarıda kafasıyla direğe nişanladığı top için özür diliyor. Bazı insanların bu pozisyon yüzünden galibiyeti kaçırmalarının sorumluluğunu kendisine yükleyebileceğini ve bunu da anlayışla karşılayabileceğini söylüyor. Hasan Ali Kaldırım da penaltıya sebebiyet verdiği için kendi camiasından özür diliyor... Oysa futbolda böylesi bir özrün yeri yok. Futbolcu elbette gol de kaçırabilir, istemeden penaltıya sebebiyet de verebilir. Bunların her biri oyunun doğal ve sıkça karşılaşılabilecek halleri arasında. Hata ya da yanlış karar/tercih her zaman olacaktır. Bunun önüne geçmek mümkün değil, yeter ki oyuncular ellerinden gelen mücadeleyi ortaya koysun… Futbolda özür ancak, gereksiz yere oyun dışında kalıp takımı eksik bırakma durumunda dilenebilir. Bunun dışında, oyunun doğal hallerinden dolayı sorumluluk hissedip özür dilemek, futbolcunun başka türlü bir baskı altında olduğunun göstergesidir. Baskı altında işini yapmaya çalışan futbolcular ise kuşkusuz kendilerinden beklenen performans seviyesine ulaşmakta zorlanacaklardır.

İnsanları yargılama ve baskı altına alma hevesimiz kadar oyunu doğru anlama hevesimiz olsaydı, çok daha umut veren bir futbol ortamı yaratabilirdik…

Tribünde Burak’ın attığı golden sonra sevincinden ağlayan çocuğu bile fanatizm güzellemesine malzeme yaptılar.

Oysa, doğurabileceği sakıncalar dikkate alınarak çocukların spor karşılaşmalarının skoruyla ilgili duygusal travmalar yaşamasına kesinlikle izin verilmemesi gerekir. Bunun için de çocuklara, sporda kazanmaktan ya da kaybetmekten çok daha önemli değerler olduğu, sporun aslen rekabet ve hırs değil, bir eğlence alanı olduğu, bir takımı sevmekten önce oyunu sevmek ve oyunun unsurlarına saygı duymak gerektiği öğretilebilir. Atılan ya da yenen gole aşırı duygulanımla tepki vermeyi bir çocuk üzerinden sevimli ve hoş bir şey gibi göstermeye çalışmak, fanatizmi teşvik etmekten başka ne anlama gelir ki?

Sporu hayat memat meselesi haline getirmenin çocuklar üzerinde ne kadar olumsuz etki yarattığını gösteren bir örnek bu…

Fanatizmle, saplantılarla, takıntılarla inşa ettiğimiz hastalıklı spor anlayışını çocuklara aktarmaya da kararlı görünüyoruz. Yarattığımız ve yerimizde saymamızda büyük pay sahibi olan bu tabloyla gurur duyabiliriz!..

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et