04 Mart 2019 20:10

Dışlayıcı milliyetçiliğin tezahürü: Yallah Kürdistan'a!

Dışlayıcı milliyetçiliğin tezahürü: Yallah Kürdistan'a!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’de komünizmin* ‘yakın tehdit’ olarak görüldüğü/gösterildiği dönemlerde devlet destekli ‘sivil’ faşist yapılanmaların en çok kullandığı sloganlardan biridir: ‘Komünistler Moskova’ya!’

Sloganın mesajı nettir: Bu ülkede komünistleri yaşatmayacağız!

Sonra SSCB yıkıldı, Türkiye ve emperyalist-kapitalist sistem için komünizm ‘yakın tehdit’ olmaktan çıktı. Şimdi, dün o sloganları atanlar ile ‘komünist’ ismini taşıyan parti bu ülkede aynı seçime girebiliyor.

Ancak bugün Türkiye’de bu slogandan daha tehlikeli bir sloganı var eden bir politika uygulanıyor. Bu politika, ülkede nüfusu 15-20 milyon arasında tahmin edilen Kürtlerin varlığını kabul etmeye/tanımaya dayalı ‘dışlayıcılık’ politikasıdır. Bu politika cumhuriyet rejiminin geleneksel politikalarından farklı olarak Kürtlerin varlığını tanımakta ama onları dışlamaya, bir tehdit olarak görmeye dayanmaktadır. ‘Dışlayıcı milliyetçilik’ olarak tanımlanabilecek bu politikanın son tezahürlerinden biri de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın HDP’ye yönelik ‘Yallah Kürdistan’a’ söylemidir.

Türkiye’de cumhuriyetin kuruluşundan sonra bir ulus-devleti oluşturmak adına uzunca bir dönem Kürtlerin varlığının inkar edildiği ve dahası onları asimilasyona tabi tutmaya, kendine benzeştirmeye yönelik politikaların uygulandığı bir sır değil. Fakat bir yanda ülkedeki Kürt ulusal hareketinin 1990’lı yıllarla birlikte kitleselleşip legal alanda da kendini kabul ettirmesi (HEP ile başlayan süreç) ve öte yanda da 2000’li yılların başında sınırların öte tarafında, Irak’ta Kürdistan Federe Yönetiminin kurulması bu geleneksel politikanın sürdürülebilirliğini ciddi biçimde zora soktu.

Kürtlerin varlığının inkar edilme koşullarının ortadan kalktığı bu yeni durumda izlenebilecek iki yol vardı: Ya ‘tekçi’ politikalar yerine eşit haklar temelinde birlikte yaşamın yolunu açacak politikalar izlenecek ya da geleneksel politikanın bir devamı olarak sadece bölgede değil, batıda da sayıları milyonları bulan Kürtleri tehdit olarak gören dışlayıcı bir politika uygulanacaktı. Maalesef son 15 yılda iki yıllık (2013-15) ‘çözüm süreci’ni saymazsak genel olarak dışlayıcı politikanın belirleyici olduğunu söyleyebiliriz.

Hatırlayalım, 2005’te Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Mersin Newroz kutlamasındaki bayrak provokasyonu sonrasında Kürtleri “sözde vatandaş” ilan etmiş, yine sonra CHP’den milletvekili olan Sinan Aygün, 2006’da Ankara Ticaret Odası başkanıyken “Kürtler beğenmiyorlarsa Barzani babalarına gitsinler” demişti. Sonra Meclis Başkanı iken Cemil Çiçek de “Nijerya’daki Nijeryalılara Türkçeyi öğrettik. Hakkâri’dekine, Diyarbakır’dakine halen Türkçeyi öğretemedik” sözleri ile bu koroya katılmıştı. Bunların bir devamı olarak 2010’da bir başka Özkök, Hürriyet’ten Ertuğrul Özkök, açık açık ‘Birlikte Yaşamak Zorunda mıyız?​’ (6 Temmuz 2010 tarihli yazısı) sorusunu gündeme getirmişti.

Bu dışlayıcı milliyetçilere göre, devlet Kürtlere kucak açmış ve Türklerin sahip olmadığı birçok hak tanımıştı (Bu yaklaşım son zamanlarda Suriyeliler ile ilgili söylentileri hatırlatıyor) ama işte Kürtler, buna rağmen daha fazlasını isteyerek nankörlük yapıyordu!

Siyasetçilerin verdiği mesaj bu olunca “vatansever” Türk evladına düşen de bu nankörlere dersini vermek oluyordu-ki, bu dönem boyunca birçok linç girişimi yaşandı. Aynı siyasetçiler bu linç girişimlerinin de arkasında durarak linççileri “duyarlı vatandaşlar” mertebesine çıkartmıştı!

Toparlamak gerekirse; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın HDP’ye yönelik “Yallah Kürdistan’a” sözleri, HDP’nin ötesinde Kürtlere karşı benzer politikaları üretme potansiyeline sahip tehlikeli bir söylemdir.

Bu söylem iki noktadan tehlikelidir. Birincisi, HDP’ye oy veren ya da verme potansiyeli olan milyonlarca Kürt’ü bu ülkenin birliği için tehdit olarak gören/gösteren bir anlayışı yansıtmaktadır. Dolayısıyla ‘beka’ tartışmalarının yapıldığı oldukça gerilimli bir seçim sürecinde olduğumuz düşünüldüğünde geçmişte de olduğu gibi tehdit olarak görülene karşı ‘sivil’ saldırıların da önünü açabilir. Ve ikincisi de, bu dışlayıcı yaklaşım, bugüne kadar ısrarla birlikte yaşam yönünde iradesini ortaya koyan Kürtlerin bu iradesini kırabilir, tersi eğilimleri kışkırtabilir.

Sonuç olarak, seçimlerin kapıda olduğu bu günlerde “Yallah Kürdistan’a” gibi söylemlerle dışlayıcı milliyetçiliği kışkırtıp oya dönüştürebilirsiniz. Ancak ülkenin ‘beka’sı, geleceği bakımından bir tehditten söz edilecekse, asıl tehdidin oy için ülkenin iki temel etnik unsurunu karşı karşıya getiren böylesi kutuplaştırıcı söylemler olduğu/olacağı da unutulmamalıdır. Çünkü birlikte yaşamanın yolu dışlayıcı politikalardan değil, demokrasiden geçer!

*Burada yanlış bir şekilde ‘komünizm’ olarak adlandırılan, SSCB’nin başını çektiği ‘sosyalist blok’tu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa