“Beka sorunu” yok; kriz ve zor var!
“Seçmen eğilimi” üzerine anket sonuçları, Tayyip Erdoğan başta olmak üzere AKP yöneticilerini, “yeni bir bela haberi verelim ki halk yaşam dertlerini unutup bizi desteklesin” düşüncesinin yeterince karşılık bulmadığını işaret ediyor. ANAR Genel Müdürü İbrahim Uslu, “Ülkemizin beka sorunu var” söyleminin halk kitlelerinde istenilen karşılığı bulamadığını açıkladı. Sürekli düşman üretmeye dayalı yönetim anlayışı yığınlar içinde “candan bezdirici” ters etkiye evrilmeye başlamıştır. İşçi ve emekçilerin büyük çoğunluğu, yeme-içme, barınma, sağlık, eğitim gibi en acil, en zorunlu gereksinimlerin karşılanamadığı koşullarda, varlığı üzerine yemin-billah edilerek tehdit dağları gibi önlerine dikilmeye çalışılan “Beka sorunu”nu, içinde bulunduğumuz dönemde somut-görünür bir sorun olarak görmemektedir.
Ülkeyi başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere emperyalist büyük güçlerle yabancı uluslararası tekellerin yağmasına açanlarla sürdürenlerin “Beka” endişesi yaratarak kitlelerin başı üzerinden yönetim saltanatını sürdürme istekleri giderek daha fazla sayıdaki emekçi tarafından görülmeye başlanmıştır. “Stratejik müttefiklik” adına tarımdan sanayiye, maliyeden askeriyeye, teknolojiden eğitim ve sağlığa tüm temel ekonomik ve sosyal alanları ve politik-askeri mekanizmayı “yabancı” denilen güçlere peşkeş çekenlerin “ülkenin ve devletin tehdit altında olduğu” söyleminin, inandırıcılık güç ve etkisi azalmaya başlamıştır. Erdoğan-Bahçeli’nin bu söylemi yoğunlaştırmaları bir tersine etkiye de yol açmış durumdadır.
Saray iktidarı sözcülerinin bugün karşı karşıya olunan tüm sorun ve tehlikelerin sorumluları olduklarını örtbas etmek üzere durmaksızın düşman imal etmeleri, “yedek güçleri biriktirme ve birleştirme” işlevini artık eskisi gibi yerine getirememekte; aksine hatta güvensizliği artırıcı bir rol de oynamaktadır. Buğdayı, pirinci, tütünü, mısırı, eti ve canlı hayvan gücünü emperyalist ve uluslararası tekelci sermayenin talanına açanlar, kamu işletmelerini özelleştirerek büyük sermayeye peşkeş çekenler üreticiyi, dolaşımda aracı rol üstlenenleri, tüccar ve esnafı “terörist” olarak suçlamaya başlamışlarsa, ve de araştırma şirketleri “halkın birinci gündem maddesinin yüzde 76,5 ile ekonomik kriz” ve krizin kendilerine yansıyan sonuçları olduğunu ortaya koyuyorsa, “Beka sorunu”, halk kitleleriyle devlet -hükümet gücü arasında yaşanıyor demektir.
Erdoğan yönetiminin iki etkili silahı, düşman gösterme ve zor yoluyla bastırma-susturma idi. İlkinin etkisi hala küçümsenmeyecek oranda olmakla birlikte eski “itibar”ından geriye düşmeye başlamıştır. İkincisi ise, yığınlarla “rızaya dayalı ilişki” kurma gücüne sahip olmayan iktidarların baş vurmaktan kaçınmadıkları, AKP hükümetleri döneminde ise, ilk yılların manipülatif manevralarının ardından artarak ve yaygınlaştırılarak sürdürülen yönetim aracıdır. Gün aşırı bile denilemeyecek polisiye operasyonlarla, işçi ve emekçilere yönelik yasak ve baskılarla giderek yoğunlaştırılan siyasal şiddetin, yerel seçimler kazanılsın ya da kaybedilsin (iktidar açısından) daha da yaygınlaştırılacağını iktidar sözcüleriyle “sivil milis güçleri” ve mafya tetikçilerinin tehditleri haber vermektedir. Buna, ilkinin “itibar kaybetmesi”yle de bağlı olarak daha fazla ihtiyaç duyulacaktır.
Ancak pahalılık, yoksulluk ve işsizlik oranları yükselmekte, geçim sıkıntısı artmakta ve yaygınlaşmaktadır. Enflasyon yüzde 19.7’ye yükselmiştir; işsizlik ortalama yüzde13 civarında, gençlerde yüzde 23’lerdedir. Vergi ve kredi borçları işçi, kamu emekçisi ve küçük üretici-küçük esnaf kesimlerinde ağır baskı oluşturmakta, sosyopsikolojik bunalım ortamını beslemekte; arayış içindeki kesimler artmaktadır. Araştırma şirketlerinin hemen tümü, seçimlerde oy kullanmak istemeyen kitlenin büyüdüğünü açıkladılar. ANAR’a göre, seçmenlerin yüzde 20,2’si sandığa gitmeyeceğini; yüzde 30’u seçimlerin güvenilir olmadığını söylüyor ve 41,8’i, kendini hiçbir partiye yakın hissetmiyor. AK Parti seçmeninin yüzde 33,2’si, CHP seçmeninin yüzde 27,5’lik kesimi partilerine oy verip vermemekte kararsızdır.
Oranlar abartılı, anket şirketlerinin yanılma payları yüksek olabilir. Ancak yine de gelişme doğrultusuna işaret eden verilerden biri olarak alınabilirler. Bütün uluslardan ve ulusal topluluklardan Türkiye işçi ve emekçilerinin yaşam ve çalışma koşulları başta olmak üzere ekonomik sosyal ve politik sorunların ağırlığı altında giderek “nefes alamaz bir duruma geldikleri” ve bu durumdan çıkmanın yol ve araçlarını arama duygu ve düşüncesinin giderek güç kazandığının farkında olan sermaye cephesi, buna karşı yeni burjuva “alternatif”ler yaratma çabalarını da “el altından” sürdürmektedir.
İşçi ve emekçilerin, burjuvazinin eski-yeni tuzaklarına düşmemeleri ancak sermaye partilerine yedeklenmeyen bağımsız bir mücadele çizgisinde birleşmeleriyle mümkündür. Sömürülen ve ezilenlerin, sömürü ve baskı koşullarına karşı kendi çıkarlarına uyanmaları yönündeki devrimci çalışmanın biriktireceği güç ve deneyim bu dönemin sınıf ve halk yararına asıl kazanımı olacaktır. Halk kitleleri elbette bir seçim kampanyası ilişkileri üzerinden ve yığın yığın sınıf ve emekçi örgütlerinde birleşmeyeceklerdir. Ama içine girdikleri arayış bu yöndeki çabaların karşılık bulmasını olanaklı kılar. Sınıf partisinin ve devrimci-demokrat kesimlerin seçimlerdeki de dahil olmak üzere kitle çalışması, arayış belirtileri artık gizlenemeyen emekçilerle kurulan ve kurulacak olan bağ, bu bakımdan büyük önem taşımaktadır.
Evrensel'i Takip Et