Yerel seçimler, işçiler ve işçilerin adayları
Fotoğraf: Envato
Sermaye partileri, “Biz sınıf partisi değil, kitle partisiyiz” dediler diye sınıfsal özelliklerini kaybetmiyorlar. Hele de seçimlerdeki oy ihtiyaçlarının gereği olarak, seçildikten sonra hiç uğramadıkları işçi mekanlarına, emekçi semtlerine gidip onların dertlerini dinleyip, ayakkabılarını çıkarıp evlerine giriyorlar, hiç tutmayacakları vaatler veriyorlar diye de sınıfsallıktan asla uzaklaşmış olmuyorlar. Tersine seçimlerin egemen sınıfların iktidarın meşrulaştırmasının aracı olmasından beri, sermaye partilerinin başarıları, sermayenin çıkarlarını emekçilerin çıkarıymış gibi gösterebilme başarılarıyla ölçülmektedir. Bu yüzdendir ki, en büyük sermaye kesimlerinin temsilcilerinin, bırakalım ülkemizi, birkaç yüzyıldır tek başına yönettikleri ülkelerde bile “Ben de sermayenin partisiyim” diyen bir tek parti bile yoktur!
Ancak, uzun yıllar içinde oluşturulan gelenek-göreneğe, siyaset kültürüne, bütün “Önceden çalışılmış” rollere karşın, yakından bakıldığında aslında aralarında kavga eden, her birinin adı halkçılığı, işçiyi, emekten, adaletten, eşitlikten yanalığı çağrıştıran, gerçekte sermayenin çeşitli fraksiyonlarının ya da onun yönetim biçimlerinin farklı yönlerinin temsilcisi olan partilerin sermayeye hizmette kusur etmeyen “özlerini” görürüz.
Yerel seçimde bile, birbiriyle kıyasıya kavga eden partilerin bu temel yönleri, “rantçı belediyecilik” anlayışı ve giriştikleri “Yerel rantın paylaşılması” kavgası içinde daha da açık görülmektedir. Çünkü seçim süreci ilerledikçe daha açıkça görülmektedir ki, sermaye partilerinin aralarındaki çatışmanın esası yerel rantın sermayenin hangi fraksiyonları arasında paylaşılacağı üstünedir.
31 Mart yerel seçimde de Türkiye’nin halkları; “Cumhur İttifakı” ve “Millet İttifakı”nın ülkeyi nasıl yöneteceklerini de kapsayan bir rant bölüşüm kavgasının girdabına sürüklenmişler; işçiler haklar bu kavganın tarafları olarak karşı karşıya gelsin istenmektedir.
Bu kavganın seyrini, tarafların iddia ve amaçlarına ilişkin değerlendirmeleri gazetemizden izliyoruz.
Gazetemizde izlediğimiz, sahada konuşulan, ulaşılabilen her yerde işçi ve emekçiler tarafından merakla ve “Keşke bu yapılabilse”… diye karşılanan bir başka yerel yönetim anlayışı da var. Bu da işçilerin, emekçilerin, halkın; yöneteceği kentlerin nasıl yönetileceğinin anlayışı olan halkçı-demokratik bir belediyecilik anlayışıdır.
Halkçı demokratik belediyecilik anlayışının temsilcisi adayların çalışmaları gazetemizde daha yakından izleniyor. Ki, bu adayları şöyle sıralayabiliriz: Reyhan Başaran (Kocaeli Bağımsız Büyükşehir Belediye Başkan Adayı), Eylem Sarıoğlu Aslandoğan (Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı), Şuayyip Çetin (Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı), Mehmet Kırgız (Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı), Şerif Demirel (Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı), Tuncay Sağıroğlu (Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı), Ferhat Gürkan (Sincan Bağımsız Belediye Başkan Adayı), Gürkan Emreoğlu (Buca Bağımsız Belediye Başkan Adayı), Özbey Dursun (Avcılar Bağımsız Meclis Üyesi Adayı), Eren Öner (Nilüfer Bağımsız Meclis Üyesi Adayı), Ali Doğan (Tuzla Bağımsız Meclis Üyesi Adayı), Cihan İşçi (Çiğli Bağımsız Meclis Üyesi Adayı); Cengiz Kaygusuz (Bornova Bağımsız Belediye Meclis Üyesi Adayı); Necdet Bali (Akçadağ Bağımsız Belediye Meclis Üyesi Adayı); Rüştü Deniz Çelebi (Çanakkale Bağımsız Belediye Meclis Üyesi Adayı), Gönül Karagenç (Güngören Bağımsız Belediye Meclis Üyesi Adayı), Kamil Bakır (Beylikdüzü Bağımsız Belediye Meclis Üyesi Adayı), Hasan Boyraz (Bahçelievler Bağımsız Belediye Meclis Üyesi Adayı), Çayan Sarıkaş (Sultangazi Bağımsız Belediye Meclis Üyesi Adayı), Cemal Gülmez (Sancaktepe Bağımsız Belediye Meclis Üyesi Adayı), Cemal Çoban (Kartal Bağımsız Belediye Meclis Üyesi Adayı), Mustafa Öcal (Maltepe Bağımsız Belediye Meclis Üyesi Adayı)
Elbette ki, yerel seçime katılan on binlerce aday dikkate alındığında, halkçı-demokratik belediyeciliğin adaylarının sayısı sembolik düzeydedir. Ancak rantçı belediyeciliğe karşı savundukları belediyecilik anlayışı ise; işçiler, emekçiler ve halklar için “gerçek bir seçenek”tir. Bu yüzden de adayların yanı sıra; bu belediyecilik anlayışını savunan herkesin, aday gibi çalışması; işyerinden emekçi semtlerine, sendikalardan kahvelere, derneklere, emekçilerin olduğu her yerde tartışmalar açılması, halkçı belediyecilik anlayışının yaygınlaştırılması, bu yerel seçimlerde işçilerin, emekçilerin, halkların en önemli kazanımlarından birisi, birincisi olacaktır.
Çünkü burada esas olan, halkçı belediyeciliğin adaylarının savunduğu belediyecilik anlayışını savunan işçi, emekçi, genç, kadın… herkesin desteklerini, “Adayı destekliyoruz”un ötesine geçirerek, kendisini bu halktan yana belediyeciliğin bir taraftarı olarak ailesi, arkadaşları, komşuları içinde çalışmayı yayıp örgütlemesi, en azından çevresinde bu çalışmayı örgütlemek için kendisini görevlendirmesi gerekir.
- Metal TİS'i ve bir kez daha sendika bürokrasisine karşı mücadele sorunu 08 Şubat 2020 00:08
- Şimdi gözler 5 Şubat’ta başlayacak metal grevinde! 31 Ocak 2020 00:12
- Grev komiteleri etrafında örgütlenme günleri 25 Ocak 2020 00:30
- Örgütsüzlük bir işçi sağlığı sorunudur! 22 Ocak 2020 00:21
- Şimdi zaman, gerçek bir grev için birleşme zamanıdır 18 Ocak 2020 00:00
- Din ve milliyetçilik istismarcılığı artık eskisi kadar etkili değil 15 Ocak 2020 00:40
- İşçiler siyasetle uğraşmadan kazanılmış haklarını bile savunamaz! 07 Ocak 2020 23:31
- İşçiler, iki 2020’den birini tercih edebilir! 03 Ocak 2020 00:29
- 2021 asgari ücretinde de aynı oyun sahnelenmesin diyorsak... 28 Aralık 2019 00:45
- "Asgari ücret"te bu yıl da aynı oyun sahnede! 21 Aralık 2019 00:36
- Ya işçiler devreye girerek kazanacak ya da hiçbir şey! 14 Aralık 2019 00:42
- MESS’in TİS’i YHK’ye götürmesi önlenmek isteniyorsa... 11 Aralık 2019 00:45