Politika inşa aracı olarak cami, ezan, vaaz
Fotoğraf: Envato
Maraş Katliamı din ve caminin, belirli bir politik hedef etrafında nasıl kullanıldığına yakın tarihimizden tipik bir örnektir.
19 Aralık 1978 gecesi bir ülkücünün, Çiçek Sinemasına yerleştirdiği bomba; katliama giden olaylar zincirinin ilk adımını oluşturdu. Ardından bir grup faşist militan “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” ve “Müslüman Türkiye” sloganlarıyla seyirci kitlesini provoke ederek CHP il binasına saldırttı.
Ertesi gün Alevilerin oturduğu bir kıraathane bombalandı. O süreçte, Bağlarbaşı Camii İmamı Mustafa Yıldız cuma vaazında cemaate şunları söylemişti: “Oruç tutmak namaz kılmakla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır; bütün din kardeşlerimiz hükümete ve komünistlere, dinsizlere karşı ayaklanmalıdır; çevremizde bulunan Alevileri ve CHP’li Sünni imansızları temizleyeceğiz.”
Resmi rakamlara göre saldırılarda 111 kişi yaşamını yitirirken, yüzlerce kişi de yaralanmıştı. 210 ev ve 70 işyeri yakılıp yıkılmıştı. Ardından binlerce Alevi, Maraş’ı terk etti.
Çorum’da 1980 yılının mayıs ve temmuz aylarında iki dalga halinde yaşanan, 57 kişinin yaşamını yitirdiği katliam sürecinde de ‘Alaaddin Camii’nin komünistler tarafından yakıldığı’ cami minarelerinden anonsla duyurulmuştu. Oysa böyle bir durum söz konusu değildi.
İktidarın zor günler geçirdiği, Türkiye tarihinin en yaygın ve kitlesel protestoları olan Gezi eylemleri sırasında da, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, “Eylemcilerin Dolmabahçe Bezmi Alem Valide Sultan Camii’ne bira şişeleriyle girdiğini” öne sürdü. Cami’nin müezzininin ‘Burada içki içilmedi’ açıklamasına rağmen, iktidar medyası, Gezi eylemlerini itibarsızlaştırmak için, tıpkı Kabataş yalanı gibi bu yalanı sürekli gündemde tuttu.
Ümmetçi bir toplumsal yapısının belirli bir düzlemde harekete geçirilmesi açısından, cami, ezan, bayrak gibi kutsallık atfedilen motiflerin bereketli bir bakiye olarak görüldüğü bir tarihimiz var.
Seçimler öncesi ekonominin halinin iktidara zor anlar yaşattığı bir dönemde, polisin engellemesine rağmen Taksim’de eylemlerini gerçekleştiren kadınlara karşı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Taksim’de CHP ve HDP’nin öncülüğünde güya kadınlar günü için bir araya gelip bir grup ezana sloganlarla ıslıklarla terbiyesizlik ettiler” ifadelerini kullanması, sadece bizde değil, dünya tarihinde de yıkıcı etkileri olan bir yöntemin yeniden tedavüle sokulmasıydı.
Erdoğan’ın bu sözlerinin ardından sarıklı ve cübbeli bir grubun Taksim’de toplanarak “Ezana uzanan eller kırılsın” sloganlarıyla yürümesine tanıklık ettik.
Erdoğan’ın sözlerini, ‘ezan düşmanları’ ifadesiyle bir koro halinde manşetlerine taşıyan iktidar medyasının tavrını ise, ‘Bu nasıl gazetecilik?’ sorusuyla karşılamanın naif kaldığı bir dönemdeyiz. Bu yalana dayalı kışkırtıcı manşetleri atanlar için, o manşetlerin yol açacağı tehlikeli toplumsal sonuçların, onların güzel maaşları ve Erdoğan’dan almayı umdukları bir ‘aferin’ yanında kayda değer bir anlamı bulunmuyor.
Maraş ve Çorum Katliamlarından sonra, yakın tarihimizde yaşanmış bir Sivas Katliamı var.
Dünya tarihi de din üstünden gerçekleştirilen savaşların yol açtığı büyük acılarla dolu. Avrupa’da 1542’de Alman köylülerinin ayaklanması ile başlayan Din Savaşları 106 sene sürdü.
Din savaşlarının en kanlısı, Katolik ve Protestan devletler arasında başlayan, Fransa ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu da içine alarak Avrupa’ya hakim olma savaşına dönüşen Otuz Yıl Savaşları idi. 1618-1648 tarihleri arasındaki bu savaşlarda Almanya nüfusunun yüzde kırkını kaybetti.
Ortadoğu’ya yönelik işgal süreçlerinin bir ürünü olarak gündeme gelen IŞİD barbarlığının, Suriye’de, Türkiye’de ve dünyanın başka birçok ülkesinde gerçekleştirdiği katliamlar biliniyor.
Ve tüm bunlara rağmen, sıkıştıkça kutuplaştırıcı dini referansları yalana dayalı olarak ortaya atmakta beis görmeyen egemen sınıf siyaseti, bugün yine bu uğursuz yöntemle karşımızda.
Bu kutuplaştırıcı nefret söylemi karşısında, iyimser bir yaklaşımla şu soru da akla gelebilir: Daha önce defalarca yalan olduğu ortaya çıkan cami, ezan üzerinden politika hâlâ tutar mı?
Din üstünden geliştirilen bu söylemlerin, laik kesimleri ikna etmeyi değil, zaten buna ikna olmaya meyilli kitleler üzerinde bir sonuç yaratmayı hesapladığını unutmayalım.
Yazıyı bağlarken, Erdoğan’ın ezanlı hedef gösterme söyleminin, Taksim’e caminin bir ‘mekanın fethi’, bir meydanın bir cami etrafından yeniden inşası projesi olduğunun da itirafı anlamına geldiğini ekleyelim.
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00