Tehditli seçim
AKP Başkanı Erdoğan sık sık bazı adayları ve o adayların oy istediği seçmenleri tehdit ediyor. HDP’nin daha önce kazandığı il ve ilçelerde yeniden HDP’li adaylar seçilirse hemen kayyum atarız diyor. Ankara’da Yavaş seçilirse bedelini sadece Yavaş ödemez onu seçenler de öder diyor. Bu sözler tehditten başka bir şey değildir.
Yavaş da, HDP’li adaylar da seçim kurullarının ve YSK’nin denetiminden geçerek aday olmuşlardır. Seçim kurulları ve YSK’nin muhalif adayların seçime girmesi konusunda ne kadar titiz olduğu biliniyor. Cezaları infaz edilmiş, adli sicil kaydından silinmiş adaylardan dahi memnu hakların iadesi (Artık hukuken böyle bir hukuki yol kalmamasına rağmen) istendiği basına da her seçim döneminde yansıyor.
Seçilme koşullarını yerine getirmiş hiçbir aday hakkında “terörist” vb. diyemezsiniz. Eğer seçilirse kısa bir süre sonra belediye başkanlığı düşer diyemezsiniz. Kaldı ki, seçimden sonra bir belediye başkanı suç işler, istifa eder ve başkanlığı düşerse, AKP Ankara ve İzmir Belediye Başkanlarında olduğu gibi Belediye Meclisi içinden yeni belediye başkanını seçer. Kayyum falan atanmaz. Belediyelere kayyum atanması Anayasanın serbest seçim ilkesinin ihlal edilmesi demektir. Demokrasinin ortadan kaldırılması demektir.
Türk tipi başkanlık sisteminin ne kadar antidemokratik olduğu her gün görülüyor. Yerel seçimler sürecinde adeta tüy dikildi. Tarafsızlık yemini etmiş bir cumhurbaşkanı her gün devlet olanaklarını kullanarak partisinin il ve ilçe belediye başkanları lehine seçim kampanyası yürütüyor. Rakip partileri devletin başı sıfatını da kullanarak tehdit ediyor.
Tuz koktu.
Artık ülkemizde demokrasiden söz etmek çok kolay değil.
Zaten demokrasi ile ilgili sıralamalarda sürekli seksen ile yüzlü sıralar arasında yer alıyor artık Türkiye. Tipik bir Ortadoğu ülkesine dönüştü son on sene içinde.
Bütün antidemokratik uygulamalara, tehditlere rağmen bu seçimlerde AKP ve müttefikleri geriletilebilirse, halkta demokratikleşme umutları artacak. Aksi takdirde daha karanlık günler bizi bekliyor.
Ekonomik krizin büyümesi ile birlikte halkın daha da baskıcı yöntemlerle sindirilmeye çalışılması ve demokratikleşme umutlarının yok olması patlamalara yol açabilir. AKP-MHP ittifakının beka meselesi dediği de budur muhtemelen. Onlar milliyetçiliği kışkırtmak için “bölücü teröristler” ayaklanabilir diyerek yoksul halkı etraflarında tutmaya çalışıyorlar ama asıl korkuları halkın artık yeter demesi.
Hal böyle iken, bazı solcular hâlâ AKP-MHP karşıtı güçleri bölmek için “solculuk” yapmaya çalışıyor. Kimi HDP’ye saldırıyor batıdaki bazı illerde aday çıkarmadı diye, kimisi sosyalistlere saldırıyor bazı illerde HDP’yi bazı illerde demokrasi güçlerinin ortak adaylarını destekliyorlar diye. Sorumsuzlar.
AKP-MHP ittifakının iddia ettiği gibi beka sorunu yok ama bu gerici ittifakı bu seçimlerde geriletemezsek, şimdiki yarım (Beşte biri kayyumlu ülkemizin kayyumsuz kentlerinde yarım yamalak yapılabilen seçim) seçimleri dahi arar duruma düşebiliriz.
Beka sorunu değil, demokratikleşme sorunu vardır. Gerici ittifakın geriletilmesi için ne yapılması gerekiyorsa yapılmalıdır. Sızlanma, bireysel ve grupsal çıkarları öne çıkarmak intihar olur.
Evrensel'i Takip Et