24 Mart 2019 20:53

Şarap markası ve sermayenin başkenti hayali arasında… Gazap üzümleri ve İzmir seçimleri

Şarap markası ve sermayenin başkenti hayali arasında… Gazap üzümleri ve İzmir seçimleri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

‘Gavur İzmir’ mi..

‘Beyaz Türkler’in başkenti mi..

‘Solun kalesi’ mi..

Demokrat Partisi’ne taban oluşturan geçmişi, bugün dönem dönem ‘Kürt alerjisi’ ile ortaya çıkan ‘sağcı bir kent’ mi...

Yoksa...

İstanbul ve Ankara’ya göre üç kat artan konut fiyatlarının ve hızlı nüfus artışının işaret ettiği gibi...

Başkanlık rejiminde nefessiz bırakılan bir ülkede sığınılacak bir liman mı?

Nedir ki İzmir’in hikayesi?

Her ne ise...

AKP adayı Nihat Zeybekci’nin, şarap bağlarında fotoğraf vermesi...

“Ben İzmir şarabını uluslararası marka yapmak istiyorum”...

“Kayseri’yi yönettiğimiz anlayışla İzmir’i yönetemeyiz”...

Cümlelerini kurması...

CHP adayı Tunç Soyer’in, büyük rüyasının “Koç Holding’in genel merkezini İzmir’e taşıtmak” olması...

“Tabii Koç Holding bir sembol. Aklınıza hangi büyük şirket gelirse hepsinin yönetim merkezlerini İzmir’e taşıtacak bir şehir hayal ediyorum” demesi...

İşte o hikayenin eseridir!

Ve o hikaye...

Ne bugünkü siyasi kutuplaşmalara ait tanımlamalar ile anlatılabilecek...

Ne tarihinden, bölgesinden (Batı Anadolu) koparılarak anlaşılabilecek...

Ne de ekonomi politiğin merceğinden bakmadan anlatılabilecek bir hikayedir.

KAYBETMENİN YOĞURDUĞU BİR KENT!

Bir liman kenti olarak İzmir’in...

Bulunduğu bölgesinden (Sahil ve iç kısımlardaki seçmen tercihlerindeki farklılıklar kimseyi yanıltmasın!) soyutlanabilecek bir yapısı yok.

Bölgesiyle ekonomik düzeyde bütünleşmiş bir kent İzmir.

Batı Anadolu kentleri ile iktisadi bağları yeni de değil! Osmanlı’dan beri süregeliyor.

Söz konusu bağlar diğer iller ile İzmir’in kader ortaklığını beraberinde getiriyor.

Oy tercihleri farklı olsa da seçmen davranışları aynı kaynaktan besleniyor.  

1980 sonrası başlayan...

2001 sonrası hızlanan...

Neoliberal ekonomik model kaybettirdi, İzmir’e ve çevresine.

Kocaeli, Bursa gibi iller hızla ekonomik olarak büyürken süreç Türkiye’nin ikinci büyük ekonomisi İzmir’i üçüncü sıraya itti.

İzmir gerilerken, tarımın (2001 krizi sonrası Kemal Derviş programı ile hızlandırılarak) adeta çökertilmesine paralel olarak...

Ege’nin tarım kentleri de hızla kaybedenler kulübüne dahil oldu.

Kent merkezlerine yığılan, maden işçiliğine uzanan bir yoksullaşma süreci yaşandı.

Sürecin biriktirdiği tepkiler kıyıda kendisini giderek CHP üzerinden ifade eder oldu.  

Geçmişte Demokrat Parti, Adalet Partisi gibi merkez sağ projelere zemin oluşturmuş iç kesimlerde ise... Tepkilerin kendini ifade ettiği adres, 1980 öncesi esamesi pek okunmayan, MHP oldu.

TEK BİR İZMİR YOK!

Kaybetmelerin yoğurduğu bu kent, öyle tek kelime ile, tek bir sıfatla anlatılabilecek bir kent değil!

Farklı etnik kimliklerin...

Zengin, yoksul farklı sosyal sınıfların...

Söke, Nazilli, Akhisar gibi ‘sağ’ hegemonyanın olduğu diyarlardan tütünden, pamuktan kopup gelmiş işçileşmiş yığınların...

Farklı mekânsal ve siyasal fay hatlarının bulunduğu bir il İzmir.

Yoksul Kürt göçüne...

Kürt ucuz emeğinin karşısına çıkmasına...

Kürtlerin ekonomide ağırlığının artmasına...

Bölgenin sosyoekonomik olarak kaybedenlerinin ırkçı tavır takındığına da tanık olmuşsunuzdur bu kentte!

Son yıllarda mülteci yatakhanesine dönen tarihi Basmane semtinde, binlerce yoksul aileye kucak açıldığına da...

İktidar bloğundan uzaklaştırılmasının öfkesini Kürt’e kustuğuna da...

Diyarbakır’ı ‘kardeş şehir’ ilan ettiğine de...

Tek bir İzmir yok!

Bunun farkında olan Cumhur İttifakının adayı Zeybekci...

“Yaşam tarzını tek mesele yapmak, insanların sıkıntıları üzerine ideolojik bir şal çekmektir” diyor.

Yaşam tarzına karışmamaktan, şarap markası yaratmaktan dem vurup İzmir’e ekonomi vaat ediyor: “İzmir’in tabii sınırları Batı Anadolu’dur. Her anlamda dünyanın en zengin yeridir. İzmir’i, Dünyaya pazarlayacağız”.

CHP adayı Tunç Soyer de...

1980 sonrası süreçte iktidar bloğu içindeki temsil olanaklarını ve belirleyici gücünü yitiren kente...

Sermayenin holdinglerinin bulunduğu bir üs, bir güç merkezi olmayı vaat ediyor.

İSTANBUL’DAN BAKINCA HİÇ İYİ DURMUYOR

İki adayın vaadi karşısında şu iki soru öne çıkıyor: İstanbul, Zeybekci’nin önerdiği şekilde dünyaya pazarlandı da ne oldu? Soyer’in, İzmir’de olmalarını hayal ettiği Holding merkezlerinin bulunduğu İstanbul’da durum ne?

Cevap verelim!

Gelir uçurumunun en yüksek olduğu il İstanbul.

İstanbul’un en zengin yüzde 20’si ile en fakir yüzde 20’si arasında uçurum tam 8.5 kat.

Türkiye ortalaması ise 7.5 kat.

Yoksulluk oranı İstanbul’da yüzde 19!

Türkiye’de yüzde 14.

Yaratılan rantın neredeyse tamamı en zenginlere giderken, diğer kesimlerin ‘kentsel ranttan’ aldıkları pay yok denecek kadar az!

İstanbul’dan bakınca Zeybekci’nin ve Soyer’in vaatleri hiç de hoş sonuçlar doğuracakmış gibi durmuyor.

İzmir’e (Elbette tüm Türkiye’ye) başka bir formül gerekli!

Kaybeden alt orta sınıflar ile işçi sınıfını ve mülksüzleşen köylüyü birleştirecek..

Doğru talep ve siyasal hatta dayanan bir formül!

BAŞKA DEMOKRASİ

İzmir’de emek ve demokrasi güçleri...

Büyükşehir belediye başkanlığı için Tunç Soyer’i destekleme yönünde ortaklaştı.

İzmir’i alabilmek için büyük bir iştahla saldıran...

Zeytinlikleri, kıyıları, tarihi hiçe sayan doğa talancısı...

Termik santral, maden ocakları, nükleer santrallerle gelecek kıyıcısı...

Emek ve doğa düşmanı yüzünü bölgede gösteren iktidarın, belediyeyi kazanıp...

Yeni kent ihanetlerine imza atmaması...

Soluksuz kalanların sığındığı limanı oksijensiz bırakmaması için atılmış bir adım, söz konusu destekleme kararı!

Lakin başka adımlar da lazım.

O adamların yolu da döşeniyor ilçelerde, önemli deneyimlerden beslenerek.

***

10 yıl önce...

Kürtlere yönelik ırkçı saldırıların yoğunlaştığı bir dönemde...

TEKEL işçilerine destek amaçlı gerçekleştirilen bir günlük greve en büyük katılım bu kente olmuştu. Bütün kent ayrımcılığı ortadan kaldırmış, grevde birleşmişti.

O eylem kaybedenlere, boğazlaşmak yerine, birleşebilecekleri bir hat çizmişti.  

Bu yılın Ocak ayında da, o dönem çizilen hat bayağı bir geniş yola çevrildi.

Hatırlayınız!

Belediye yönetiminin...

İZENERJİ’de, taşerondan belediye şirketine geçirilen işçileri sözleşme dışı bırakma inadının karşısına...

Ulaşım hizmetlerinden temizliğe, park bahçelerden kanalizasyon ve su hizmetlerine...

Farklı alanlarda çalışan işçiler nasıl da hep beraber dikilmişlerdi; MHP’lisi, CHP’lisi, İYİ partilisi...

İşte o gün..

İZENERJİ işçileri ve sendikaları Genel-İş 2 No’lu Şubenin mücadelesine polis saldırınca...

Dayanışma gösterip kontak kapatan otobüs şoförleri...

Garajın kendilerine açılmayan bariyerlerini kırıp, çöp arabaları ile yolları kapatan temizlik işçileri...

Tek adam otoriterliği kuşatmasının nasıl aşılacağına dair yöntemi göstermişlerdi.

Zira işçilerin kararlılığı karşında...

Daha birkaç saat önce darp ederek işçileri gözaltına alan emniyet...

Basın açıklamasına izin vermeyen emniyet müdürü...

Sözleşmeye yanaşmayan belediye bürokrasisi...

Hepsi hizaya gelmiş, geri adım atmıştı.

“Küçük bir 15-16 Haziran (Sendikaları zapturapt altına alacak yasaya karşı işçi sınıfının 1970’teki şanlı direnişi) yarattınız...

Tebriklerini alan işçiler başka bir demokrasiye gidiş yolunu hatırlatmışlardı.

YOL GENİŞLETME ÇALIŞMASINDA BİR İŞÇİ NEFER!

Kaybedenleri birleştirecek ilerici bir siyasal alternatifin önderliği için...

En iyi isimlerden biri şüphesiz ki o.

Emekçi mahalleleri ile belediye arasında köprü olmaktan bahsediyor.

Mahallelilerle ranta karşı birlikte dikilmekten...

Kreş gibi ihtiyaçlar için birlikte mücadele etmekten söz ediyor.

Belediyenin gücünü Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’ndeki işçilerin gücüyle birleştirmeyi öneriyor.  

Halka karşı yapılan yanlışı belediye meclis kürsüsünde haykırmaktan çok, mahallenin içinde teşhir edeceğinden bahsediyor.

İş yerindeki işçi temsilciliği döneminde nasıl bütün fabrikayı ortaklaştırdıysa...

Belediye meclis üyeliğinde de bütün bir mahallenin ortaklaştırıcı temsilcisi olacağının sözünü veriyor.

Mahalle Meclislerine dayalı demokratik bir yerel yönetim anlayışının yol açıcı neferi olacağını vaat ediyor.

İşçi kenti Çiğli’de...

Binlerce işçinin yoksulluk ve sömürü içinde çalıştığı Çiğli Organize’den çıkmış bir aday. “Böyle bir kente böyle bir meclis üyesi adayı yakışır” dedirten bir aday o.

Schneider Electric’in sendikal örgütlenmesinden 2002’de krizde, ‘İşten atmalar yasaklansın komitesine’...

Yüzlerce işçiyle birlikte kurultay hazırlamaktan Dostcam, Billur Tuz, Tariş direnişine...

İzi var, emeği var, birikimi var.

Adı: Cihan İşçi.

Şarap markası yaratmak, holdinglere ev sahibi olmak hayalleri kuranların içinde ‘Gazap Üzümleri’ romanını hatırlatan bir işçi o.

Romanın yazarı Steinbeck...

Tarım işçilerinin korkunç koşullarda çalıştığı...

İtiraz ettiğinde hapis ya da ölümle karşılaştığı...

ABD’de demokrasinin koca bir aldatmadan ibaret olduğunu anlatıyordu.

Cihan İşçi de...

Doğası katledilen, tek adam otoritesinin giderek sık boğaz ettiği İzmir’e ve Türkiye’ye gerçek bir demokrasi anlatıyor. O demokrasiyi örme kavgası veriyor.

Yaptıkları yapacaklarına fazlasıyla garanti!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa