25 Mart 2019 19:56

Dörtnala 31 Mart’a doğru

Dörtnala 31 Mart’a doğru

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Saatin tik takları işlemeye devam ediyor. Bu hafta sonu şu ya da bu şekilde Yeni Türkiye’ye geçilecek. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Türkiye siyasetinde, az buz değil, 180 yıllık bir çatışmanın, yani Tanzimat ile kayda kuyda bağlanan Reformlar süreci ile ona karşı İslami direnişin yeni bir merhalesi yaşanacak.

Daha önce de, İslam ile Reform arasında az çatışma yaşanmadı değil.

III. Selim’in yaşamına mal oldu başlattığı reform girişimleri, 1808 yılında yitirdi yaşamını Osmanlı tarzı Yeniçeri darbesi sonucu. Geleneksel Medrese/Askeriye ittifakı omuz omuza verdi. Ama bu reformlar devlet ve orduyu modernleşme dışında fazla bir boyut taşımıyordu. Tepkiyi de buradan alması doğal.

Mutlakiyetçi rejimleri dehşete düşüren 1789 İhtilali Kebiri de onun dönemine denk gelir. Muradgea d’Ohsson’un İsveç Kralına ithaf ettiği “Tableau général de l'Empire othoman” ihtilalden bir yıl önce yayınlanır. Yazılma amacı, Osmanlı devletinin tarihi yanında, “législation mahométane”, yani şeriat yasalarının kavranmasını sağlamaktır. Belki de aydınlanmacı, reformist bir kral olan ve bir maskeli baloda suikasta kurban giden, İsveç Akademisi, İsveç Operasının kurucusu olan, basın özgürlüğüne ilişkin ilk yasayı çıkaran, Voltaire hayranı III. Gustav’ın talebiydi bu tarihin yazılması.  1792’de bir maskeli baloda yitirecekti yaşamını.

Muradgea d’Ohsson İsveç Elçiliğinde dragoman, yani çevirmendi, asıl adı ise Ignatyus Muratcan Tosunyan’dı.  Neden kızdırdıysa katı mutlakiyetçi Avusturya devletini sınır dışı edilecekti şeh-i Konstantiniye’den Padişah iradesi ile.

Coğrafyamızda ilk anayasal girişim olan Velestinli Rigas’ın taslağı da onun dönemine denk düşer. 1798 gibi erken bir tarihte. İlginçtir, o zaman Avusturya’nın olan Trieste’de onu, basılı Anayasa metni ile ele geçiren katı mutlakiyetçi Avusturya kraliyeti, Osmanlı makamlarına teslim eder. Belgrad kalesinde işkenceler sonrası alınır kellesi. 

Reform çalışmalarını, Topkapı Sarayının damına kaçıp canını kıl payı kurtaran II. Mahmut sürdürdü. Onu kurtaran ise, Osmanlıda yükselen Rumeli ve Anadolu ayanları ile, ilk anayasal metin olan Sened-i İttifak’ı hazırlayan Alemdar Mustafa Paşa’dır. Bu aslında bir anayasa olmaktan çok sultan ile yerel ayanların ilişkilerini düzenleyen İngilizlerin Magna Carta’sını andıran bir metindir. Alemdar Mustafa Paşa da o zamanın askeriyesinin bir darbesine kurban olur. Evi ile birlikte kendini havaya uçurur. Bir anlamda da II. Mahmut’u, Sened-i İttifak belasından kurtarır.

II. Mahmut’un asıl başarısı ise, o dönemin medresesi ile birlikte temel erk odağı olan askeriye arasındaki ittifakı bozmasıdır. İslamın bayrağını Sultanahmet’te açarak, herhalde dünya tarihinde bir orduya yönelik tek “kıyım”ı gerçekleştirir.

Oğlu reformist Abdülmecit’in 1839 Tanzimat Fermanının önünü açar, Şeriat hükümlerine karşın. Artık hiç olmazsa kağıt üzerinde “gavura gavur” denilmeyecektir.

İkili bir hukuk düzeninin yaşanacağı bir devre girilir.

Ancak, darbeci geleneğe karşı oluşturulan modern ordu da, ilk darbesini Sultan Abdülaziz’e karşı gerçekleştirir.

Amaç “anayasal düzen”e geçiştir. 1876 Anayasası, Mithat Paşa yanında Odyan gibi Ermeni aydınlarının da katkısı ile hazırlanır.

Görece en demokratik Anayasa olan 1961 Anayasası da, tarihin garip tecellisi, 1960 askeri darbesi sonrası hazırlanacaktır.

Bunları, “darbe anayası” olmaktan çok, her iki dönemdeki erk kavgaları sırasında oluşan siyasal ortamın olanak sağladığı metinler olarak görmek lazım.

Sonuç olarak 1876 Anayasası, Meclis-i Mebusan’a yüzde 40 oranında Gayrımüslümin girmesini sağlamıştı. 1961 Anayasası nasıl sosyalistlerin ve Kürtlerin kendi kimlikleri ile Meclise girmesini sağladıysa.

Bir torba dava olarak hazırlanan Gezi iddianamesinin 31 Mart seçimleri öncesine gelmesi tesadüf değil. Gezi Parkının yıkımının amacı, 1876 Anayasasını 40 yıl askıya alan II Abdülhamit’in erkini iade etmeyi amaçlayan 31 Mart isyanının başladığı Taksim Topçu Kışlasının yeniden inşası idi. Ve şimdi yerel seçimler için 31 Mart tarihi saptanıyor. 

İslamopyanın idealleri adım adım gerçekleşiyor.  Çamlıca Tepesine yapılan şatafatlı Camii ile yeni Osmanlıcılığın mührü İstanbul kentine vuruldu. Doğu Roma’da kentin simgesi Ayasofya idi. Süleymaniye vurulmuş başka bir mühürdü kente. Şu ya da bu şekilde hükmünü icra edecek gözlerde.

Topçu Kışlası er geç inşa edilecek. Taksim Camii bitmek üzere, reformizmin simgesi olan Taksim meydanına. Taksim alanı sevimli, uyumlu bir merkez olmaktan çıkıp, Çavuşesku’nun ezip geçtiği tarihi Bükreş kentinin yabansı devasa alanlarından birine dönmekte her gün.

Ve İslamopyanın en büyük hedefi 2023 yılına sadece 4 yıl kaldı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa