26 Mart 2019 19:31

1 Nisan’dan sonrası daha da önemli

1 Nisan’dan sonrası daha da önemli

Fotoğraf: Envato

Paylaş

31 Mart seçimleri öncesi son yazı. Siyasette sandık her şey değil, ama hiçbir şey demek de değil. Sandıktan çıkacak iyi bir sonuç, var olan siyasal ortamda göreli de olsa bir değişim umudunun kapısını aralayacak en azından.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, tek başına iktidara adım attığı 3 Kasım 2002 seçimlerinin ardından yaptığı konuşmada, “Tüm vatandaşlarımızın yaşam tarzlarına saygılı, insanı yaşat ki devlet yaşasın felsefesinden hareketle geleceğe yürüyen” bir anlayışa sahip olduklarını iddia etmişti. 31 Mart yerel seçimlerine ilişkin partisinin manifestosunu açıklarken de, “Türkiye’nin tehdit değil, hizmet siyasetine ihtiyacı var” vurgusunu yapmıştı.

Seçimlere sayılı günler kala kendisinin, İçişleri Bakanı Soylu’nun ve ittifak ortağı MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin, siyasi rakiplerine karşı kullandıkları nefret söylemi, belediye seçimlerine dair vadettikleri hiçbir alt yapı hamlesiyle çözülemeyecek kadar diplerde. Bir yandan ‘akıllı kentler’ vadedip, diğer yandan akıl sınırlarını zorlayan hakaret, tehdit ve nefret söyleminin atbaşı gittiği bir iktidar pratiğine tanıklık ettik seçim süreci boyunda. Arşivlerde duruyor ve bilen biliyor, burada ayrıca sıralamaya gerek yok.

AKP Genel Başkan Vekili Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’un, 7 Mart günü seçim çalışmaları kapsamında gittiği Çorum’da Cumhuriyet Meydanı’nda halka hitap eden yaptığı konuşmadaki şu sözler ise, bu seçim sürecine dair iktidar duruşunun çarpıcı bir özetiydi: “Dün Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın gitmesini Gezi Parkı ile denediler, 17/25 Aralık’la denediler, 15 Temmuz’da denediler olmadı. Şimdi 31 Mart’ta denemeye çalışıyorlar, avuçlarını yalayacaklar.”

Bu açıklamaya sosyal medyada, 31 Mart’ta yapılacak olanın Cumhurbaşkanlığı değil, yerel seçimler olduğunu hatırlatarak yanıt verenler olduysa da, Kurtulmuş’un kastettikleri yanında bu tepkiler fazlasıyla naif kaldı.

Kurtulmuş, Erdoğan’ın liderliği üzerine kurulu yeni siyasal düzende, Erdoğan’ın değişimine ilişkin bırakın çabayı, tahayyülü bile ciddi bir sorun olarak kodluyor. 31 Mart bir yerel seçim olsa da, biliyoruz ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘beka’ meselesi olarak gördüğü bu seçim, eğer iktidarın arzuladığı bir sonuç çıkarsa, iktidar ve medyası tarafından, Erdoğan’ın liderliğinin bir kez daha onaylanması olarak sunulacak. ‘Cumhur İttifakının zayıfladığını gösteren bir sonuç çıkarsa, bu da yerel seçimler ötesi bir anlam içinde okunacak.

Cumhur İttifakının 24 Mart günü Yenikapı’da yapılan mitinginde, AKP’nin çeşitli yöneticileri ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Yıldırım’ın Erdoğan’a dair söylemleri, artık seçim sathı maili içinde düşünebileceğimiz bir piri fani ile karşı karşıya olmadığımızın bir kez daha ilanıydı. O, seçme ve seçilme süreçlerinde, bugün açısından sistemsel bir mecburiyet nedeniyle vardı, ama olması gereken yer seçimler üstüydü. Erdoğan’ın başka bir isimle değiştirilmesinin neredeyse bir küfür hükmünde algılandığı bir siyasal hegemonyaya doğru hızla sürükleniyoruz. Aslında bir ucundan da bu sürecin içindeyiz.

Numan Kurtulmuş’un sözleri, işte tüm bu sürecin açık sözlü bir ifadesiydi.

Eğer 31 Mart’ta bu güç şehvetini besleyen bir sonuç çıkarsa, önümüzdeki dönem -zaten işaretlerini epeydir gördüğümüz- Erdoğan’a kutsallıklar yükleme furyasının daha da ileri boyutlara varacağını tahmin etmek zor değil.

Peki 31 Mart’ta sandıktan acaba nasıl bir sonuç çıkar?

Yanılma riskini göze alarak, tahminimi de yazayım. 31 Mart’ta sandıktan iktidarın arzuladığı kadar kendisini memnun edecek bir sonuç çıkmayacakmış gibi görünüyor. Ama bu sonucun, muhalefeti de fazlasıyla rahatlatan bir sonuç olmayacağını tahmin ediyorum. Yani önümüzdeki dönem açısından yeni soru işaretleri ve kaygıları gündemleştirecek bir sonuç daha muhtemel gözüküyor.

Muhalefet açısından ise, şunu özellikle vurgulamakta fayda var. Herhangi bir il ya da ilçenin iktidardan alınmasını sağlamasa da, bir değişimin işareti sayılabilecek bir sonuç, başarısızlık sayılmaz. Siyaset bir sabır işi ve seçim süreçlerine bırakılamayacak kadar istikrarlı bir çalışmayı da zorunlu kılıyor. Ayrıca Erdoğan, Bahçeli ve Soylu’nun açıklamaları, muhalefetin başarı kazandığı birçok yere ilişkin iktidar cephesinden hukuksuz müdahalelerin yapılacağının da ilanı oldu. Muhalefet, bu gerçeği de gören bir stratejiye sahip olmalı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa