Tabanda çatlak tepede enerji birikmesi!
Fotoğraf: Envato
Bugün üçüncüsünü yayımladığımız yazımıza...
AKP’ye 2071’de bile iktidarda olma öz güveni yaşatan bağların zayıfladığına dikkat çekerek başlamıştık.
Dün...
“AKP’nin taşıyıcı kolonları çatlarken!” başlığı altında...
İktidar yolunu döşeyen dinamik Anadolu sermayesinin asalaklaşmasından teşkilatların metal yorgunluğunu bir türlü atamamasına...
Temel direkleri oluşturan seçmen bölgesindeki erimelerden AKP’nin kitle motivasyonunu sağlayan hikayelerinin tükenişine...
AKP’yi ayakta tutan iskelet yapısındaki önemli kırılmalara dikkat çekerek devam etmiştik.
Ve demiştik ki...
Her 5 gençten 3.5’inin oyunu alamaz hale gelen...
Ekonomik toplumsal sorunların büyümesine engel olamayan...
Kitleleri iktidara bağlayan bağları gevşeyen...
Tek adam mermerinde büyük çatlaklar veren...
AKP bu süreçten güçlenerek çıkamaz!
Bugün ise şu soruya cevap arayacağız: Tek adam otoriterliği ve devlet sopası telafi için yeter mi?
***
İktidara yönelik genel kanı şöyle...
Seçim sonuçlarını değiştirir (Atı alana Üsküdar’ı geçirtir).
Değiştiremezse seçim sonuçlarını tanımaz.
Söz konusu kanıya temel oluşturan üç ana unsur şöyle sıralanabilir:
Birincisi, iktidarın hak hukuk tanımamada sınırsız davranması...
İkincisi, başkanlık rejiminin iktidarda ilelebet kalmak için sonsuz olanaklar sunduğu algısı...
Üçüncüsü, Siyasal İslam’ın faşist rejim inşa etmeye çalıştığı düşüncesi...
Bu noktada iki soru öne çıkıyor: Genel kanı gerçeği ne kadar yansıtıyor, ne yapılmalı?
SANDIK DÖNEMİ KAPANMADI!
24 Haziran seçimlerinde Erdoğan zaferini ilan edince...
Hakim kanı şöyle oluştu: Türkiye’de sandık dönemi kapandı!
Oysa sonuç hiç de öyle olmadı.
Tam tersine yerel seçim bile iktidar için hayati bir hal aldı!
Zira karşımızda...
Gücünü...
Meşruiyetini sandıktan alan...
Sandığa bağımlı bir parti var.
Şu an...
‘Sandığın önemi kalmadı’ diyen iktidar değil!
Başkanlık rejimi geldi lakin iktidar meşruiyetini sandığa dayandırmaktan vazgeçmedi.
Sandıktan ‘halkın tercihi’ değil tek sonuç istiyor ama ‘sandık kurulmasın’ demiyor.
Peki ya...
Seçim sonuçları, iktidarın arkasında çoğunluk olmadığını gösterirse...
Seçim sonuçları, iktidar açısından meşruiyet zemini olmaktan çıkarsa...
AKP ne yapar, ne olur?
Peşinen, ‘İktidar teslim olur’ denilemez.
Bu durumda...
“Direnebilmesinin sınırları ne?” sorusunun peşine düşülür.
Cevap ise ancak...
Toplumsal dayanaktaki çatlağın, egemenler nezdinde ne kadar çatlak yarattığının izi sürülerek bulunabilir.
Toplumsal destek olmaksızın iktidar gücü kullanılabilir mi?
Evet olabilir!
Bunun mümkün olduğunu gösteren rejimler ve örnekler var.
Pekala...
Devletin kontrolünü ele geçirmiş...
Yargı, asker, bürokrasiyi kendisine bağlamış...
AKP için de...
Mümkün olabilir.
İlk bakışta mümkünmüş gibi gözüküyor!
İyi de ne kadar mümkün?
Kesin mi, ihtimal mi?
Cevap için yukarıda bahsettiğimiz iz sürme işlemine başlayalım!
GELECEĞE KAÇARKEN YOLU ZOR İLE DÜZLEMEK MÜMKÜN MÜ?
AKP sürekli geleceğe kaçış planı uyguluyor.
Ekonomiden başlayalım.
Batacak şirketleri kredi ile kurtarıyor.
Kredi ödeme vakti geldiğinde şirketler ödeme yapamayınca da...
Bu sefer borçları yapılandırıyor.
İş yapılandırmanın yapılandırılmasına kadar vardı.
Sorunu geleceğe kaçırıyor ama büyüterek.
Ödemeler zinciri kopuyor örneğin. Neticesi icra dosya sayısının 28 milyona ulaşması oluyor.
Yapılandırma sürdükçe ‘virüs’ bankalara bulaştırılıyor vs.
Ekonomik gelişmelerin siyasi sonuçlarından kaçmak için...
24 Haziran’da erken seçime gidildi. Hem de iktidarın sözcülerince, 15 yıl boyunca kurulan, ‘Erken seçim ihanettir’ cümlesi yutularak.
Siyasi sonuçlardan kaçış, daha büyüğü ile karşılaşmak üzere yapılan bir ertelemeydi aslında. Tıpkı ekonomideki gibi...
Daha büyüğü ile karşılaşınca...
Kontrol için fazlasıyla hayata geçirilen fiziki, hukuki ve siyasi zorun daha şiddetlisi devreye girmek zorunda!
Böylesi yüksek doz şiddet tekeli için...
Hükümetin arkasında...
Devlet ittifakının (bürokrasi, ulusal ve uluslararası sermaye vs.) tekel oluşturması gerekir. Ekonomik kriz dönemlerinde bunun örnekleri mevcut.
Üstelik dünyada, ‘otoriter’ rejimlerin yükseliş dönemi yaşanıyor. İklim müsait yani.
Fakat belirtmek gerekir ki...
Türkiye örneği biraz farklı.
Dünyadakiler...
Kaybeden kitlelerin öfkelerini arkalarına alarak yükseliyorlar. Taşıyıcı özneleri iktidardakiler değil, iktidara karşı söylem geliştirenler.
Misal...
ABD’de açılımcı Obama yerini, küreselleşme kurullarını terk eden, ‘kapanmacı’ otoriter Trump’a bıraktı.
Türkiye’de ise...
Obama rolü de, Trump rolü de aynı bedende!
Aynı özne olma hali...
Öfkelilerin rüzgarını arkaya almakta zorluk yarattığı gibi...
Arkada dizilmiş mevcutlarda öfkeye yol açıyor.
Bugünlerde sıkça duyduğumuz, ‘İktidar kitlesini konsolide etmekte zorlanıyor’ tespiti işte bu gerçeğin sonucu!
Kitleleri konsolide etmekte zorluk göze çarpıyor da ya egemenler katını birleştirmekte durum ne alemde?
TEPEDE ÇATLAKLAR ARTACAK
Sermaye sınıfının bileşenleri...
Ekonomik krizin giderek artan etkileri karşısında...
Tek adam şahsında merkezileşmiş ‘güvenlik’ devletinin korunak sağladığı düşüncesi ile...
Bugüne kadar her fırsatta ‘tam güven’ beyanında bulundular.
Lakin...
‘Tek adam heykelinin’ kaidesinde birleşmiş iktisadi kesimleri bir arada tutmanın maliyeti giderek artıyor.
Kriz iktisadi kaynakları azalttı!
Kaynakların, iktidar gücü ile kendi lehine aktarılmasını talep eden ‘yandaş’ sermaye ile...
Bir an önce kaynakları artıracak birikim modeline geçilmesini talep eden büyük sermaye arasında...
Gerilim artıyor!
Seçimden sonra ‘radikal’ tedbirler alınması bekleniyor.
O radikal tedbirin karşılığı...
Ancak, ‘Cumhur İttifakının’ güçlü şekilde kazanması halinde hayata geçirilebilecek kemer sıkma programıdır!
Krizin maliyetinin hangi toplum kesimine ve ne oranda bölüştürüleceğini belirleyecek o program gerilimi daha da artıracak!
‘Tasarruf’ yandaşın en son duymak isteyeceği şey!
Krizi çözmek yerine yöneten ‘idarelik’ tedbirler ise büyük sermayeyi gerecek!
Zira...
Uluslararası finans piyasalarına bağımlılık azaltılmadan...
Günü kurtarmaya dönük geçici önlemler...
Sorunları biriktirerek öteliyor. Büyük sermayenin, birikenlerin daha büyük bir dalgaya neden olabileceği endişesi artıyor.
Seçim sonuçları ne olursa olsun...
Kaybederse uygulayacakları ile kazanırsa cesaret edecekleri arasında biriken enerji nedeni ile...
Egemenler nezdinde çatlaklar artacak!
Hele de iktidar seçimden ağır yara alarak çıkarsa...
İşte o zaman Hakkı Özdal’ın ‘gazeteduvar’daki, “1 Nisan sabahı: Ya devlet başa, ya…” başlıklı yazısında vurguladığı risk büyür: “Eğer siz bir seçime devlet olarak katılıyorsanız, onu kaybettiğinizde de ya ‘Devlet seçimi kaybetmiş’ olur ya da siz devleti kaybetme riskiyle karşı karşıya kalırsınız.”
SAVAŞ ZAMKI ÇÖZÜLÜRKEN!
Kitleleri de...
Sermayeyi de...
Otoriterliğin arkasında dizmek için bir dehşet dengesi: İçeride dikta, dışarıda savaş!
Suriye’deki savaş da...
Tek adam otoriterliğini meşrulaştıran...
Aynı zamanda...
Suriye’de Kürt oluşumu ‘kırmızı çizgisi’ üzerinden...
AKP’yi, devletten uzaklaştırdığı ulusalcılarla birleştiren bir zamktı.
Aynı zamanda da...
Türkiye’nin ‘boşluklardan’ faydalanarak bir bölge gücü halini alma stratejisinde iştahı kabaran sermaye için de...
Av sahasını genişletme aracı.
Şimdi işler biraz karışık.
Suriye’de daha fazla cirit atmak için ABD ve Rusya onayı gelmiyor bir türlü!
Olası bir çılgınlık kazanmaktan çok kaybettirecek! Bu nedenle heveslisi az.
Hem de...
Ekonomik kriz, hükümeti ona buna ‘Posta koymaktan’ uzaklaştırıp, uzlaşı arayışına itiyor.
İç politikaya bağlanmış dış politikada atılacak her geri adım da iktidarın hegemonyasına bir darbe indiriyor.
Bir de...
Cumhur İttifakı liderleri istemeden de olsa, ‘savaş’ kozunun etkisini azaltıyor.
Şöyle ki...
Erdoğan mitinglerde...
‘Mermi fiyatından haberiniz var mı’ sorusu eşliğinde gıda fiyatlarını değil beka için verilen savaşın konuşulmasını istedikçe...
Domates-biber fiyatıyla savaş maliyeti arasında bağlantı kurmuş oluyor.
Ya da NTV - Star TV ortak yayınında Nazlı Çelik’e konuşan MHP Lideri Bahçeli’nin...
“Domates ve patlıcanın fiyatıyla meşgul oluyor da, Diyarbakır’dan kalkan bir uçağın Kandil’e uçuşu oradan dönüşü her havalanmadaki lastik kaybı, yıpranma, amortisör durumu, bombalama vesaire bunların maliyetini hiç düşünmüyorlar” demesi...
Suriye maceraları başladığından beri...
İşin ekonomiye ağır yük getireceğini vurgulayanlara...
Kriz ile savaş arasında bağlantı kuranlara...
Atılmış bir destek gibi duruyor.
Üstelik yoksullara savaşı sorgulatabilecek bir destek!
Yarın: Egemenlerin seçeneği emekçilerin çaresi mi?
- Ezdirmemek ne kelime suyunu sıktılar 26 Aralık 2024 06:55
- Et ithalatı da sürer gıda pahalılığı da 08 Kasım 2024 11:17
- Türkiye BRICS’te de kapıda bekletiliyor, kapının ardı cennet değil ki! 24 Ekim 2024 13:08
- Bütçenin özeti: Hem yakacak hem kıracak 19 Ekim 2024 07:06
- Şimşek’in haraç şovu 16 Ekim 2024 04:57
- İTO Başkanı ‘şeytan’ taşlatıyor! 09 Ekim 2024 04:39
- Patronlardan 21. yüzyılda 19. yüzyıl talepleri: Bir adım ötesi zincire vurmak 28 Eylül 2024 06:47
- Erdoğan’ın ABD temasları: Mesaj mı yoksa yalvarış ve temenni mi? 26 Eylül 2024 06:27
- Fiyatlar artarken enflasyon düşüşünün yorumu: Kağıt üstünde düşüş, kemikte hissediş 04 Eylül 2024 05:53
- Vergi listesindeki 3 çeşit yüzsüzlük 29 Ağustos 2024 05:34
- Çin istilasına yol! 27 Ağustos 2024 05:10
- 12 şirket neden Varlık Fonu’na devredildi? 22 Ağustos 2024 04:55