05 Nisan 2019 19:16

Kapitalizmin hakimiyeti

Kapitalizmin hakimiyeti

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kapitalizm özel sektörden kamu sektörüne sirayet ettikçe insan ruhunu esir alıp, tüm sosyal ve ahlaki dokularımızı tahrip ediyor. İnsan dokusunu tahrip eden kapitalizm, siyasi alana yansıyınca ülkelerin uluslararasındaki siyasi prestijini de yıpratıyor. Çünkü çevresel ve sömürü altındaki ekonomilerde kapitalizmin sömürücü etkisi ileri ülkelere göre daha etkilidir. Son seçimde İstanbul başta olmak üzere bazı büyükşehir belediyelerinin elden çıkmasının iktidar partisini tedirgin etmesi küreselleşmenin odağındaki rant kaynaklarının elden gitmesi ile ilgilidir. Özellikle İstanbul, 15 milyonu aşan nüfusu ve iki kıtanın birleştiği nadide coğrafi alanda geniş arazi üzerindeki konumu ile tüm çevreden rant çeken ana merkezdir. Böylesi altın yumurtlayan ve merkezi iktidar yolunu açan merkezin elden çıkmasını iktidar hazmedemezdi, nitekim rant üzerindeki mücadele, siz bu yazıyı okurken dahi, hâlâ devam ediyor olabilir. Bunda da şaşılacak fazla bir şey yok.

İstanbul’da yapılan bunca mega yatırımları da bu bağlamda ele alabiliriz. Her mega yatırım bütçeye ve halka yük yıkarken, aynı zamanda çeşitli ortamlarda paylaşıma sunulan açık ve gizli rant kaynağı oluşturmuştur. İnşaatın ihale ve sürdürülmesi döneminde oluşan örtülü rantların paylaşımına ilaveten, işlerin bitiminde oluşan kayda geçen rantlar ise, aslında yaratılmış gelir olmadığı halde, milli gelir hesaplarına girerek ulusal geliri ve fert başına geliri yükselttiği şeklinde raporlara geçerek halk yanıltılmaktadır.

Bu şekilde anlatılabilecek genel oluşuma sahne olan bir ana kentin siyasilerin merak odağını oluşturması iki açıdan fevkalade doğaldır. Birincisi, böylesi rant kaynağı salt yerelde kalmayıp, merkeze transfer odağı oluşturur. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin böylesi rant havuzu içinde borçlu duruma düşmesi, yapılan yatırımların merkezi devlet tarafından yönetilip, yükünün belediyeye aktarılması sonucudur. Şöyle ki, ulaşım olanaklarının artırılması ulaşımı ilk anda rahatlatırken, bir süre sonra Anadolu’dan yeni nüfus akımına da sebep olur. Aynı şeklide şehir içi kara yolu ulaşımının iyileştirilmesinin de motorlu araçların kente yığılması sonucunu doğurması doğal olarak beklenen durumdur. Kentte aşırı yoğunlaşma belediye hizmetlerinde en düşük maliyetle hizmet sınırının aşılmasına ve hizmet maliyetinin giderek yükselmesine sebep olur. Ondan dolayıdır ki, kentsel dönüşüm ve gelişme programları yetkili ve deneyimli kent plancıları tarafından yapılmalı, siyasiler ya da yöneticiler tarafından uygulanmalıdır. Bilindiği gibi, kent planlaması ve şehircilik konuları dünya ve Türkiye üniversitelerinde standart ders olarak okutulmakta, fakat işin ucu ranta ve kişisel çıkarlara dayanınca akademik alan bir tarafa itilerek kör ekonomik çıkara göre davranış sergilenmektedir.

Ana kent üzerindeki kavganın ikinci sebebi de, yerel siyasi yapının merkeze yürüme olasılığının yüksekliğidir. Bu nedenlerle kavganın seçimlere yansıması fevkalade doğaldır. Seçim sonucunda gördüğümüz çirkin manzaralar da, bu bağlamda, fevkalade anlaşılabilir. Bir taraf halka teşekkür ve şükranlarını büyük afişlerle sunarken, diğer taraf da, doğal olarak, psikolojik karşı atağa geçip, mazbatayı almadan başkanlık adına konuşmalar yapmaktadır. Bu bir psikolojik çatışmadır, her çatışmada olduğu üzere, bu çatışmada da başlatan tarafta suç aranmalıdır. Çatışma taraflarının müktesebatına yöneldiğimizde ise, bir tarafın kaynaktan uzaklaşmak istemediği, diğer tarafın ise, aleniyet vaadi ile, kaynağı kesmeye çalıştığı düşünülebilir. Hangisinin toplum lehine olduğu halkın takdirindedir.

Gezi olaylarının yorumu şöyle yapılmıştı. Kapitalizm ruhu ile davranan taraf ağaçları keserek ve halkın nefes sahasını işgal edip, rant sağlama potansiyeli yüksek kışla projesini dayatıyordu. Karşı taraf ise, ekonomik değişim değeri olmayan gezi alanını ve ağaçları korumaya çalışıyordu. Daha teknik ifadeyle, haşin ve hırslı ekonomi yanlıları karşısında sakin ve huzurlu insanlar topluluğu yer alıyordu. Doğal olarak, halkın büyük bölümü ikinci grubu desteklemek durumunda idi, çünkü onlar yaratılacak ranttan pay alma durumunda değildi. İlk etabını direnişi kırarak birinci grubun kazandığı düşünülebilir. Ne var ki, dünya dönüyor, devran değişiyor. Dolayısıyla, günümüzün seçim ertesi manzaraya bakarak meseleyi henüz sonuca ulaşmış olarak göremeyiz. İşte, seçim sonrasında yansıyan fevkalade çirkin manzara bu kavganın başka bir platformda yansımasıdır. Ne var ki, bu kez devrede polis yok, seçim sandıkları var. Bu kez her iki taraf da tek bir oyu feda etmek niyetinde gözükmüyor. Ancak, bir taraf devlet gücüne, diğer taraf ise aldığı oylara ve dayanma gücüne güveniyor.

Umalım ki, seçim sonuçları gerçekten tek bir oyun dahi hiçbir taraf için de heba edilmediği ve halkımızın gerçek iradesinin yansıdığı şeklinde tecelli etsin. Sonuç ne olursa olsun, doğal olarak halkımızın kabulüdür. Yine umalım ki, sonuç, ne olursa olsun, merkezi yönetimin de kabulü olsun. Umalım!.. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa