Seçim sonrası
Fotoğraf: Envato
Yerel seçimlerin hemen ardından yapılan ilk açıklamalarda burjuvazi ‘yapısal reform’ beklentisine vurgu yaptı. Nitekim Erdoğan da seçim gecesi yaptığı balkon konuşmasında, piyasa kurallarından ödün verilmeyeceğini tekrarlayarak, gündemdeki öncelikli konunun ekonomi olduğunu belirtmişti.
Tamamlanan fakat bir türlü “sonuçlanmayan” seçimler sonrasında iktidar, ekonominin yol haritasını 8 Nisan Pazartesi (bugün) günü açıklayacağını duyurdu. Ancak toplumun geniş kesimleri için uzun zamandır gündemde olan darboğaz, seçimin hemen sonrasında çok daha sıkışık bir hal aldı.
Başlayan zam yağmurunun yanı sıra mart ayı enflasyonu beklentilerin çok üzerinde yüzde 19.71 olarak açıklandı. Gıda enflasyonu yüzde 30’lara yaklaşmış, aylık bazda en yüksek artış sağlık grubunda gerçekleşmişti.
Geniş tanımlı işsizliğin yüzde 20’yi aştığı koşullarda bu veriler, gelir güvencesizliğinin sadece işsizler için değil emek gücüyle geçinenlerin tümü açısından sürdürülemez boyutlarda olduğunu gösteriyor. Çünkü gelir güvencesizliği, gelirin sadece olmaması ya da yetersiz olması halini değil harcamalardaki büyük çaplı artış zorunluluğunu da ifade ediyor.
Nitekim Birleşik Metal-İş Araştırma Merkezi’nin verilerine göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı asgari ücret düzeyini aşarak 2046 liraya ulaştı. Meyve ve sebze harcamalarının 1 yılda 2 kattan fazla arttığını belirten rapora göre yoksulluk sınırı ise 7079 lira.
Kullanılabilir hane geliri içindeki borç payı düşünüldüğünde tablo daha da ağırlaşıyor.
Seçimlerin üzerinden henüz bir hafta bile geçmeden yüz yüze geldiğimiz bu durum, seçim öncesinde fiyat artışlarını baskılamak için gündeme gelen tedbir ve uygulamaların işlevsizliğini bir kez daha ortaya koyuyor.
Ancak işlevsiz tedbirler bununla da sınırlı değil. Yine seçim öncesi iflas ve kitlesel işten çıkarmaları ertelemek üzere kamu bankalarının genişlettiği kredi olanakları, bankaları batık kredi riskiyle yüz yüze bırakıyor. Geçtiğimiz aylarda İşsizlik Sigortası Fonu’ndan 3 kamu bankasına 11 milyar liralık kaynak aktarımı olduğunu da hesaba kattığımızda, konunun sınıfsal niteliği daha da belirgin bir hale geliyor.
Öte yandan yeni ekonomik paket henüz açıklanmamış olsa da, piyasa işleyişiyle uyumlu yapısal reformların emek gücüyle geçinenler bakımından sonuçlarının ne olacağı sır değil. Daha fazla esneklik, daha kuralsız ve güvencesiz istihdam ilişkileri anlamına gelen bu düzenlemeler kapsamında kıdem tazminatının fona devrinin de tekrar gündeme gelmesi bekleniyor.
Çalışma hakkının istihdamda olma halinden ibaret olmayıp; işin niteliğini, güvenli ve güvenceli istihdam koşullarını da kapsadığı düşünüldüğünde bu düzenlemeler, çalışma hakkından geriye her ne kaldıysa tümüyle aşınması anlamına geliyor.
Bu hakların korunması ise güçlü bir sınıf muhalefetine duyulan ihtiyacı bir kez daha ortaya çıkartıyor.
- Ekonomik kriz ve piyasa ideolojisi 25 Ağustos 2019 23:30
- Anayasa Mahkemesinin barış bildirisi kararı 05 Ağustos 2019 00:20
- Kamuda TİS süreci 21 Temmuz 2019 23:56
- Sömürünün en derinine, ayrımcılığın her türüne maruz kalmak: Mülteci işçiler 01 Temmuz 2019 00:09
- Kıdem tazminatı fonu 10 Haziran 2019 00:50
- Kale Kayış işçileri 19 Mayıs 2019 20:07
- Cinsel şiddet 28 Nisan 2019 19:58
- İşçilerin can güvenliği 24 Mart 2019 20:37
- Kadın emeği 03 Mart 2019 20:40
- Tanzim muhalefeti 17 Şubat 2019 23:30
- Sendikalaşma oranları 04 Şubat 2019 00:50
- Eğitim işsizlik ilişkisi 28 Ocak 2019 00:17