12 Nisan 2019

“Reisicumhurumuz çok yufka yüreklidir, adaleti demokrasiyi sonuna kadar savunmuştur. Eninde sonunda mazbatayı verecektir. Şimdi sadece birkaç pürüz var, onlar hallolsun reisicumhurluğunu yapacaktır” diyor, uzatılan mikrofona konuşan bir vatandaş.   

Seçimde taraf olan bir parti başkanının reisicumhur tarafsızlığı göstereceğini ve adaletin, karışık kimlikleri bünyesinde barındıran bu kişi sayesinde ve lütfuyla tecelli edeceğini düşünmek, seçmenin bir çelişkisi değil aslında. İmamoğlu’nun şimdiye kadar verilmeyen mazbatasını rakip partinin başkanından istemek zorunda bırakan kurumsal işleyişin kendisi tutarsızlıktan malulken “Aya iki şeritli yol yapacağız desek inanacak” seçmen ne yapsın. 

Bir parti başkanının, bir cumhurbaşkanının, bütün adayların kendisiyle yarıştığı  bir tek kişinin; her durum için ayrı öznelerin hak görev ve yetkilerini düzenleyen yasaların hepsiyle birden muhatap olan birinin, aslında hiçbiri tarafından sınırlanamadığı bir ortam bu. Balık baştan koktuğunda kurumların rollerinin, sınırlarının; kime karşı sorumlu kime karşı yetkili olduklarının belirsizleşmesi de kaçınılmaz. Şu seçim sürecinde başrol oynayan YSK’nin bir yargı kurumu mu, bir düzenleme aracı mı, iddia makamı mı, karar mercii mi olduğunu kendisi bile bilmiyor nihayetinde. Tek kişinin yasasıyla o tek kişiye bağlanan sonra da özerk ve bağımsız bir kurum muamelesi görmeyi bekleyen ve gören de bir kurum. Aslında hem her şey, hem hiçbir şey. 

Bu belirsizlik iktidar partilerine seçimi kaybettikleri halde kaybetmemiş gibi yapabilmelerini, yerel seçimlere aday olurken YSK’nin hiçbir sorun görmediği seçilmiş yerel yöneticilerin kimilerinin OHAL KHK’lerine maruz kaldıkları için mazbatalarının verilmemesinin yolunu açabildi. Bu sıralarda HDP milletvekillerinin 19’u hakkında, Eş Genel Başkan Pervin Buldan ve Grup Başkan Vekili Fatma Kurtulan’ın yaptıkları konuşmaya “Tepki göstermedikleri” gerekçesiyle Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından fezleke hazırlanabiliyor. Dikkat edin bir şeye tepki gösterdikleri için değil göstermedikleri için! Bu sıralar bunların hepsi mümkün. Seçimden aylar önce askıya çıkan seçmen kayıtlarında bulunamayan gedikler Büyükçekmece’de kapı kapı dolaşan polis ekipleriyle aranabilir. Hiçbir ilke tarafından sınırlanmayan tek adam rejimi buna da müsaittir. 

Sistemi yürüten kişi, sandıklar kapanır kapanmaz İstanbul’u afişlerle donatmış kişidir ama 13-14 bin oyla kimsenin kazandım havasına girmeye hakkı ve salahiyeti yoktur diyebilmiştir. Kazanmanın ne kadar fark gerektirdiğini iktidarın kendisinin belirleyeceğini bildiren anlamlı bir cümle bu elbette, fakat bundan daha önemlisi kazanmakla ‘kazanma havasına’ girmek arasındaki farkın silindiği bir algılama biçimini bir kez daha dışa vurması. Gerçeğin gerçekleşebilmesi için onu düşünmenin (Havasına girmenin) yeterli olduğuna inanan, elindeki yegane anahtarla her kilidi açabilir sonuçta. Yeter ki istesin!  

O anahtar bazen eğilir bükülür, ama yol alır: 

“Biz de organize bazı suçların işlendiğini görüyoruz. Usulsüzlükler bazı değil, neredeyse bütünü usulsüz. Vatandaş, ‘Benim hukukumu koru’ diyor. Çünkü biz burada organize bazı suçların işlendiğini gördük, görüyoruz diyorlar. Bizler de siyasi parti olarak organize suçun, örgütlü bazı eylemlerin yapıldığını tespit etmiş durumdayız. Zaten YSK’ye giderken biz bu belgelerle, bilgilerle hatta hatta televizyon, kamera tespitleri var. Boş arazilerde, tarlalarda apartmanlar adres olarak gösterilmek suretiyle, nasıl oylar kullanılmış, bundan daha delillendirilmiş bir şey olabilir mi?​” 

Kim suçlamış, usulsüzlükleri kim tespit etmiş, organize suçu kim görmüş, hukukumu koru diyen vatandaş kimmiş… Uğraşmayın. Yanıtları tarafından anlamsızlaştırılmaya çalışıldıkça yinelenmek durumunda kalan soruların muhatabı yok. Çünkü işte, bir şeyler olmuş, vatandaş görmüş, kameralar tespit etmiş, bazı değil bütünüyle usulsüz, organize işler olmuş… Su nerede / İnek İçti / İnek nerede / Dağa kaçtı / Dağ nerede / Yandı bitti kül oldu… tekerlemesi kadar anlamlıdır bu laflar da.  

Eynesil’de kaza süsü verilerek öldürülen küçük Rabia Naz’la ilgili gerçeği ortaya çıkarmak isteyen baba Şaban Vatan’ın akıl hastanesine kapatılmaya çalışılmasını münferit bir durum olarak görebilir miyiz şimdi? Ekrem İmamoğlu’nun ve HDP’li seçilmişlerin mazbataları verilsin diye direnen, oylarına sahip çıkan milyonlarca insanın önüne akılla-mantıkla muhatap olunamayacak hayali senaryolarla çıkanlar; mesela “soyadlarına bakarak AK Parti’ye oy vereceklerini anladıkları seçmenleri sildiler” diyen Mevlut Uysal’ı “Ben ona güvenirim” diyerek hukukun bir adım önüne alanlar, bu halk zıvanadan çıksın diye bekliyor. Onun aklı ve zekasıyla oyun oynuyor. 

O halde oy hakkına sahip çıkmak için verilen mücadele ‘Ben ne dersem odur’ iktidarı altında her an buharlaşabilecek akıl ve ruh sağlığını korumaya da yarıyor. Neyse ki kendilerini o kadar sık gülünç duruma düşürüyorlar ki bu mücadele sırasında memleketin neşesi eksik olmuyor. 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et