Seçim hileleri, saldırılar, huzursuzluk zamanları!
Fotoğraf: Envato
Burjuva iktidarları altında emekçilerin “huzur içinde” olmaları, bir aldanma söz konusu olmadığında, mümkünsüzdür. Ancak huzursuzluğun arttığı zamanlar vardır. Şimdi böylesi zamanlardayız. Devletin mali-siyasi ve askeri karargâhlarında ne türden pazarlıkların yapıldığını, hangi türden manevraların çevrildiğini bilecek durumda değiliz. Ancak işçilerle kent kır emekçilerine göz açtırmaz ekonomi politikaların “başarıyla uygulanması” konusunda anlayış birliği içinde olduklarından kuşku duymak için neden bulunmuyor.
İçeride genel olarak sermayenin özel olarak Demirören, Kalyon, Limak gibi iktidar destekli holding patronlarının; dışarıda emperyalist çakalların çıkarlarıyla uyumlu olacak politikanın kodları “Batan Albayrak” tarafından verildi. İşçi ve emekçilerin devlet yararına ve Saray’ın emirnameleri uyarınca metazori “birikim”e mecbur tutulduğu “bireysel emeklilik sistemi” (BES) ile onunla “entegrasyon”u ilan edilen “kıdem tazminatı fonu”nun “yeniden düzenlenmesi” söylemi, saldırı planının satırbaşlarından ikisini oluşturuyor. “İktidar kurmayları” bu politikaları uygulamada büyük sorunlarla karşılaşmamak için içeride ve dışarıda mali, ekonomik ve diplomatik “temas” trafiğine hız verdiler. Heyetler halinde yollara düşüyor, “devletin ve ekonominin güçlü olduğu”na dair açıklamalar yapıyor, Türkiye’nin “uluslararası istikrar için büyük önemi” üzerine ‘Türkçü’ propagandayla “dost-düşman herkes”in dikkatini çekmeye çalışıyorlar.
Buna ihtiyaç duyuyorlar; çünkü düne göre daha zor bir döneme girilmiştir. “Yarın” daha fazla zor duruma düşüleceği ise bugünden görülebilmektedir. Öfkeli tedirginliklerinin bir nedeni de budur. Seçim, yoğun baskı ve yasaklara ve “ülke ve devletin büyük tehditlerle yüz yüze olduğu” propagandasıyla sağlanan aldatıcılığa rağmen istedikleri gibi sonuçlanmadı. Kapitalizmin en çok geliştiği liman kentlerinin hemen tümünde, birkaçı hariç işçi yoğun merkezlerde, kent emekçilerinin en çok biriktikleri alanlarda ortaya çıkan sonuçları, “ürkütücü uyarı” olarak algıladıklarını, -“başarı” üzerine hamasete rağmen- gösterir bir ruh haliyle bin türlü manevra çevirmektedirler. İktidar partisinin etrafında bir araya gelen zengin ve yoksulların, para, servet, mal-mülk, makam-rütbe söz konusu olduğunda hiç de “aynı davanın insanı” olmadığını gösterir belirtilerin arttığını görüyor; çıkar farklılığının, “gözünün yaşına bakmam” korkutuculuğunu aşacak güce sahip olduğunu biliyorlar!
Kriz etkenleri daha fazla yıkıcı hale geldi: Sanayi dahil ekonomik daralma devam ediyor. İşsizlik resmi rakamlarla dahi bir yılda iki milyona yakın artarak 5 milyona yaklaştı (gerçek rakamlarda bunun 8 milyona yakın olduğu belirtiliyor.) Elektrik ve akaryakıta ardışık zamlarla hemen tüm tüketim mallarının fiyat artışı sürüyor. Esnek çalışma, kiralık işçilik uygulaması yürürlükte. Başlayan toplu sözleşmeler çıkmaza girmiş durumda. Kıdem tazminatı fonunun sermaye yararına kullanımı bir yana, bu hakkın ortadan kaldırılması anlamına gelen yeni düzenlemeler gündemde. Saray erkân-ı harbi ve büyük sermaye oligarşisi “ekonomide bahar!” havası çalsa da, sorunlar giderek ağırlaşmakta; bu da yakın-uzak çevrelerde yaşanan türden kitlesel tepkileri olgunlaştırıcı işlev görmektedir.
Sadece bunlar da değil; Suriye’de içine girilen handikap devam ediyor. Kürtlerin ulusal hak eşitliği talebiyle yürüttükleri mücadelenin emperyalist müdahaleler dolayısıyla içine düştüğü zorluklardan da yararlanılarak sürdürülen saldırı politikası, imha gücüne ve bu yönde kaydedilen “ilerleme”ye rağmen, açmazdadır. Sahayı terk etmek içeride, terk etmemek dışarıda büyük güçlükler nedenidir. Militarizme ve askeri harekâtlara daha fazla kaynak aktarıldıkça ekonominin yükü artmış, bu da yoksulların sırtına yüklenmiştir. Suriye’yi yıkım ve fetih siyasetinin sonuçlarından bir diğeri Arap ülkeleri halklarının değil sadece hükümetlerinin çoğunun da karşıya alınması olmuştur. Tepki birikimi kaçınılmazdır ve alametleri görülmeye başlanmıştır. Ermeni katliamı Fransa, İtalya ve ABD başta olmak üzere çeşitli devletler tarafından diplomatik ilişkiler alanına yeniden getirilmiş ve soykırım olarak fatura edilmeye başlanmıştır. Karşı diplomasiyle ve muhatapları sözümona aşağılayıcı yüksek frekanstan protestolarla sorunun gündem dışı tutulması mümkün gözükmemektedir. Yıpratıcı sonuçlarının olmaması düşünülemez.
Bu durumda hiçbir toplumsal kesim hiçbir siyasal akım, parti ve örgüt “rahat ve huzurlu” olamaz! Ne devlet yöneticileri ne de sermaye sahipleri herhangi engelle karşılaşmaksızın politikalarını kolayca uygulama olanağına sahip olduklarını düşünemezler.
Böylesi koşullarda, yönetenlerle yönetilenler arasındaki ilişkilerin daha fazla gerginleşmesi ve sömürülüp ezilenlere karşı uygulamaların sertleşmesi güçlü olasılıkların başında gelir. Erdoğan iktidarı, seçimlerdeki ve seçim sonuçları üzerinden geliştirdiği politik-taktik tutumuyla bu yönde “yürümeye devam” diyeceğini göstermiş bulunuyor. İşçi ve emekçilerin önünde, kendilerine yönelik saldırıların artışı karşısında nasıl bir tutum alınacağı gibi önemli bir sorun duruyor. 1 Mayıs’ın yaklaşmakta olduğu bir dönemde, kendilerine yönelik saldırı politikalarının daha da sertleşeceğini bilerek buna karşı mücadeleyi güçlendirecek bir tutum içinde olurlarsa eğer, sermaye ve siyasal iktidarın saldırılarını püskürtmek mümkün olabilir. Seçim hileleri, saldırıları görmeyi engellememelidir!
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40