19 Nisan 2019 19:42

'Saf'lar birbirine karışırken

'Saf'lar birbirine karışırken

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yedi yıl önce “El Yazısı” filmi ile tanıştığımız Ali Vatansever, ikinci filmi “Saf” ile İstanbul Film Festivali’nin hemen ardından seyirci karşısında. Cuma günü vizyona giren “Saf”, yakın dönemin kent hayatına dair önemli gündem maddelerinden birisi olan ‘kentsel dönüşüm’ ekseninde hem çalışma hayatının hem de bu ekonomik dönüşümün insanlar üzerinde yarattığı etkinin izlerini sürmeyi deniyor.

Filme girmeden önce “Saf”ta da karşımıza çıkan ‘sınıf’ anlatısının Türkiye sinemasında yaşadığı genel sıkıntıya dair kısa bir kelam etmekte fayda var. Sinema ve edebiyat gibi anlatılarda toplumsal yaşamın içine sinmiş sınıfsallığı ustalıkla ve klişelere düşmeden anlatabilmek oldukça zor. Bunun becerebilmek için ya gerçekten İngiltere gibi sınıfsal konum ve ilişkilerin toplumsal bilinçte yerli yerinde olduğu bir toplumda yaşamak (İngiliz edebiyatı ve sinemasının sınıfsal anlatıdaki maharetinin büyük bir kısmının buradan kaynaklı olduğunu düşünmekteyim) ya da gerçekten meseleye çok iyi hakim olmak gerekiyor. Aile, din, hemşehrilik gibi kurumların etkisiyle ‘alt sınıf’ ilişkilerinin iyice karmaşık hale geldiği Türkiye’de ise sınıfsal anlatıda sadeliği yakalamak giderek zorlaşıyor.

“Saf” da bundan azade değil. Film, İstanbul’un en dikkat çekici kentsel dönüşüm mekanlarından Fikirtepe’de bir gecekonduda yaşayan Kamil ve Remziye çiftini alıyor merkezine. Daha açılış sahnesinde bir inşaatın önünde iş için sırada bekleyen insanlar görüyoruz ve ilk dakikada Suriyeli bir işçi diğerleri tarafından “Ekmeklerini çalmakla” suçlanarak refüze ediliyor. Bu duruma müdahale eden Kamil, yaşananları kaldıramayarak orayı terk ediyor. Ancak kader onu dönüp dolaşıp Suriyeli bir işçinin yerine geçmek zorunda bırakıyor, üstelik yerine geçtiği işçinin ücretini aldığı için yerli işçilerin de gazap oklarını üstüne çekiyor. Diğer yandan yaşadıkları gecekonduyu dönüşüme verip vermeme konusunda genç çiftin kendi aralarında ve mahalle sakinleriyle yaptıkları toplantıda yaşananlara tanıklık ediyoruz.

İki perde olarak tasarlanan filmin ilk perdesinde Kamil, hikayenin ‘saf’ tarafını temsil ederken; zengin bir kadının evine temizliğe giden Remziye’yi hem aynı evde birlikte çalıştığı çocuk bakıcısı Romanyalı kadına hem de gecekondudan kurtulmaya dair planları düşünüldüğünde ‘çıkarcı’ olarak görmek mümkün. İlk perdenin büyük bir kısmında Kamil’i takip ederken, ikinci perde tamamen Remziye’nin öyküsüne ve dönüşümüne ayrılmış.

“Saf”, ilk yarım saatlik bölümünde kimi aksamalara rağmen hem göçmenlerin Türkiye’deki iş süreçlerine katılımının sonuçlarını işverenlerin bu etnik çatışmadan nasıl yararlandıklarını, kentsel dönüşümün fırsat/ felaket sarmalında insanların hayatını nasıl değiştirdiğini anlatarak belli bir oranda ortaya koymayı başarıyor. Vatansever’in Fikirtepe’yi inşaat duvarlarıyla çevrilmiş bir hapishane gibi kurgulama planı Görüntü Yönetmeni Tudor Vladimir Panduru’nun işlevli kadrajlarıyla hayata geçiyor. Bitmek bilmeyen bir gürültünün filmin ses bandında akması da bu hissi güçlendiriyor.

Sıkıntı, bütün bu hengamenin içinde her yerin betonlaşmasına inat küçük bir bahçeyi hayatta tutmaya çalışan, yerini aldığı işçinin hayatına bakıp ona yardım etme ihtiyacı hisseden ‘saf’ bir karakter olan Kamil’in dönüşümünde ortaya çıkıyor. Öncelikle bugünün ekonomik krizinde değil de filmin anlattığı zamanda yani inşaat sektöründe iş bulmanın daha kolay olduğu bir dönemde Kamil’in iş kaybetme paranoyasının bu kadar büyümesi soru işareti olarak kalıyor. Bunu es geçsek bile hem karakterin hem de filmin kırılma anını oluşturan sahneye giden yoldaki dönüşümün hızı, biçimi ve şekli ciddi ikna edicilik sorunları barındırıyor. Film ikinci perdeye bu sorunlarla girdiği için Remziye’nin dönüşümü kendi başına anlamlı ve ilk bölüme göre daha az sorunlu olsa da bağlantıdaki sıkıntı filmin sonuna kadar seyir deneyiminin içinde kalıyor.

Bir diğer sıkıntı ise yazının girişinde bahsettiğim aile, din, hemşehrilik gibi kurumsal yapıların bu tür alt sınıf hikayelerindeki etkisinin neredeyse hiç kullanılamamış olması. Ki bu durum Türkiye sinemasının son dönem yaşadığı en ciddi sıkıntılardan birisi olarak dikkat çekiyor. Karakterleri kendinden menkul ve kendisi için inşa etmek gibi sıkça tekrarlanan bir hata söz konusu. Burada da Kamil ve Remziye’nin aile bireylerine, etnik kökenlerine, dinsel inançlarına, hemşehrilik bağlarına dair çok fazla bilgi alma şansımız olmuyor. Kuşkusuz bütün bunları bir filmin hikayesinin içine yığmak zor. Ama karakterleri tanımak ve motivasyonlarına ikna olmak için bu tür referanslar bir o kadar da zorunlu.

Nihayetinde “Saf”, toplumsal, kentsel ve ekonomik dönüşümlerin bireylerin hayatlarını nasıl paramparça ettiğini anlatmayı başardığı noktalarda güçlenirken; bu dönüşümleri karakterler için birer araç haline getirdiği anlarda ise tökezleyen ama buna rağmen görülmeyi ve üzerine düşünülmeyi hak eden bir yapım.

SAF

YÖNETMEN: Ali Vatansever  

OYUNCULAR: Erol Afşin, Saadet Işıl Aksoy, Onur Buldu, Kida Khadr Ramadan

YAPIM: 2018 Türkiye

SÜRE: 102 dk.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa