‘Ampul’ meselesi
Kirvem,
Ülkemizde, daha da doğrusu “cennet” vatanımızda işlerimiz şu veya bu nedenlerle bir “gıdım” aksadığında hop oturup hop kalkarken, aynı zamanda da kara bahtımıza, kem talihimize feveran edip duruyoruz...
Elimizde olmadan içine ister istemez balıklama daldığımız maddi, manevi bilumum sıkıntılarımız yüzünden başımız bir nebze ağrıdığında, çürük dişimiz zonk-ladığında, ansızın esen deli bir rüzgarın azizliğine uğrayan ebruli peruğumuz uçup çamura saplandığında; çevremizde, yöremizde, sağımızda solumuzda anında “sobe” edip yakasına yapışacağımız bir “oyun bozan” arıyoruz...
Her köşesinin cennet, her bucağının gülistan olduğunu, taşına toprağına bin can feda etmekten yana asla taviz vermeyeceğimizi günde beş vakit davul, zurna eşliğinde dillendirip durduğumuz bu diyarlarda; birer vatandaş, yurttaş olarak “anayasa”mızın amir hükümleri mucibince eşit koşullar altında yaşayıp bu bapta hepi-mize düşen görevlerimizi ona buna tekme tokat indirmeden, yumruklayıp linç etmeye kalkışmadan, demokratik yollarla yerine getirmemiz gerekirken, ben, sen, o, öteki, beriki falan feşmekan derken, öte yandan memleket sathında topyekün acaba ne hallerdeyiz?...
Aslında kimin, kimlerin ne “alem”de olduğunu, hangi vatandaşlarımızın hangi taraklarda ne tür bezler dokuduklarını, keza hangi ahval ve şartlar altında hangi türküleri çalıp, çığırıp veya hangi sazlı, sözlü makamlar eşliğinde “varlık kuyrukları”nda keyif çatıp eğlendiklerini gece gündüz demeden merak edip, düşünüp duran hepsi de birbirinden değerli, dirayetli devlet erkanımızın üstün gayretleri sayesinde yurdumuzun her tarafında hemen her şey çok şükür “Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın” mecrasında güzel güzel akıp gidiyor elhamdülillah!..
Ülkemizde, daha da doğrusu “Adalet mülkün temelidir” fetvasıyla yatıp kalktığımız bu güzelim memleketimizde hepimizi ilgilendiren, çeşitli vesilelerle günün birinde belki de kapısını aşındıracağımız “adalet sarayları”ndaki terazilerin ayarlarının bozulduğunu, kantarların topuzlarının kaydığını, basküllerinin hepten laçkalaştığını, dolayısıyla hak, hukuk peşinde koşuşturup dururken, aslında amiyane deyimiyle haybeye kürek çektiğimizi, en önemlisi de mahkemede “dayı”sı olmayanların “dava”larının “divan”a kaldığını gördükçe sinirlenip küplere biniyoruz ama, bu arada atı alanların Üsküdar’ı çoktan aşıp ardından da tırıs tırıs Alemdağı’nın yolunu tuttuğunu fark edince, bu kez de ahlayıp vahlıyoruz...
Ancak... ”Papaz her zaman pilav yemez” gerçeğinden yola çıkıldığında, anlaşılan o ki, bu yerel seçimlerin ardından kimilerinin “Böyle gelmiş, böyle gider” babındaki hayalleri çıkmaz sokaklardaki duvarlara toslayınca, hani deyim yerindeyse çarkıfelekleri, yamru yumru ham keleklere dönüşürken, diğer yandan da sözde rengarenk “ampul”ler misali parlayan kelleri de giderek ortalıkta sırıtmaya başladı Kirvem!
Evrensel'i Takip Et