27 Nisan 2019 19:00

Bu düzen, bu çark böyle dönmez, direnişler sürer

Bu düzen, bu çark böyle dönmez, direnişler sürer

Çark filmi afişi

PAZAR
Paylaş

“Bozuk düzende sağlam çark olmaz” der Pir Sultan Abdal. Bozuk düzenin çarkları, dişlileri on yıllardır acımasız koşullarda insanları, emekçileri öğüterek sürdürüyor iktidarını. 1960-1965 yılları arasında toplumsal gerçekçi filmler yapan Yeşilçam sineması sonrasında yıllarca toplumsal sorunlara, işçinin emekçinin sorunlarına mesafeli durur.

Büyük kentlerde sanayileşme, kapitalist üretim ilişkileri gelişmeye başladığında arka arkaya açılan irili ufaklı fabrikalarla işçi sınıfı ve sorunları da girer hayatımıza. Fabrikalarda işçiler sendikasız, güvencesiz çalıştırılır ucuz iş gücü olarak. İşçilerin yoksulluklarında, bir değişim olmaz, fakat sermaye sahipleri çalışanlarının sırtından kazandıkça kazanır. 

İşçilerde sınıf bilinci oluştukça, hak arama mücadeleleri başlar. Fabrikalarda sendika ve grev hakkı için harekete geçen işçilerin mücadeleleri, direnişleri, ödedikleri bedeller sinemaya da yansır. Bu türün ilk örneği, sendikalaşma sürecinin anlatıldığı, ilk işçi-sendika-grev filmi olarak sinema tarihine geçen, senaryosunu Vedat Türkali’nin yazdığı, Ertem Göreç’in yönettiği 1964 yapımı Karanlıkta Uyananlar’dır. 1960’lı yılların ilk yarısında dönemin koşullarının yansıması olarak ortaya çıkan toplumsal gerçekçi filmler sonrasında azalarak da olsa 1960’lar boyunca ve devamında 1970’lerde de sürer.

Yılmaz Güney ve sonrasında onun çizgisinde toplumcu film yapmayı sürdürenler yolları 12 Eylül darbesiyle kesilene kadar önemli filmler yapmayı sürdürür.

ASIL ADI DİRENİŞ

Birçok projede senarist, yönetmen yardımcısı, yapımcı ya da yapım sorumlusu olarak yer alan Muzaffer Hiçdurmaz, 1987 yılında senaryosunu Bekir Yıldız ve Haşmet Zeybek’in yazdığı Çark filmini çeker. 

Filmin gerçek adı “Direniş” olmasına rağmen henüz 12 Eylül koşulları sürüyordur ve olumsuz sonuçlar doğurabileceği düşünülerek filmin adı “Çark” olarak değiştirilir. Ancak filmin adına yönelik uygulanan bu “yumuşatma” çabası da pek işe yaramaz ve üretici kadro birçok kez polis tarafından sorgulanır. Gelen baskılar nedeniyle sinema salonları filmi oynatmama kararı alır.

Çark, cam atölyesinde başlayıp tersanede devam eden ve Orta Çağ çalışma düzenine sahip Kazlıçeşme deri işçilerine kadar uzanan senaryosuyla önemli-farklı işçi filmlerinden biri sinema tarihindeki yerini alır.

Filmin çok güçlü bir oyuncu-figüran kadrosu vardır. Tarık Akan ve Müge Akyamaç’ın yanı sıra İhsan Yüce, Savaş Yurttaş, Oktay Sözbir, Günay Girik, Erol Demiröz, Cezmi Baskın, Ferdi Akarnur, Kenan Bal, Erdinç Dinçer, Ferdi Altuner, Dursun Ali Sarıoğlu, Cihat Tamer, Hikmet Karagöz, Seyfettin Karadayı, Savaş Taner, Haşmet Zeybek gibi oyuncuların yer aldığı filmde Yazar-Senarist Bekir Yıldız’ı da birçok sahnede görürüz.

SINIFIN BİL SAFA GEL

Muzaffer Hiçdurmaz’ın tek yönetmenlik denemesi olan Çark işçi sınıfının en örgütsüz ve en çok ezilen kesimlerinin yaşantısına mercek tutar. Söz konusu iş kollarının yansıtılışı Türkiye’de işçi sınıfının nasıl ve ne şartlarda çalışıp yaşadığını çarpıcı biçimde aktarır. İşçiler güvencesiz, örgütsüz, kölece çalışma koşullarında çalışarak yaşamlarını sürdürüyorlardır. Film, bir grup işçinin hikayesi çerçevesinde, 12 Eylül sonrası işsizlik sorununu ve çalışma yasasını da eleştirir.

Rauf (Tarık Akan), bir cam fabrikasında usta olarak çalışmaktadır. Patron işlerin iyi gitmediğini, Rauf’la birlikte iki kişi dışında herkesi işten çıkaracağını söyler. Rauf bu teklifi kabul etmez. Emeklerinin karşılığını alamayan dört arkadaş, patronla çatışmaya girerler ve beklendiği üzere kendilerini kapının önünde bulurlar. Bütün işçiler işten çıkarılır. Cam fabrikası kapanır. Daha sonra bir tersanede çalışmaya başlayan arkadaşlar gittikleri yerde de kendilerini aynı çarkın içinde bulurlar.

Rauf işsiz kalınca karısı Leman çalışmak ister ve polis olur. Rauf ve arkadaşları yeni bir iş aramaya başlarlar. Dört arkadaş Kazlıçeşme deri fabrikalarında iş bulurlar. Buradaki çalışma şartları ve uğradıkları haksızlıklar onları harekete geçirmeye zorlar.

Rauf ve polis olan eşi Leman arasında kırılma ve kopmalar yaşanır. Bu ideolojik ve sınıfsal bir kopmadır. Leman artık onun için onu ve arkadaşlarını kolundan tutup tersaneden atan, sermayeyi ve patronları koruyan bir polistir.

Tatile gelirken geçirdiği kazada bir bacağını kaybeden Alamancı Recep de zor günler yaşamaktadır. Birikmiş parası bittiği, çürüğe çıkıp emekli olamadığı için deri atölyesine işçi olarak girmekle kalmaz, çalışarak aile bütçesine katkıda bulunmak isteyen oğlunu da işe aldırır. Ustabaşı, Recep ve oğluna birini “sakatyarım”, değerini çocuk sayarak tek bir maaş vermeye kalkışır. İşçiler ustabaşının üzerine yürüyünce ustabaşı geri adım atar. Ama bu olay, patronların kulağına gider ve onların tepkisi daha sert olur. İşçileri yanlarına çağırıp işsizlikle tehdit ederler. Yatışmış gibi görünen gerilim, Recep’in oğlunun makineye sıkışarak ölmesiyle yeniden yükselir. İşçiler bu kez toplu olarak iş bırakarak ellerinde ölen işçinin cansız bedeni yürüyüşe geçerler. Her sokakta diğer atölyelerden, fabrikalardan işçiler katılır yürüyenlere. “İşçiler fabrikalarınıza dönün, yaptığınız yasalara aykırı bir yürüyüştür. Kanunları çiğnemeyin, iş yerlerini toplu terk etmek yasal suçtur” anonsları da işçileri durduramaz.

Atölyelerin ve eylemin olduğu bölge polislerce kuşatılır, işçilerin yürüyüş yolları polisler tarafından kesilir. Gelen polislerin arasında Rauf’un eşi Leman da vardır. İşçiler kapı önüne birikip oturma eylemi yaptıklarında, Leman, işçileri kuşatan polislerin arasındadır.

Yeni katılımlarla gittikçe çoğalan işçiler ellerinden yere bıraktıkları ölen arkadaşları etrafında toplanırlar ve otururlar.
Kazlıçeşme’deki deri atölyelerinde son derece sağlıksız hatta tehlikeli sayılabilecek koşullarda ekmeklerini kazanmaya çalışan işçiler bu iş cinayeti üzerine artık susmamaya ve mücadele etmeye kararlıdır. İşçilerin biriktiği yerin en ortasında ayakta duran Rauf, son bir kez daha polislere ve aralarındaki Leman’a bakar ve oturan işçilere katılır. Film, bu sahne ile biter. Ezilenlerin, emekçilerin, işçi sınıfının mücadelesi bugün de işgallerle, grevlerle, direnişlerle sürüyor...

“Günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır
Ancak bu böyle gitmez sömürü devam etmez
Yepyeni bir hayat gelir bizde ve her yerde

1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı
Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı
Yepyeni bir güneş doğar dağların doruklarından
Mutlu bir hayat filizlenir kavganın ufuklarından
Yurdumun mutlu günleri mutlak gelen gündedir”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa