29 Nisan 2019 20:00

Ağır seçim yenilgisinin AKP’yi derinden sarsacağı bir dönem

Ağır seçim yenilgisinin AKP’yi derinden sarsacağı bir dönem

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan, haftanın son üç gününde, Kızılcahamam’da, “28. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı” adını verdiği bir toplantı (“kamp” diyorlar) yaptı.

Toplantının basına açık yapılan “açılış” ve “kapanış” bölümünde Erdoğan uzun uzun konuştu. Seçimden ekonomiye, muhalefete (özellikle CHP’ye) yönelik eleştirilerden AKP’nin geleceğine dair hemen her konuya değindi. Ama toplantının asıl amacının, 31 Mart seçiminde alınan ağır yenilginin AKP saflarında yarattığı ağır travmanın atlatılması amaçlı olduğunu anlamak için çok derin analizlere gerek yok.

AKP’DE ‘BEKA’ KORKUSU BÜYÜYOR

Erdoğan, bütün bu tartışmaları medyada pek de öne çıkarılmayan bir sloganla ifade etti: “Ya öleceğiz ya olacağız!”

Oysa; savaşta bir komutanın, bir partinin liderinin, bir hükümetin ülkesini “ölüm-kalım” (beka) gibi iki seçenekle karşı karşıya getirmesi, her şeyden önce bu komutanın, bu partinin liderinin, bu hükümetin “en kötü yöneticiler” olduğunu gösterir. Çünkü bu kişiler üstlerine düşeni yapmadıkları için askerlerini, partilerini, hükümetlerini “ölüm-kalım” çizgisine getirmişlerdir!

Elbette ki, Erdoğan’ın partisini “Ya öleceğiz ya olacağız” çizgisine, yaygın bir söylemle, “AKPyi beka sorunu olan bir parti” haline getirmesi ya da getirmiş olması, bizi çok da ilgilendirmiyor. Hatta, “Bu durum ülke için iyidir!” bile denebilir. Ama, buradan kalkarak, Türkiye’nin sorunlarını kendi partisinin var oluşuna bağlaması, bu sorunların çözümünü kendi partisinin (aynı zamanda kendisinin) çıkarlarına indirgemesi, elbette ki ülkesini, halkını seven her partiyi, her çevreyi, her kişiyi ilgilendirmektedir.

“Tek parti tek adam rejimi”ni inşa etmek için attığı adımlarla Erdoğan ve kliği, kendi partisini de bir “beka sorunu”yla karşı karşıya getirmiştir.

Bu yüzden de “Ya öleceğiz ya olacağız!” ifadesi, AKP saflarında bir “motivasyon sloganı” olmanın ötesinde, AKP’nin bir “ölüm-kalım” noktasına geldiğinin itirafıdır!

ERDOĞANI KORKUTAN ÜÇ SORUN!

Son aylarda, “AKP’nin kuruluş değerleri” etrafında “Yeni bir parti kurulacağı” tartışmaları düşünüldüğünde ve bu tartışmalar kamp konuşmasıyla birlikte ele alındığında, Erdoğan’ın, partisi için vurgu yaptığı tehditleri şöyle sıralayabiliriz:

1- AKP’nin kuruluş yıllarında en önde yer alan, sonrasında Erdoğan’ın parti içindeki tam hakimiyet mücadelesinde partinin dışına ittiği Abdullah Gül, Bülent Arınç, Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu... gibi kişilerin yeni parti kurma girişimleri.

2- Erdoğan’ın “tek adamlığı”na ve “tek parti tek adam rejimi”ne örtülü bir biçimde karşı çıkanlar, bunu da “AK Parti’nin kuruluş değerlerine dönülmesi” biçiminde savunanlar. Ki, “havuz medyası”nda AKP’ye en yakın, önemli isimler tarafından bu açıkça savunulurken, parti içinde genişçe bir kesim tarafından da örtülü bir biçimde dile getiriliyor.

3- Erdoğan’ın son aylarda her vesile ile gündeme getirdiği; “Dava adamı olmaktan çıkmış”, “bürokratlaşmış”, “Vatandaşın elini sıkmayan”, “kibirli”, “Korumalar ve resmi araçlarla kentte konvoy oluşturan”... yönetici tipleri ve AKP’nin seçim kaybının nedeni olarak gösterilen kesim.

BİNALİ YILDIRIM VAKASI: ‘MANİDAR’DAN DA ÖTE!

Son aylardaki gelişmelere bakıldığında; Erdoğan’ın partisine “beka sorunu” yaratan üç tehdit içinde tetikleyici olanın üçüncüsü olacağı da anlaşılmaktadır.

Çünkü, İstanbul seçimini YSK’nin sonuçlandırmasından hemen sonra, Erdoğan’ın yapması beklenen, olası gelişmeler söz konusu. Yani “Dava adamı olmayan” partililerden kurtulma operasyonunda, Erdoğan’a “tam biat etme”de sorun yaşayan kesimlerin tasfiyesi. Bu olası gelişme, AKP’deki “iç kanama”yı daha da artıracak ve “yeni parti” kurma girişimlerinin ete kemiğe bürünmesine dayanak oluşturacak bir zemin de sunacaktır.  

AKP’nin İBB başkan adayı olan ve “AKP’nin ikinci adamı” olarak gösterilen Binali Yıldırım’ın Kızılcahamam’da AKP kampı sürerken, Kasımpaşa’da okuduğu lisedeki “pilav günü”nde olması dikkat çekicidir. “Ben kaybedilmiş bir seçimi, kazanmak için uğraşacak bir insan değilim”,  “Seçimler geride kaldı”, “Seçimde adaylar yarışmadı bunu hepimiz biliyoruz” diyen Yıldırım, böylece Erdoğan’ın belirlediği seçim stratejisine itirazını göstermiş oldu. Bu itirazın Yıldırım tarafından yapılıyor olması ayrıca önemlidir! “İstanbul’da muhtemel bir seçim” nedeniyle ilçe başkanlarının bile katıldığı Kızılcahamam kampına Binali Yıldırım’ın çağırılmaması ise AKP’de operasyonun nerelere varacağını gösterdiği gibi, “çok manidar”dan öte bir durumdur.

Kısacası AKP, gerçekten de “Ya öleceğiz ya da olacağız” çizgisine gelip dayanmıştır. Önümüzdeki haftalar ve aylarda, AKP’nin önemli bir tasfiyeye sahne olacağını ve ağır yenilginin artçı sarsıntılarının AKP’nin ana gövdesini de önemli ölçüde etkileyeceğini birlikte göreceğiz.

Bu enkazdan bir ya da iki “yeni” partinin çıkması da sürpriz olmayacaktır.

AKP’nin ‘Kızılcahamam kampı’ bu gelişmenin işaretlerini fazlasıyla vermiştir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa