01 Mayıs 2019 20:35

-Miş’li geçmiş zamanda sendikalar

-Miş’li geçmiş zamanda sendikalar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Lübnan 1960-1970’li yıllarda kültür-sanat, yeni siyasi akımlar, özgür ve modern yaşam gibi birçok açıdan bölge ülkelerinin ilerisindeymiş.

–miş’li geçmiş zaman ile anlatıyorum çünkü o sorgulayan-ilerici bakış açılarının günümüzde pek örneği yok. Çok dinli, çok mezhepli, çok kültürlü yaşamın yüzyıllar içinde oluşturduğu toplumsal birikimden de geriye pek bir şey kalmamış. Zaten Lübnanlılar bir şey anlatırken “savaştan önce/savaştan sonra” diye belirtirler mutlaka. 1975’te başlayan ve 15 yıl süren savaş ülkenin bütün boyutları ile ülkenin miladı olmuş.

Konu Lübnan ve özellikle de iç savaş dönemi sonrası olunca sayfalarca yazılsa da meselenin hakkıyla anlatılması pek mümkün değil.

Zaten bu yazıyı yazmaya başlarken niyetim Lübnan’daki sendikal hareketler ve çalışanların haklarına ilişkin süreçleri anlatmaktı.

Konu dağılmadan 1970’li yıllara dönelim. Lübnan tarihi boyunca çok dinli-çok mezhepli bir ülke oldu. Bu durum bir taraftan birlikte yaşamanın mümkün olduğunu gösteren bir örnek, kültürel ve sanatsal üretkenliğin, diğer bölge ülkelerine nispeten refah ve şaşanın sembolü olmasını sağladı. Ancak Lübnan’ın karanlık tarafı da vardı elbette. Gelir dağılımı adaletsizliği, zengin-fakir arasındaki uçurum, yöneticilerin halktan kopuk olması, yanlış politikalar, yolsuzluk gibi sorunlar en şaşalı günlerde bile perde arkasında büyüyordu.

Ancak ülke henüz farklı din ve mezheplerin aralarına duvarların örüldüğü 15 yıllık kanlı döneme yuvarlanmamıştı. Sendikalar, işçi birlikleri, memur hareketleri vardı. Lübnanlılar 1960’larda 70’lerde yüz binlerce işçinin, on binlerce memurun katıldığı gösterilerin ve grevlerin olduğunu efsane anlatır gibi anlatırlar hâlâ. Yapılan gösteriler, grevler, protestolar ses getiriyormuş, yöneticiler nezdinde bir karşılığı-yaptırım gücü varmış.

Bir taraftan bölge bir kez daha kaynarken, Arap-İsrail savaşları, bölge ülkeleri arasındaki çekişmeler-ittifaklar, Filistin meselesi tansiyonu yükseltirken Lübnan’daki çok dinli-mezhepli yapı kendini bu krizlerden uzak tutamamış.

Bölgesel ve siyasi unsurların yanı sıra ülke içindeki ekonomik sorunlar, gelir dağılımı adaletsizliği dinler ve mezhepler üzerinden değerlendirilmeye başlanmış.

Aslında tarih boyunca Lübnan ve hatta Suriye’de mesela Hristiyanlar ticaretle, Sünniler kısmen ticaretle ve kısmen toprak sahibi olmaları ile bilinir. Bu durum eğitim-öğrenim hakkına herkesin eşit şekilde ulaşamadığı dönemlerden itibaren güçlü ve zengin aileler ile diğerleri arasındaki farkın açılmasına yol almış. Haliyle modern Lübnan tarihinde devlet kurumları, yönetim kademeleri oluşturulurken bazı kesimler sahip oldukları avantajlarla bu süreçte daha fazla yer almışlar.

Ancak her Hristiyan süper zengin ve güçlü olmadığı gibi her Müslüman Sünni de binlerce dönümlük arazi sahibi değildi ama kısa sürede toplumu oluşturan farklı kesimler birbirlerini “siz-biz” diye suçlamaya başlamış bile.

Bir de bölgesel çalkantılar ve Lübnan içine zamanla kamplaşma olarak yansıyan fikir ayrılıkları eklenince iç savaş öncesinde sendikal hareketleri de sarsmış.

Kanlı iç savaştan ve savaşın bitmesinden yıllar sonra o günleri değerlendirenler “sendikalar, işçi hareketleri toplumun her kesiminden, her dininden ve mezhebinden insanın bir arada olduğu az sayıda ortamdan biriydi” diyor. Sendikalar veya işçi birlikleri aslında o dönemlerde toplumun bütün kesimlerini etkileyen sorunlara odaklanıp din-mezhep temelli kısırdöngüye düşmeseydi belki Lübnan tarihi farklı olurdu. Kim bilir?

Sonra iç savaşın ilk kıvılcımları ile birlikte olağan üstü şartlar gerekçesiyle baskı uygulanan veya kendiliğinden iç savaşın tarafı olan sendikalar kısa sürede işlevlerini yitirmeye başlamış. 15 yıllık iç savaş döneminde zaten ne işçi-memur kalmış ne de sendikal hak diyen...

İç savaşın bitmesi ile birlikte tekrar yeniden yapılanma süreci başlamış ülkede. Sendikalar ve işçi-memur hareketleri de ağır hasar gören ülkede yeniden toparlanmak için hamleler yapmaya başlamış. Ancak iç savaştan çok öncesine uzanan ve savaş döneminde keskinleşen toplumsal bölünme “ortak sorunlara karşı birlikte hak arayışlarının” bile önüne set olmuş.

Günümüzde Lübnan’da hala sendikalar var ve 1990 yılında iç savaşın bitmesinden beri insanları ikna etmeye çalışıyorlar. Din ve mezhep temelli bir anayasa ile yönettiler, cumhurbaşkanından bakanlıklardaki memur-ordudaki subay sayısına kadar dinler ve mezhepler arasında bölüşülmüş bir ülkede sendikaların yeniden eski gücüne kavuşması çok mümkün görünmüyor.

İç savaşın hayaletleri hâlâ her köşe başında bekliyor. Din ve mezhep esaslı sistemin yıllar içinde pekiştirdiği ve bu sistemden rahatsız olanı bile kendine mecbur ettiği bir düzen var. İnsanlar çocuğunu okula yazdırmak için bile kendi din-mezhep lideri ile iyi geçinmek zorunda. Vatandaş-devlet ilişkisi de bu liderler üzerinden sağlanıyor.

Diğer taraftan yolsuzluk, düşük ücret, sosyal hakların zayıflığı, işçi haklarının suistimale açık olması, elektrik-su gibi temel hizmetlerin doğru düzgün sağlanamaması, eğitim ve sağlık hizmetlerinin çok pahalı olması ve daha birçok sorun toplumun bütün kesimlerini etkiliyor.

Seçimler yapılıyor, yeni kabineler kuruluyor, yeni vaatlerle koltuklarına oturuyor yöneticiler ancak ülkede hiçbir şey değişmiyor. Çoğu zaman parlamentodaki yüzler de değişmiyor. Lübnan, seçimlerde yeni yüzlerin ortaya çıktığı durumlarda “Parlamentoda 30 yeni isim” şeklinde haberlerin yapıldığı bir ülke.

Sendikaların protesto gösterilerinde bazen katılanlardan çok polis oluyor. Bu tip gösterilere birkaç yüz kişi katıldığı zaman “kalabalıktı” yorumları yapılabiliyor.

Toplumun bütün kesimleri aynı sorunlardan muzdarip ancak insanlar bir şeylerin değişebileceğine dair o kadar ümitsiz ve “ötekinin” niyeti ne olursa olsun arkasında gizli bir şey olduğuna dair şüphe o kadar derin ki birleşemiyorlar.

Sendikalar, işçi ve çalışan hareketleri toplumun her kesiminden insanın bir çatı altında, ortak soruna karşı birlikte hareket ettiği ve aslında toplumu bir arada tutan unsurlardan biri. Vatandaşlık ve çalışan hakları, vatandaş-devlet, çalışan-işveren gibi ilişkilerin sağlıklı ve karşılıklı hukuk zemininde ilerlemesini sağlayan araçlardan biri aynı zamanda.

İç sorunlar ne olursa olsun böylesi bir unsurun değeri ve önemi ancak kaybedildiğinde anlaşılıyor. Sendikalar, işçi hareketleri, çalışan haklarına dair oluşumlar bireysel hak mücadelesinden, toplu sözleşme pazarlıklarından, maaş artışı müzakerelerinden çok daha fazlası...

Hepimizin 1 Mayıs işçi ve çalışan bayramı kutlu olsun.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa