Her mayıs

Fotoğraf: Pixabay
SU
Dağların doruklarından gürül gürül akan ırmaklardır sisler arasında, göllenen sulardır güneşin altında, gökyüzüyle bir serilen dalgalı denizlerdir bir damla sudan bin bir damlaya dönüşen. Sonsuzca…
KESİNTİSİZ
Deniz yırtılır, geçip giden gemilerden. Ay ışığı diker geceleri. Gök sarkar, uçup duran uçaklardan. Delinerek yükselip duran duvarlarından kentin. Güneş kaldırır dağların, ırmakların, göllerin, kentin perdesiz evlerinin camlarının, uçsuz denizin parıltılarından yansıyan ışıklarıyla gündüzleri. Her gün. Kesintisiz.
GÖRMÜYORUZ
Kentlerden yükselen/yükseltilen beton duvarlarla dağlar perdelendi, deniz çekildi. Görünmez oldu ne gökyüzü, ne ufukta bir gemi. Asfaltın zifir karalığında açan bir çiçek de görünmez oldu, zifiri karanlığında asfaltın. Yağmur yağsa ne toprak kokusu, ne görüntüsü. Görmüyoruz. Görmeden/göremiyorken birbirimizi.
HER YERDE
Burada yağmur yağsa oraya yağmıyor. Oraya yağsa buraya ulaşmıyor. Kazanan kaybediyor/kaybettiriliyor kaybeden kazansın diye.
Usul bir yağmur yağsa ıslatarak toprağı her yerde, herkesle. Öz suyunu yoğurarak fışkırsa bitkiler her yerde, herkesle.
MADENCİLER
Yerin altında kömürün karasını söküp yerin üstüne çıkaran hangi güçtür? Yalnız insan, yalnız onun gücü. Tırnaklarıyla söküp çıkarırcasına. Karanlıktan aydınlığa. Yokluktan varlığa. Canı pahasına yarattığı aydınlıktan payını alamayanlar. Karanlığa itilen alacaklılar/alacaklılarımız.
DİL BİLGİSİ
Ben, sen, o; biz, siz, onlar… Tek karşılığı var, dilbilgisince: Hepimiz. Nasıl oluyor da “Hepimiz” “Birimiz” oldu/olduk. Ayrılarak/ayrıştırılarak birbirimizden: Ben, Sen, O; Biz, Siz, Onlar… Dilsizce. Bilgisizce.
DURUP BAKMAK
Ben durduğumda önümden geçip gidenler oldu aceleyle ardında kalanların yetişmeye çalıştığı soluk soluğa. Önde gidenler de ardındakiler de benim durduğum yerdeki olup bitenlerden habersiz kaldılar. Durgun sularda yansıyanları görmekten. Soluk soluğa koşturduklarından.
GÜNEŞLE
Gecenin bir yarısıydı. Soğuktu. Çenem atıyor, içimden gelen bir titremeyle sarsılıyordum. Kolumdan tutan kadın, iyice yaslanarak ısıttı beni. Geceyi de.
Sabah olduğunda ne gece kalmıştı, ne soğuk, ne de kadın. Ortalığı ışıtıp ısıtan güneş yalnızca.
ÇOĞALDIKLARINDA
Karanlığın ardından gün ışımadan sis bastırıyordu. Bulutlar yere inmişçesine. Kimi karlı ya da kayalık bir dağ doruğu; kimi bir köpek havlaması, bir horozun ötüşü, bir kedi miyavlaması, uzaktan uzağa bir kuzunun meleyişi, böğürüşü bir öküzün, şaha kalkan bir atın kişnemesi, ola ki bir kurbağanın kesik kesik vıraklaması; kimi bir kubbe, bir çan kulesi, bir minarenin sivri külahı, görünmez iki tepeyi birleştiren bir köprünün beton ayakları, çelik telleri, göğe bakmaya alışık/göğe bakan tek tük insan yüzleri bir rasathanenin betondan kubbesiyle gökyüzünü tarayan som çelikten teleskobu ortalığı kaplayarak öksürten, göz yaşartan, is kokulu kurşun rengi dumanı dağıtmak için sisin içine batıp çıkıyordu. Sokaklarla, evlerle, ağaçlarla, kuşlarla, elektrik direkleriyle, tellerle çoğaldıklarında büsbütün silebilmek için sisi. Var güçleriyle dikeliyorlar şimdi.
KARANLIK
Karanlık basmış, herkes susmuştu. Susturulmuştu. Karanlıkta kimse kimseyi görmediğinden. Göstermediklerinden.
HER MAYIS
Her mayıs ala şafakta bir gül açar, gün ışıdığında bin gül olur. Her gün ala şafakta bir adam kalkar, gün ışıdığında bin adam olur, sokakları doldurur. On bin, yüz bin adam olur, milyonları bulur, doldurur fabrikaları. Her mayıs ala şafakta bir adam alanlara yürür. Gün ışıdığında milyonlarcası el ele, kol kola, omuz omuza olur. Parıldayan aydınlıkta. Işıkta yansıyarak. Yansıtarak ışığı.
DÖRT DUVAR
Dört duvar arasına sıkışan/sıkıştırılan herkes ölüyor/öldürülüyor. Toprağa basmadan, duymadan kokusunu, görmeden/göremeden ışıltısını gökyüzünün. Bitmeden gece, varmadan sabaha.
Bunu bilip söyleyen/söyleyenler de dört duvar arasında.
ÖRGÜ
Duvar örüyorlar aramıza her gün, duvarlar. Birini ötekinden ayıran. Ağlıyorsa biri, ağladığını bilmesin/bilemesin. Gülüyorsa biri, güldüğünü görmesin/göremesin diye öteki/ötekiler. Tek başına ister ağlasın ister gülsün her biri. Kimse kimseyi görmeden/göremeden. Duymadan/duyamadan sesini. Birbirinden/biribirinden uzakta.
Evrensel'i Takip Et