08 Mayıs 2019 19:58

Patlamaya hazır İdlip meselesi

Patlamaya hazır İdlip meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İdlip ve kentten Hama ile Halep’e açılan bölge yeniden ısınmaya başladı.
Karşılıklı saldırıların önceki döneme göre dikkat çekici düzeyde artışı bir kez daha gündeme “Suriye ordusu İdlip’i geri almak için askeri operasyon mu başlattı?​” sorusunu getirdi. 

Yazının başında belirtelim; henüz kentin geri alınması için askeri operasyon başlamadı. 
Peki çözümü giderek zorlaşan İdlip konusunda neler oluyor? Kente dair son duruma geçmeden önce İdlip sorununun nasıl bu noktaya geldiğini hatırlamak için biraz geçtiğimiz yıllara bakmak iyi olabilir.

İdlip, el Kaide’nin Suriye kolu olan Nusra Cephesi ve ortağı Ahrar Şam’ın kontrolüne geçtikten sonra Suriye’nin başka bölgelerinde yapılan anlaşmalarla ağırlıklı olarak cihatçı grupların tahliye edildiği nokta oldu. Zamanla farklı silahlı grupların küçük bir alana yığılması ile iç çatışmalar, suikastlar, saldırılar, grupların birbirlerini sindirmek veya kendilerine alan açmak sürekli çatıştığı kaotik bir bölgeye dönüştü. 

Suriye içindeki birçok bölgede çatışmaların hafiflemesi veya sona ermesi ile birlikte Rusya ve İran destekli Suriye ordusu, dikkatini İdlip’e çevirmeye başladı. Hava ve kara destekli bir askeri operasyon niyetiyle Hama ve Halep’ten İdlip’e açılan 3 farklı hatta askeri yığınaklar başladı.
Ancak Suriye içindeki vekalet savaşında sahada ve oyunda kalmak isteyen Türkiye gerek desteklediği grupların hedef olmasını engellemek ve gerekse Suriye içinde bir etki alanı oluşturmak gibi amaçlarla İdlip’e yönelik askeri operasyonların önüne geçmek için yoğun çaba gösterdi.
Bu dönemde bir NATO ülkesi olan Türkiye ile yakınlaşarak ABD’yi dengeleme politikası güden Rusya, Türkiye’nin İdlip konusundaki isteklerine esnek yaklaştı.

Nihayetinde Rusya, İran ve Türkiye’nin yürüttüğü Astana ve Soçi görüşmelerinde önce İdlip’te bir çatışmasızlık bölgesi oluşturulması kararı çıktı. Türkiye oradaki silahlı grupların garantörü olarak anlaşmaya taraf oldu ve sürecin izlenmesi gerekçesiyle İdlip’te gözlem noktaları oluşturdu. 

Ancak bu anlaşma ile ne kent içindeki durum sakinleşti ne de İdlip sorununun çözümüne ilişkin ilerleme sağlanabildi. Aksine Nusra Cephesi kendine yakın gruplarla birlikte kentteki diğer grupları sindirerek daha da güçlendi. On binlerce yabancı cihatçı ile birlikte İdlip’in Suriye’nin kuzey ucunda, Türkiye’nin hemen yanı başında bir Cihatistan olduğu saklanamaz hale geldi.
Kent hepten Türkiye’nin oyunda kalmak için kullandığı koz, Rusya’nın Türkiye’yi oyunda tutma karşılığında verdiği bir taviz, İran ve Şam’ın ise bir an önce çözülmesini istediği bir sorun olarak kalmaya devam etti. 

Bu durumun da artık sürdürülemez hale gelmesi nedeniyle Soçi’de yeni bir anlaşma daha yapıldı. Türkiye bir kez daha kente yönelik askeri operasyon riskini bertaraf etmek için devreye girdi ve kentteki radikal grupların ayrıştırılması, ağır silahların teslimi, silahsızlandırılmış bölge oluşturulması, kentten Suriye içine saldırıların engellenmesi gibi yerine getirilmesi neredeyse imkansız sorumluluklar üstlendi. Zaten sözlerini de yerine getiremedi. Kaldı ki o anlaşma yapılırken Türkiye’nin bir planının bile olmadığı söylenebilir. O dönemde dikkat çekici tek adım, İdlip ve etrafındaki grupların tek çatı altında ve aslında Suriye ordusuna karşı birleştirilmesi hamlesi oldu ancak Nusra Cephesi dahil radikal gruplar buna yanaşmadı ve bu girişim de başarısız oldu. 

Tabii bütün bunlar olurken Suriye’deki Kürt siyasi ve askeri oluşumlar gidişatı şekillendiren en önemli unsurlardan biri olarak belirginleşmeye başladı. ABD, YPG ile “müttefiklik ilişkileri”ni güçlendirirken Türkiye, Kürtlerin varlığını gerekçe göstererek epeydir birlikte hareket ettiği ÖSO’ya desteğini arttırdı. ABD’nin Suriye’den çekilebileceğini duyurmasının ardından Türkiye önce Fırat’ın doğusuna bir askeri operasyon yapacağını duyurdu ardından tampon/güvenli bölge pazarlıkları başladı. Böylesi bir dönemde Türkiye’nin tamamen kontrol edemese de İdlip’i ve İdlip üzerinden edindiği garantörlük gibi pozisyonları kaybetmesi göze alınamaz. Yine İdlip’in yan komşusu Afrin’den Fırat’a kadar uzanan bölgede birlikte hareket ettiği ÖSO üzerinden varlığını genişletme ve derinleştirme hedefiyle çalışan Türkiye için İdlip oyunda kalmayı sağlayacak en önemli unsur. Baş döndürücü yoğun ve bulanık bir süreç...
Ve nihayet Suriye’deki çatışmalar önemli ölçüde azalırken vekalet savaşı bu defa siyasi platforma taşındı. Sonuçta Suriye’de yeni anayasa hazırlanacak ve yeni bir siyasi düzen kurulacak. Bunca yıldır bu savaşa siyasi, askeri, maddi destek akıtan ülkelerin “Biz çekiliyoruz” deyip vazgeçmesi beklenemez. Bu defa anayasayı hazırlayacak 150 kişilik komite konusunda kriz üstüne kriz patlamaya başladı. Bu dönemin taraflarından biri de Türkiye...

Durum öyle bir hal aldı ki İran devreye girerek anayasayı hazırlayacak komitede Şam’ın veto ettiği bazı isimlere yeşil ışık yakması karşılığında İdlip konusunu bir kez daha masaya getiren bir diplomasi trafiği başlattı. 25-26 Nisan’da gerçekleşen Astana Zirvesi’nin gündemi de buydu. Ancak girişim başarısız oldu ve anayasa komitesi üzerinde uzlaşıldığına dair bir sonuç çıkmadı. 
Görüşmelerin ertesi günü İdlip’ten Rusya’nın Lazkiye’deki hava üssü olarak bilinen Hmeymim’e yoğun roket ve silahlı drone saldırıları başladı. Karşılığında da Rusya’nın yoğun hava, Suriye ordusunun topçu saldırıları geldi. Zaten bir süredir İran ve Şam Rusya’yı İdlip konusunda fazla esnek olmakla suçluyordu. Hatta Esad’ın sürpriz Tahran ziyaretinin en önemli sebeplerinden biri de İdlip meselesi idi. Rusya her ne kadar Türkiye’ye karşı esnek olsa da İdlip konusunda Türkiye’yi uyaran açıklamaları da sık sık yapmaktan geri durmuyor. 
Ve tabii İdlip’teki durumun artık sürdürülemez hale geldiği Rusya’nın da malumu. İran ve Şam kente yönelik askeri operasyon yapılması konusunda ısrarlı. Kentten yapılan saldırıların artması ile birlikte Suriye ordusunun İdlip çevresindeki askeri varlığını arttırması da bu niyetini ortaya koyuyor. Ancak sahada yoğun bir hareketlenme olsa da en azından Suriye ordusunun henüz kentin geri alınması için harekete geçmediği söylenebilir. Mevcut duruma göre asıl amaç şimdilik kent etrafındaki çemberi sıklaştırmak ve daraltmak. Kentten Hama ve Halep’e açılmaya çalışan silahlı grupların önünü kesmek, operasyona engel olmaya çalışan Türkiye üzerinde baskı oluşturmak. 

Bir de Afrin’den Halep’e açılan güzergah üzerindeki Tel Rıfat var. Kısa süre önce TSK ve birlikte hareket ettiği ÖSO grupları Tel Rıfat’a saldırı başlattı. YPG’nin kontrolündeki Tel Rıfat’ın güneyinde Suriye ordusu güçleri de bulunuyor. Bu saldırıya karşılık Suriye ordusu topçu ateşiyle karşılık verdi. Bu durum oldukça dikkat çekici çünkü Suriye ordusu genellikle TSK’yi hedef almaktan kaçınarak hareket ediyor ancak Tel Rıfat’ın TSK ve desteklediği ÖSO gruplarının eline geçmesi halinde Halep’in bir kez daha saldırıya açık hale gelmesi ve İdlip başta olmak üzere sahadaki durum nedeniyle Türkiye’ye yönelik tepkinin çok artmış olması böylesi karşılıklı saldırı risklerini de artırıyor.

İdlip nedeniyle bir tarafta TSK ve ÖSO gruplarının diğer tarafta Suriye ordusu ve Rus üslerinin olduğu bu cepheleşme devam ederken Rusya’nın bir kez daha devreye girdiğine dair haberler geliyor. Gerçi bu hamle de geçici bir süreliğine tansiyonu düşürüp ortalığı sakinleştirse de İdlip dahil sahadaki genel durum bir şekilde patlayacak gibi görünüyor.

İdlip’teki grupların kontrol edilemez oluşu kente yönelik bir operasyon ihtimalini artırıyor. İdlip’in Suriye ordusunun kontrolüne geçmesi Türkiye’nin önce İdlip’ten sonra Afrin ve Suriye’nin kuzeyindeki bölgelerden çıkmaya zorlandığı süreci başlatabilir. Sınırlara yığılacak çoğunluğu el Kaide uzantılı on binlerce insan, Türkiye’nin desteklediği silahlı grupların bekası gibi sorunlar da ayrıca çözüm bekliyor.
Velhasıl İdlip sorunu etrafında saha bir kez daha ısınmaya başladı. Türkiye’nin ABD aracılığıyla YPG ile görüştüğüne dair iddialarla birlikte önümüzdeki günler yeni sıcak gelişmeleri de getirecek gibi görünüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa