08 Mayıs 2019 20:00

Zor'un hükümranlığına karşı

Zor'un hükümranlığına karşı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Erdoğan ve Bahçeli’nin başını çektikleri iktidar temsilcileri, yönetimleri altındaki üst bürokratlardan oluşmuş ve mevcut koşullarda onlar ne buyururlarsa onu “kanun” ve “karar” diye yazıp uygulayan organlardan biri olan YSK’nın İstanbul seçimlerini iptal kararını, “demokrasinin zaferi” olarak selamladılar!

İptal kararı, ancak az çok demokratik bir burjuva yönetim biçimi söz konusu ise, şaşırtıcı olabilirdi. Oysa böylesi bir yönetim biçimi söz konusu değildir. Egemen politika ve onun kurumsallaşmasında başlıca kriterler “Tek adam yönetimi”nin ve giderek faşist bir yönetim biçiminin inşasının gereklerince belirlenmektedir. Saray iktidarı sözcüleri, yönetim politikalarının “demokrasinin gerekleri”yle değil, “dava”larının hedef ve gerekleriyle bağlı olduğunu daha önce de defalarca açıkladılar. Burjuva anayasası onları bağlamıyordu;  parlamenter sistem rafa kaldırılmıştı, “hukuk talebeleri savcı-hakim atanarak işler yürütülecek”ti; “kayyumlar hazır”dı, vb. YSK’nın, milyonlarca insanın tercih ve istemlerini geçersiz ilan ederek İstanbul seçimlerini yenileme kararı bu bakımdan şaşırtıcı olmamalıdır.

Bu karar olsa olsa, adına “burjuva demokrasisi” denen yönetim biçiminin en önemli göstergesi sayılan genel oy hakkı ve seçme-seçilme hakkının Saray iktidarınca nasıl ayaklar altına alındığının yeni bir kanıtı olmuştur. 20 yıla yaklaşmakta olan iktidar pratiği, her alanda uygulanan politikaların ekonomik yağmayı, siyasal kast yönetimini, ideolojik kültürel baskı ve şekillendirmeyi esas aldığını; bunun da  “Dava” ve “Beka” propagandasıyla meşrulaştırılıp kabul ettirilmeye çalışıldığını göstermektedir.

Bu zorba politika ve iktidar dayatması, “genel oy hakkı ve seçim sisteminin geçerli olmaya devam edip etmediği” sorusunun gündeme gelmesine; devlet olarak örgütlenen Saray iktidarı ve ortaklarının “seçimle yerini başkalarına bırakıp bırakmayacakları” tartışmasına yol açmıştır. Bu türden soru ve kaygıların ortaya çıkması ve geniş çevreler içinde tartışılıyor olması bile, bütün öncekilerinden farklı bir burjuva iktidarıyla karşı karşıya olunduğunu gösterir. Kuşkusuz, zora ve zorbalığa, baskı ve yasağa; sömürü ve hak gasbına dayanan yönetim biçimi ve iktidar gücünü “demokrasi”yle bağdaşır göstermek açısından seçim yapmaya, sandık kurmaya ihtiyaç Erdoğan-Bahçeli yönetimi için de devam etmektedir. Saray iktidarının, yurttaşların oy kullanma hakkını, ancak iktidarına biat edildiği ve yedeklenme kabul edildiği koşullarda tanıdığı; “millet iradesi”ni kendi çıkarları ve hedefleriyle eşitleyip koşulladığı açıklık kazanmış olsa da; burjuva seçim sistemi “hâlâ!”yürürlüktedir. Öyleyse karşı mücadele ve taktikler bunu hesaba katmaksızın belirlenip sürdürülemez.

Bugüne dek yaşananlar ve gelişmelerin yönü, Erdoğan iktidarının kendi çıkarları ve hedefleriyle bağlı sonuçlara varmak için uygulamakta olduğundan çok daha sert politikalara yöneleceğini göstermektedir. Grevci işçiyi, mücadeleci genci, baskı ve cinayet kurbanı olmayı reddeden kadını, sıradan yurttaş haklarını talep eden kadın ve erkekleri “hain düşman” kategorisinde gören iktidar gücü, karşı karşıya olduğu sorunların giderek büyüdüğü ve mücadelenin de kaçınılmazlıkla sertleşeceği bir dönemde baskı ve zorbalığa daha fazla baş vuracaktır.

İşçi sınıfı, kent kır emekçileri, sınıfın ileri kesimleri ve politik sendikal örgütleri bu durumu göz önüne alarak hem yenilenecek seçimlerde Saray iktidarıyla yedeklenmiş güçlerini yeniden yenilgiye uğratmak hem de onun daha da pervasızca yürüteceği kara propaganda ve siyasal şiddeti yoğunlaştırma kampanyasına karşı olası tüm muhalif güçlerin mümkün en geniş karşı koyuşunun ortaya çıkması için çalışmak gibi bir sorumlulukla karşı karşıyadırlar. Ekonomik sosyal sorunların daha ağır sonuçlar doğuracağı bir dönemde, artacağı dünden açıklık kazanmış olan saldırıların altında boğulmamak, aksine onları püskürtüp zorbayı daha da gerilere savurmak için bu şarttır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa