Neden siyaset bu denli ön safta
Fotoğraf: Envato
Toplumların genellikle siyaset ile haşır neşir oldukları yadsınamaz gerçekliktir. Çünkü siyaset hemen herkesin laf koşturabileceği, lehinde ya da aleyhinde fikir yürütebileceği bir alandır. Oysa siyaset aslında hem ekonomi denen toplumun mutfağının işleyiş sonucunu yansıtır, hem de belirli derecede mutfağın yönlendirilmesinde etkili olur. Hal böyle iken, yani siyaset alanı da dâhil olarak toplumun hemen tüm alanlarındaki sorunlar ekonomi olarak nitelendirdiğimiz mutfaktan kaynaklanıyorsa, başta yöneticiler olmak üzere tüm toplum niçin mutfağı ihmal ediyor da, siyaset denen ikincil konumdaki alanda geziniyor. Bunun nedeni, ekonominin yönetimi de, ekonomi alanında gerçeği gizleyebilecek yalan söylenmesi de siyaset alanındaki kadar kolay ve geçerli olmamasıdır. Şöyle bir düşünürsek, kavram olarak “siyaset” sözcüğünün “ekonomi” sözcüğüne kıyasla ne denli esnek ve su kaldırır olduğu ortadadır. Karşısındakinin söylem ve davranışlarını beğenmeyen birinin “siyaset yapma” ifadesiyle dışlaması iki kavram arasındaki farkın çok açık göstergesidir.
Türkiye’de siyaset tartışmalarının ekonomi tartışmalarının önüne geçmesinin iki sebebi vardır. Birincisi, genel halkın algılaması bağlamında siyaset alanının algılanması ve bu alanda tartışılmasının ekonomi alanından daha kolay anlaşılır olmasından kaynaklanmaktadır. Hemen her yanlışlık siyasetçilerin hatalı davranışına bağlanarak, gerekli düzeltme yapıldığında işlerin yoluna girebileceği gibi bir düşünce yaygınlaşabilmektedir. Diğer yandan, ekonomi alanında konuşulmamasının ise gerek genel halk gerekse siyasetçiler açısından farklı sebepleri söz konusudur. Halk açısından meseleye baktığımızda bu alanda at koşturmak biraz teknik gerektirdiğinden zordur. Diğer bir mesele de ekonomi alanında konuşabilmek için gerekli bilgi ve rakamsal verilere sahip olmak gerekmektedir. İşin siyasetçiler açısından kabızlığına bakarsak, bir kere siyasetçi ekonomiden birinci derecede sorumlu kişi ya da makamdır. Dolayısıyla, özellikle de işlerin kötü gittiği dönemde siyasetçinin halka hesap vermesi zordur ve siyasetçi bunu yapmak istemez. Diğer yandan, siyasetçinin tek atış fişeği ikna olduğundan, ekonomi ile yalan söylenemeyeceğine göre siyasetçi daima siyaset alanını tercih ederek halkın beklentilerini geleceğe aktarıp, umut dağıtabilir. AKP’nin sıkça yaptığı gibi, siyasetçi toplumun bazı kesimlerinin iyileştirilmesi gibi konuları da ileri zamanda yapılacak vaadi ile toplumu avutabilir, hatta her sefer aldanmaya meyyal toplumlardan bu vaadin rantını alabilir de.
Yaşadığımız sık seçim dönemlerinde siyasetçilerin daimi siyasi alanda gezinmeleri hiç rastlantı değildir. Ekonomimiz her alanda olumsuz gelişme sergiliyor. Bu olumsuzluğun müsebbibi, açıktır ki, Batı kaynaklı bol parayı siyasi amacına uygun kullanan iktidar, bugün hesaptan kaçarcasına halkın dikkatini terör, beka vb gibi bizzat yaratılmış kısmen yapay sorunlara çekerek, durumu kurtarmaya, önümüzdeki İstanbul seçiminde de yine kasanın başına geçmeye çalışmaktadır. Ekonomiye ait tüm göstergeler maalesef olumsuzdur ve kısa sürede düzelecek gibi de gözükmemektedir. Hal böyle iken, bir yandan halka olumlu giden bir sahte tablo çizmek an itibariyle gerçeği gizlemektir, diğer yandan da kısa vadeli piyasacı çözümlere yönelmek de orta vadede gerçekçi olmayan yüzeysel çözüm görüntülü önlemlerle sözde durumu kurtarıcı görüntü sergilemektir. Bunlardan birincisi gerçek dışı beyandır, ikincisi ise kesinlikle umar olmayacak politikadır.
Burjuva demokrasilerinde seçim olgusu hem yeni iktidarı belirler, hem de zımni olarak geçmiş iktidarı aklar. Burjuva demokrasi oyununun bu ikili görüntüsü parçalanmamış olup detayda farklı görüş ve fikirlere sahip olan toplumlar için geçerlidir. Oysa Türkiye 2002 yılında farklı bir seçim ortamına sürüklendi ve bu sürüklenişle farklı bir siyasi yapılanmaya sahne oldu. Darbelerden mustarip halkımızın 2012 seçimi sonuçlarıyla nerelere savrulduğu, ne tür farklı darbelere savrulduğu meselesi de ileride toplumsal dönüşümler alanında araştırma yapacak bilim insanlarına fevkalade zengin kaynak sunmaya adaydır. Çok ileriye zıplamadan, şu kadarını söylemekle yetinelim ki, 19 Mayıs ve benzer resmi günlerin bu yıl her yıldan farklı kutlanmaya başlaması, Atatürk imajının giderek belirginleşmesi vb gibi şimdiye dek dışlanan simgelerin içeri alınmasının farklı kesimler için farklı anlama geldiğinin çok iyi anlaşılmalıdır. 19 Mayıs Samsun programı ancak bu ruha samimi inananlarca kutlanılabilir. Eğitim, hukuk, yönetsel vb hemen tüm kurumların tahrip edilerek tek merkeze bağlandığı bir dönemde planlanan siyaset oyunu sepetteki çürük elmayı gizler. İkinci kez aldatılarak aptal konumuna düşmemek çok önemlidir.
Tüm samimi vatandaşlara 19 Mayıs’ın gerçek bir bayram ve her şeyin güzel olacağı yeni bir başlangıç olmasını diliyorum!
- Ortadoğu: Bataklığın kan gölüne dönüştürülmesi 14 Aralık 2024 04:31
- Asgari ücret konusu hafife alınmamalıdır! 07 Aralık 2024 04:50
- Çöküş ivmesi durabilir mi, durdurulabilir mi? 30 Kasım 2024 04:51
- Sistemin sis perdesi: Bütçe tartışmaları 23 Kasım 2024 05:00
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46
- Siyasi yalan 12 Ekim 2024 05:00
- İktidarın anayasa histerisine şiddetle karşı çıkılmalıdır! 05 Ekim 2024 04:33
- Boğaziçililer günü 28 Eylül 2024 05:07