22 Mayıs 2019 19:40

Lübnan huzursuz

Lübnan huzursuz

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Lübnan bugünlerde yeniden huzursuz. Aslında Lübnanlılar bölgesel krizler ve özellikle Suud-İran kampı çekişmeleri nedeniyle sık sık siyasi sarsıntılar yaşamaya alışkın ancak bu defa huzursuzluğun sebebi kötü yönetim ve yolsuzluk gibi faktörlerin etkisiyle derinleşen ekonomik kriz.
Halkın gündeminde hükümetin henüz tamamlamadığı veya duyurmadığı kemer sıkmaya dayalı 2019 bütçesi var. 

Yeni bütçenin detayları henüz belirsiz ancak bu belirsizlik uzadıkça söylentiler, tahminler ve sokağa yansıyan huzursuzluk da giderek artıyor. İç basına yansıyan siyasetçiler arasındaki tartışmalardan anlaşıldığı kadarıyla yeni kemer sıkma politikasında; yeni zamlar, ek vergiler ve maaş kesintileri gibi tedbirlerin hayata geçirilmesi öngörülüyor. 

İç borcun gayrisafi milli hasılanın yüzde 141’ine tekabül ettiği Lübnan dünyanın en çok borcu olan ülkelerinden biri.
Mayıs ayı başından itibaren gümrük çalışanlarından merkez bankasına kadar çeşitli kamu kuruluşlarında kısa süreli grevler ve protesto gösterileri yapılıyor. Bu tepkiler henüz kitlesel bir grev veya protestoya dönüşmedi. 

Lübnan, iç savaş sonrası uygulanan din ve mezhep esaslı sistem nedeniyle kitlesel hareketlerin çok zayıf olduğu, elektrik-sağlık-su gibi kamu hizmetlerindeki ciddi aksaklıkların herkesi etkilemesine rağmen protesto gösterilerine katılanların birkaç yüz kişiyi nadiren aştığı bir ülke. 

Lübnanlılık üst kimliğinin ağır hasar gördüğü ülkede halk hem iç savaş dönemi korkularından hem de vatandaş-devlet ilişkisinin karşılıklı hukuk ve haklar zemininde yürüdüğü kanalların olmaması nedeniyle kendi dini-siyasi liderlerine bağlı/bağımlı durumdalar. Mesela ülkedeki bütün siyasi hareketlerin ve bilinen liderlerin az çok yolsuzluğa bulaştığı biliniyor. Ancak bir gruba yolsuzlukla ilgili yargılama sürecinin başlatılması ülke içindeki hassas siyasi yapıyı sarsabileceği gibi o grubun hitap ettiği kitlede de “Bize saldırıyorlar” refleksi yaratabilir. Zaten böylesi bir yargı sürecinin başlaması pek olası değil. Başlasa da amacın yolsuzlukla mücadeleden çok iç siyasi çekişmede taraflardan birinin zayıflatılması veya elimine edilmesi gibi amaçların güdüleceği söylenebilir. Çünkü bazıları bölgenin en zenginleri listesinde olan Lübnanlı siyasetçilerin/liderlerin tamamı mercek altına alınmadan yolsuzlukla mücadele edilmesi pek mümkün görünmüyor.

Lübnan’da insanların bir siyasi harekete-gruba veya kampa bağlılığı gönül bağı/siyasi destek değil çoğu zaman zorunluluk çünkü çocuğunu bir okula yazdırmak bile vasıta ile gerçekleşebiliyor. 

Durum böyle olunca insanların mevcut sorunlardan çok rahatsız olsalar dahi farklı gruplarla birleşerek sokağa inmeleri, sorunlara ortak tepki göstermeleri, değişim istemeleri pek mümkün olmuyor. Zaten mevcut din ve mezhep esaslı sisteme göre cumhurbaşkanının Maruni/Hristiyan, başbakanın Sünni/Müslüman, meclis başkanının Şii/Müslüman olması gerekiyor. Ülkedeki bütün grupların evet diyeceği isimlerin bulunması oldukça güç. Nitekim Lübnan 27 ay cumhurbaşkanı seçemedi, seçim yapılmasına rağmen 9 ay hükümeti kuramadı. Mevcut yöneticiler/isimler gitsin ama yerine kimler gelecek? Üstelik yolsuzluk dahil bütün olumsuzluklarıyla mevcut siyasi yapıyı besleyen, halkın reflekslerini kilitleyen din ve mezhep esaslı anayasa ve yönetim sistemi değişmeden değişim istemek kaos istemekle eş anlamlı birçok insan için. Mevcut sistem değişmeli önce ama kim/nasıl değiştirecek?

Bu her bir olumsuzluğun bir diğerini beslediği sistemin bir de ekonomi boyutu var. Ülke, 1975-1990 yılları arasında yaşanan iç savaşta ağır hasar gördü. Günümüzde Lübnan’da yerel üretim yok denecek kadar düşük seviyede. Neredeyse her şey ithal. Ekonomi ağırlıklı olarak ülke dışındaki Lübnanlıların gönderdikleri dövize, bankacılık sistemine, turizme ve hizmet sektörüne dayalı. Ancak Arap Ayaklanması ve komşu Suriye’de patlayan savaş ilk başta Lübnan ekonomisinin dayandığı gelirleri vurdu. Turist sayısındaki düşüş, hizmet sektöründeki daralma, birçok Arap ülkesi ile nakliyat kanallarının kapanması nedeniyle transit ülke özelliğinin zayıflaması ve 1.5 milyon civarında mülteci, ayaklanma sürecinde yaşanan bölgesel krizlerin ortasında kalınması...

Nihayet Lübnan ekonomisi kırmızı alarm vermeye başladı. 2017 ve 2018 yıllarında dış destek arayışları hız kazandı. Cedar Konferansları adı verilen bir dizi toplantılar gerçekleştirildi ve çeşitli ülkeler Lübnan’a 11 milyar dolar düşük faizli kredi vermeyi kabul etti. 
Ancak bu vaadin yerine getirilmesi için bazı şartlar öne sürüldü. Lübnan içinde reformlar yapılacak, yeni ekonomi yol haritaları ve paranın nerelere-neye harcanacağını gösteren projeler hazırlanacak. 

Projelerin hazırlanması için bir hükümetin olması gerekiyor ancak geçtiğimiz mayıs ayında yapılan parlamento seçimlerinin ardından araya 9 aylık hükümet kurma krizi girdi. Bu sürede kriz de derinleşti tabii ki. Sonrasında hükümet kuruldu ancak çok başlı/çok parçalı siyasi yapının uzlaşarak projeler hazırlaması, “Bu proje şu grubun çıkarına, bu proje şu hareketi es geçiyor” gibi tartışmalara saplanmadan birlikte hareket etmesi henüz mümkün olmadı.

Zaten dış desteğin şartlarından biri olan iç reformlar ve kamu harcamalarının azaltılması konusu var ortada. Hükümet en bilindik yerden başladı reform yapmaya; yeni vergiler, zamlar ve emekli maaşlarından kesintiler. Ancak zaten işsizliğin giderek arttığı, maaş ve kira-giderler makasının iyice açıldığı ülkede emekli maaşlarında kesinti yapılması yönündeki hamle huzursuzluğu iyice arttırdı.

Cumhurbaşkanı dahil yöneticiler bile yeni bütçenin can yakacağını söylüyor. Ancak halk bu duruma farklı bakıyor biraz. Yazının girişinde belirttiğimiz gibi henüz kitlesel eylemler yapılmıyor ancak emekli askerlerin ve ordu çalışanlarının ısrarla sürdürdüğü protesto eylemleri tepkilerin seyrini değiştirebilir. Emekli askerlerin tepkileri yöneticileri de huzursuz ediyor. Sonuçta Lübnan tarihinde pek görülmemiş bir şekilde askerler sokağa indi. Emekli generalinden özel kuvvetlerine kadar her düzeyde ve rütbede asker var eylemciler arasında. Yine bu durumun muvazzaf askerlere-ordu çalışanlarına da yayılması tedirginliği var. Sonuçta bugün görevde olan askerler birkaç yıl sonra emekli olabilir. 
Yine Lübnan’da zaten az sayıda insanın katıldığı eylemler polisle çatışmaya dönüşmez pek. Ancak emekli askerlerin son eylemi polisin ve bölgede güvenliği sağlamakla sorumlu askerlerin tazyikli su kullandığı bir arbedeye dönüştü. 

“Görevi başındaki askerler emekli askerlere karşı” şeklinde sosyal medyaya yansıyan bu arbede tepki aldı. Sonrasında savunma bakanı bir kez daha devreye girdi emekli askerleri yatıştırdı. Ancak emekli askerlerin kameralara anlattıkları emekli maaşından yapılacak kesintilere tepki gösterilmesinden çok daha fazla. 

Bütün yöneticileri yolsuzlukla, hırsızlıkla, kamu kaynaklarını kendileri ve aileleri için kullanmakla suçlayan emekli askerler bütün siyasetçileri isimlerini sayıyor kameralara. Bu da pek rastlanan bir durum değil çünkü gösterilere katılanlar genelde isim vermekten kaçınarak “siyasetçiler” der ve tepkisini genelleştirir.

Velhasıl Lübnan ağır bir ekonomik kriz yaşıyor ve krizden nasıl çıkılacağına dair üstünde uzlaşı sağlanmış bir yol haritası da henüz yok.  
Bugünlerde Beyrut sokaklarında sıkça duyulan yorumlardan biri; “Biz de Yunanistan gibi batar mıyız? Onları AB kurtarmıştı, bizi kurtaran olur mu?​”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa