23 Mayıs 2019 19:20

Faiz çıkmazı

Faiz çıkmazı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yakın zamana değin Erdoğan’ın üzerinde ısrarla durduğu konuların başında geliyordu faiz meselesi. Bu konuda yeri geldi bakanlarıyla, Merkez Bankası başkanlarıyla kamuoyu önünde hesaplaşmaktan da geri durmadı. Ne var ki, Merkez Bankasının politikası faizi aşağıya çekerek enflasyonu düşüreceği tezi bir türlü ısrarlı bir uygulama alanı bulamadı. Faizleri baskılamaya ya da düşürmeye dönük denemeler kurda sert hareketlere neden olunca kısa sürede geri adım atıldı. Dahası kur üzerinden enflasyon beklentisini tırmandıran bu girişimler piyasa faizlerini de yukarı taşıdı.

Erdoğan henüz bu savını terk etmiş değil. Ama uzunca bir süredir yüksek sesle dile getirmekten imtina ettiği de bir gerçek. Zira kurdaki sert hareketler kısa sürede tüketici fiyatlarına yansıyor ve bu nedenle vatandaşın duyarlılığı son derece yüksek. Diğer yandan faizlerdeki tırmanış özellikle TL cinsi kredilerle işini döndürmeye çalışan KOBİ’leri ve esnafı zor durumda bırakıyor, vatandaşın tüketimi ertelemesine reel sektöre dönük yatırımların frene basmasına yol açıyor.

AKP’nin ülkedeki rejimin sorgulanması pahasına yenilemeyi göze aldığı İstanbul seçimleri an itibarıyla hükümetin hareket alanını daraltıyor. Olabildiğince faizlere dokunmadan kurdaki tırmanış engellenmeye çalışılıyor. Döviz alım satımına dönük müdahalelerle döviz talebi sınırlandırılmaya çalışılırken enflasyona endeksli mevduat hesapları ile TL’nin cazibesi arttırılmaya çalışılıyor. Bu önlemlerin de mevcut haliyle çare olacağını söylemek zor. Zira, hükümet her ne kadar kurdaki hareketlerin spekülatif olduğunu vurgulasa da döviz talebi reel dinamiklerden besleniyor. Son yıllarda TL cinsi tüm yatırım alternatifleri karşısında sunduğu kazanç bunun en önemli göstergesi. Enflasyona endeksli mevduat hesaplarına ilişkin başlıca sorun ise vatandaşın halihazırda TÜİK’in enflasyon hesabına dönük güvenini büyük ölçüde yitirmiş olması.

Türkiye ekonomisinin AKP iktidarı ile birlikte günden güne derinleşen yapısal sorunlarının ve dışa bağımlılığının para politikası ile toparlanamayacağı aşikar. Dış borçla fonlanan ekonomik balonun sermaye girişlerinin hız kesmesiyle hava kaçırmaya başlayacağı kolayca öngörülebilecek bir gerçekti. Bugün de yaşanan bu. Ne var ki, süreç daha kontrollü yönetilebilirdi. Bu dönemde ekonomi yönetiminin piyasa oyuncuları nezdinde kredibilitesini büyük ölçüde yitirmesi hamle olanaklarını da azalttı. Eksiğini, yanlışını kabul etmeyen her seferinde pembe tablolar çizip sonrasındaki bilançoyu görmezden gelen yaklaşım nedeniyle hükümetin ve Merkez Bankasının elindeki politika seçenekleri günden güne daraldı.  Beklentiyi yönetebilmek için önce yola gerçekçi öngörülerle çıkmak gerekir. Bu temel ilke her seferinde ısrarla atlandı.

Bugün geldiğimiz noktada bütçe dengesinde hızla büyüyen bir açık göze çarpıyor. İlk dört ayda bütçe açığı hedefinin yüzde 68’i gerçekleşmiş durumda. Yenilenen İstanbul seçimleri nedeniyle transfer harcamalarındaki artışın, daralan ekonomi nedeniyle de vergi gelirlerindeki gerilemenin süreceği düşünülürse kamu açığının önümüzdeki süreçte faizleri tırmandıran ana dinamiklerden biri olmaya devam edeceğini öngörmek zor değil.

Seçimin hemen ardından ise muhtemelen önce hükümetin kendi eliyle uygulamaya koyduğu istikrar tedbirleri yoluyla uluslararası sermaye çevrelerini ikna çabasına şahit olacağız. Burada mesafe alınamazsa (Ki zor görünüyor) sonrasında kaçınılmaz olarak IMF seçeneği masaya gelecek.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa