24 Mayıs 2019

Kuralsız sistem olmaz

Sistem olgusu hangi alanda olursa olsun, başta toplumsal örf ve adetler olmak üzere etik kurallara, saniyen öngörülebilirliği açısından da tutarlı ve istikrarlı olma koşullarına tabidir. Bu kuralları taşımayan bir sistem diktatörlük ifadesi olur; zira kuralsız sistem değil, ancak emirname olur. Emirname ise belki uygulanır, fakat uygulatan da uygulayan da tarihe kara leke olarak geçer. Sistemin tutarlı ve istikrarlı olması esastır. Sistemin tutarlı olması benzer durumlarda aynı karara ya da sonuca ulaşmasını, istikrarlı olması ise zaman içinde kararlarında tutarlılık olmasını ifade eder. Bu kurallara tabi olmadan yürütülen bir işlem sistem olarak değil, emirname olarak görülür. 

Seçimlerle ilgili son alınan karar kararı alanları olduğu kadar, siyasal erki de telafisi olanaklı olmayacak şekilde olumsuz etkilemiştir. Mantıksal olarak tutarsızlık şurada ki, kararla içiçe olan siyasi kurum da hukuksal kurum da kendi kararları ile kendilerine leke vurmuşlardır. Derin bir gaflet olsa gerek! 

Kararın genel sonucu tüm İstanbul halkını doğrudan olumsuz etkilediği gibi, böyle bir yönetim ve hukuk sistemine sahip olduğundan tüm ülke vatandaşlarını da rencide etmiş olmalıdır. Seçimlerde hile ya da yanlışlık yapıldığı gerekçesi ile yenileme kararı ne kadar toplumsal vicdanı rahatlatmayı amaçladığı savlanıyorsa da bu doğru olmadığı gibi, tam tersi, alınan bu karar alınış biçimi ve içeriği itibariyle o kadar kamu vicdanını yaralamıştır.

Bir kere, geçersiz görüldüğünden tekrar sayılan sandıkların sonuçlarına göre daha çok AKP oyları iptal edilmiş ise, bunu seçimin iptali yolunda gerekçe değil, bir seçim taktiği olarak seçimin sonucuna proaktif müdahale olarak görmek fevkalade olasıdır. Geçen seçimlerde mühürsüz oylarla ulusun temsilcisi seçildiğinde göre, tutarlı ve istikrarlı olmak açısından, mührün yanlış basılmış olması da iptal sebebi olarak görülmemeli idi. Eğer işler bu denli ciddi yürütülüyor idi ise, geçen seçimde mühürsüz pusulalar geçerli olarak kabul edilmemeliydi. 

Diğer bir mesele de, YSK zarfı geçersiz sayarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini yinelediğine göre, o zarftan çıkan tüm seçilmişlerin hukuki zemini altlarından alınmıştır. Bu durumda tüm seçilmişler bulundukları makamlardan ayrılmak durumundadır. Temelden yoksun bir makamda oturanların istifasına dahi gerek kalmadan, makamı boşaltması gerekir. Tabii, doğal olanı YSK kararının daha bir hukuka uygun olması beklenirdi. 

AKP, toplumsal ve hukuksal normlar açısından kesinlikle savunulmayacak şekilde sadece başkanlık üzerinde durmuştur. Zira tüm seçilenleri yerinden oynatacak bir kararı zorlamak partinin işinde gelmezdi, amaca da uygun olamazdı. Çünkü böylesi yaygın bir talep seçilmişleri ve tüm toplumu çok daha feveran ettirirdi ve seçilmişler de yerinden olabilirdi. O nedenle, AKP salt başkanlık olayını ortaya sürdü. Böyle bir talebin ve bu talebe uyumlu alınan kararın ne denli usulsüz olduğu o kadar açık ki, durumu ne parti sözcüleri akla ve mantığa uygun şekilde açıklayabilmekte ne de YSK’nın topluma sunduğu gerekçe kamuoyunu tatmin edici görülmektedir. 

Hak aramak kutsaldır. Ancak bu kutsal arayışı, işe geldiği şekilde değil de, başka bir kutsal olan haklılık temeline oturtarak yapmak gerekirdi. Her şeye hâkim olan iktidarın, hem de medyadan sızan bilgilere göre, başından itibaren seçime bu denli asılmışken, partili yandaşlara seçimin salt sandıkta kazanılmadığı yönünde telkinlerde bulunularak, tüm işlemlerde fevkalade uyanık, hatta tüm diğer partilerden önce görev yerinde bulunmaları salık verilirken, sonuca itiraz kamuoyu vicdanını yaralamıştır. Usulü işleri yönlendirmede çok daha geriden gelmesi olağan olabilen muhalefetin yerine iktidar partisinin itiraz geliştirmesi siyaset tarihinde tez konusu olabilecek bir durumdur. 

Halkın iradesi üzerinde baskı kurarak seçimi yönlendirmek diye bir amaç güdülüyorsa, birincisi basiretli halkın sağduyusu buna izin vermez. Çünkü eğer bir sistem içindeki çürükleri ayıklama güç ve cesaretini kendisinde görmüyorsa o sistem zayıftır ve kısa sürede çökecektir. Böylesi durumlarda yandaşlar da dâhil herkese çok ciddi bir görev düşmektedir. Herkes vicdan terazisine koydukları ile samimi oyunu kullanacak ve sonuca doğal olarak herkes katlanacaktır. Umuyorum sonuçlar siyasiler kadar halkımıza da uzun vadede öncelikle hukuka saygı duygusu kazandırır ve ona dayalı olarak da sağlanacak sonuca güven ve istikrar duygusu getirir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek imzasıyla taşıt alım satımı hariç ülkedeki tüm alım satım işlemlerinde dövizle ödemenin önü açıldı.

Evrensel'i Takip Et