24 Mayıs 2019 20:00

Kesik parmaklar anlatsın Kale Kayış’ı

Kesik parmaklar anlatsın Kale Kayış’ı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Elimiz ayağımız kopmasın istiyoruz” diyor bir işçi “parmağımız koptuğu zaman çalışma şansımız yok.” Silivri’de mart ayından bu yana işyeri güvenliği ve sendikalaşma talebiyle grevde olan Kale Kayış işçilerinin parçalanan uzuvlardan, kopan organlardan başlaması, meramlarını ancak abartarak daha iyi anlatacaklarını düşünmelerinden kaynaklanmıyor. Yanında çalışanları, işe yarar uzuvların sahibi olarak görmeye alışmış, onların da kendilerini öyle görmesini bekleyen patron denen bir insan türü için iş kazaları telafi edilebilecek bir üretim zayiatı ya da amortisman kaybı kıymetinde olabilir. İşçi dediğin göze çok parçalı bir beden gibi görünebilir, hatta bir makine. Fakat hayatın cilvesi işte, sen uzuv satın alıyorum sanıyorsun, sahibi insan çıkıyor! 

Parçalanmış uzuvlar, bundan bolca bahseden işçiler için, ihtimali bile günlük hayatın sürekli dehşet içinde geçirilmesinin nedeni. “Bir arkadaşımızın 4 parmağı koptu makinede” diye devam ediyor diğeri… “şimdi psikolojik tedavi görüyor, çocuğunu balkondan atmaya kalktı.” Eldiven talep ettiklerinde bile -ki parmak koparacak şartlar içinde çalışırken bir eldivenle neyi koruyabilirsiniz ki- “farklı bir muameleye maruz kalan” Kale Kayış işçileri ağır ve tehlikeli, iş güvenliği sorununun had safhada olduğu işlerde çalıştırılıyor. 

Sonuçta böyle parça parça ölüyorlar. Mesela “Ciğerler artık dolmuş. Nefes almakta sıkıntı çekiyor” çoğu. Mesela gün boyu maruz kaldıkları kimyasallar yüzünden bir dizi hastalığa yakalanıyor, evlerine taşıdıkları kalıntılar yüzünden ailece yıpranıyorlar. Uzuvları tıpkı bir vida, bir dişli gibi makinanın yıprandıkça değiştirilecek bir parçası kadar önemsenenlerin farklı bir muameleye maruz kalmaları ise şu anlama geliyor: “sen kimsin lan it diye bağırıyor” yüzlerine patron. Kimsin diyor. Hiçsin diyor. İnsanca çalışmak ve yaşamak için mücadele etme arsızlığındaki it oluyor işçi! Patron denen kişinin karnını doyurduğu güruh, bir de sendikaya üye olup kurallı çalışma talep ediyor. Olacak iş değil; insan olan bunu velinimetine yapar mı!

Patron Faruk Dağlı sendikalaştıkları için işçilerden ikisini işten attı, geriye kalanlar için de hayatı zindan etmeye devam etti. İşçiler mobbingden, kötü muameleden, baskıdan ve sık sık aşağılandıklarından söz ediyor. Onları aylardır direnişte sımsıkı kenetlenmiş tutan da bu. Haysiyet mücadelesi sürüyor Kale Kayış’ta. 

Nihayet Dağlı çizmeyi aştı. Oğlu ve ekibiyle birlikte işçilere fiziki saldırıda bulundu. İftar yemeği verdiği restoranda kendileriyle görüşmek isteyen işçileri aileleriyle birlikte üst kattaki bir odaya çağıran Dağlı ve yanındakiler haklarını talep eden insanları dövmeye başladılar. İçlerinde 7 aylık bir bebek olduğu halde. Ceyhun Gökşen anlatsın: 

“Kesinlikle bir art niyetimiz yok. Bir çözüm bulmak için et lokantasına gittik. Bir odaya çıkartıldık. Patron Faruk Dağlı, oğlu Ferhat Dağlı, üretim müdürü, fabrikanın amirlerinden İsmail Bey ile bizden 5 kadın, 5 erkek ve çocuklarımız vardı. Konuşurken karşı taraf sürekli alaycı bir tutum takındı. Daha sonra patron ve oğlu eşime ‘Çıkmasaydınız, bana mı sordunuz, hepiniz hainsiniz’ diye bağırmaya başladı. Ben de, ‘Karşınızdaki bir bayan, sesinizi bu kadar yükseltmenize gerek yok, oturmuş konuşuyoruz’ dedim. Bunun üzerine patron, elindeki su kadehini bana fırlattı ve ‘Sen kimsin lan it, bu şekilde konuşuyorsun’ diyerek ağza alınmayacak küfürler ve ağır hakaretlerde bulundu.” 

Gökşen’in eşi merdivenlerden düştü, bağırış çağırışa gelen polisler ise işçileri tartaklayarak olay mahallinden uzaklaştırdılar. Hastane işçilerin aldığı darbı raporladı. Ama asıl, 7 aylık bebek de bu dayak faslından nasibini almıştı. Kadınların üçü de dövülmüştü.

Ya evet beş kadın ve beş erkektiler. Bir de bebek vardı; müzakereye gitmişlerdi.  

Gidin şikayet edin dedi polis onlara. Fakat yapanın yanına kar kaldığını biliyordu işçiler. 8 yıldır Kale Kayış’ta çalışan Turgay Tosun şöyle diyor: “Ben göremiyorum bir tane yasanın işçiden yana olduğunu. Adamın kolu kırılmış, makinanın içinde kalmış. İş güvenliği uzmanı gelmiş işverenin avukatlığını yapıyor. Savcılar gelmiş önlem alacağına arkadaşımızı suçlamaya çalışıyor…”

Makinanın içinde kalmış kolların, kırılmış parmakların, kesilen ayakların, kimyasalla dolmuş ciğerlerin; tüberkülozun, slikozisin, KOAH hastalığının ve daha bilcümlesinin; 12 saat çalışmaya rağmen ödenemeyen kiranın, doyurulamayan çocukların, sosyal hayattan vaz geçtim diyen babanın bir fabrika binasına yerleşmiş hikayesinde, kimsin sorusunun cevabını iki buçuk aydır direnerek veren Kale Kayış işçileri ya ölmeye razı olacağız ya kazanacağız diyor. 

7 aylık bebeği darp edecek kadar gözü dönmüş utanmaza “zannetmesin ki baskıyla bu insanları yıldırırız. Asla. Tam tersine dirençli bir şekilde karşılarında duracağız… Bugüne kadar bunu yapmadığımız için bu şartlarda bu şekilde buralara geldik zaten” diyor işçi. 

‘Sizi burada barındırmamak için bütün servetimi harcayacağım’ demiş karşılığında patron, iadesi kargo ücretine dahil olmayan sözler de etmiş. “Sen kimsin lan it” gibi misal.

Ne diyelim, kopan parmaklar sorsun hesabını.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa