25 Mayıs 2019 20:10

Kravat, döpiyes ve şiddetin felsefesi

Kravat, döpiyes ve şiddetin felsefesi

Fotoğraf: DHA (Arşiv)

PAZAR
Paylaş

Bundan 15-20 sene önceki sokak röportajlarına bakıyorum, eski TV programlarının görüntülerini izliyorum. Bir de gün içinde mahallemden, kendi korunaklı bölgemden uzaklaştığımda insanlara bakıyorum. Artık iyi değiliz. Tepkilerimiz abartılı, tahammülümüz çok düşük. Sürekli tetikte yaşıyoruz. Gün boyu omuzlarımızda bir kazıklanmama yükü, her gün çakallarla dans ediyoruz.

Kiminle konuşsam beli, boynu, omuzları ve başı ağrıyor. Özellikle kadınların. Sanmıyorum herkesinki bilgisayar başında çalışmaktan olsun. Taşıdığımız yükler ortak.

Güvensiz ve korkak uyanıyoruz sabahlara, bir o kadar da belirsiz günlerimiz.

Psikolog değilim ama şiddete maruz kalanların yaşamına benziyor hayatlarımız. Teşhis koymuyorum da benzetiyorum, şiddete maruz kaldığımızı düşünüyorum.

Slovaj Zizek, “Şiddet: Altı Alışılagelmedik Tefekkür” eserinde 3 tür şiddet varsayıyor. Öznel, sistemik ve simgesel.

Öznel dediği şiddetin aklımızda ilk uyanan algısı, birinin dayak yemesi veya öldürülmesi gibi. Sistemik şiddet “ekonomik ve politik sistemlerin pürüzsüz işleyişlerinin sıklıkla yıkıcı sonuçlarıdır” diyor. Sembolik şiddet dediğini ise özetlemek zor. Dili kullanarak, herhangi bir şeyi simgeleştirerek organik bütünlüğü dışına çıkararak şiddeti doğurmak diyebiliriz belki.

Felsefeci Robert Audi ise “Şiddetin Anlamı ve Meşrulaştırılması” üzerine makalesinde farklı 3 başlığa ayırıyor:

“Bir insana veya hayvana karşı, fiziksel saldırı, etkin fiziksel aşağılama ya da aktif fiziksel kavgadır. Veya insana ve hayvana karşı etkin psikolojik aşağılama ya da keskin, onur kırıcı psikolojik saldırıdır. Veya kişisel mülkiyete veya potansiyel mülkiyete oldukça etkin ya da yakıcı, kötü niyetli yok etme veya zarar verme çabasıdır.”

Şiddetin tüm halleriyle fazla içli dışı yaşıyoruz. Bazı kelimeler bir anda korkunç bir anlama bürünebiliyor. Anlamı güzel olan bir kalıbı ya da herhangi bir nesneyi cümle içinde geçirdiğiniz için suçlanmanız durumunda hem Zizek’in simgesel şiddet dediğine hem de Audi’nin psikolojik şiddet tanımına ve dahi sonucu olarak fiziksel şiddete maruz kalabiliyorsunuz.

Örneğin “Her şey çok güzel olacak” dediğiniz için örgütlü ve bölücü bir tavır içinde konumlandırılabilir ve bunun sonucu olarak başınıza geleceklerden endişe duyabilirsiniz. Hedef gösterilerek ilk manasıyla şiddete dahi maruz kalabilirsiniz.

Soğandan bahsederken dolaylı olarak soğanın fiyatındaki artış üzerinden hükümeti yıpratma çabasında olduğunuza kanaat getirilebilir. Yerinde olduğunu düşündüğünüz bir sosyal medya paylaşımını yazan suçlu olmaz da paylaştığınız için siz suçlu bulunabilirsiniz.

Pasaportunuza el konulması bence mülkiyete dayalı şiddete girer. Bir yatırım yaparken, kentsel dönüşüm üzerindeki belirsizlik ve mülkü tamamen kaybetme korkusu ya da restorasyon gerektiren kagir bir yapının bir gece ansızın alevler içinde kalacağı korkusu, krediyi ödeyememe kaygısı da gerek Zizek’in sistemik şiddeti gerekse Audi’nin mülkiyete dayalı şiddeti başlığında incelenebilir.

Öte yandan, günlük hayatımızda sürekli bir tetikte hal var. Taksici yolu uzatacak mı? Manav doğru tartacak mı? Beğendiğimi belli ettim, fiyatı fazla söyleyecek mi? İşe ihtiyacım olduğunu söylemiş bulundum, önerecekleri maaş düşecek mi? Elimdeki birikimi dolar mı yapmalı vadeye mi koymalı?

Her adımda herkes sonuna kadar bizi sömürmeye hazırmış gibi tetikte yaşamak, bir ormanda gece çakallar ulurken her çıtırtıda irkilerek yürümeye benziyor.

İşte o ağrılar, bence bundan.

Bir kafede bile bir fincan kahveyi huzurla söyleyip sakince içemiyoruz. Kesin dandik granül kahveyi bardağa doldurup 10 liradan iteledi bunlar diye düşünmekten.

Akşam komşu kavgasında kurşunlara gelmeyeceğimizin, trafik kavgasında dayak yemeyeceğimizin, sokak hayvanlarını beslemek yüzünden linç edilmeyeceğimizin garantisi yok.

Bunların tamamının şiddete dair tezlerin hâlâ ilk aşaması olduğunu düşünüyorum.

Bir üst seviyeye erdik. “Bir şiddete maruz kaldığımda suçlu ben olurum” hissine sahibiz artık.

Bir şiddet sonucu sevdiğiniz birini kaybettiğinizde, sorumluların ceza almayacağını, ceza almaları konusunda ya da detaylı bir soruşturma konusunda ısrarcı olursanız, ödeyeceğiniz bedel, kaybınızın her gece rüyanıza girerek, hesap sormadın demesinden bile ağır olabiliyor.

Tecavüze uğradığınızda öncelikle bunu hak etmediğinizi ispatlamanız gerekli. Aklınıza sayısız dava hemen geldi değil mi?

Bu hafta tecavüzcüsünü öldüren Nevin Yıldırım’ın müebbedi onaylandı. Tecavüzcüsünden bir bebeği var. İyi hal indirimi alamadı.

Google’a sordum iyi hal indirimini, sadece ilk sayfadaki haberleri aldım:

- Bir eğlence mekanında tanıştığı Elena Carnelia’yı bir otel odasında döverek öldüren İbrahim Timur’un aldığı müebbet hapis cezası kravat taktığı gerekçesiyle 25 yıla düşürüldü.

- Felçli ve görme engelli 70 yaşındaki H.A’ya tecavüz ettiği iddiasıyla 21 yıl hapis istemiyle yargılanan 32 yaşındaki Abdullah T’ye 8 yıl 4 ay hapis cezası verildi. Mahkeme, gerekçeli kararında da olumlu davranışları nedeniyle sanığa iyi hal indirimi uygulandığını açıkladı.

- İzmir’de mahkeme, öğretim görevlisi eski eşini öldürüp cüzdanı ve telefonunu gasbetmekten tutuklanan sanığı müebbet hapse çarptırdı. Ardından “iyi hal” indirimi yapıp cezayı 25 yıla düşürdü. Sanığın 23 sabıkası vardı.

- Alanya’da 15 yaşındaki Alman öğrenciye masaj salonunda tecavüz ettiği öne sürülen işletmeci B.K’ya, ‘reşit olmayanla cinsel ilişki’ suçundan 3 yıl hapis cezası verildi. Sanığın sabıkasız olmasını ve mahkemedeki iyi halini göz önünde bulunduran mahkeme heyeti, cezayı 2 yıl 6 aya indirdi.

- 16 yaşındaki N.B’yi kaçırarak demir sopa ile dövdüğü ve cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla 24 yıl hapis istemiyle yargılanan 22 yaşındaki S.A’nın ‘iyi hal’ nedeniyle 6 ay 7 güne indirilen cezası bir daha suç işlemeyeceğine kanaat getirilerek ertelendi.

Bu iyi hal indirimi hiçbir kadının işine yaramadı, Nevin’in de.

Adalet, tecavüzden doğma bir çocuğa analık yapmanın psikolojik yükünü hiç düşünmemiş. Erkek öldürünce namus cinayeti diye manşet atanların, Nevin’in savunmasındaki “beni bütün köye rezil etti” cümlesi akıllarına gelmemiş.

Bu toplum kadına bir namusu dayatıyor ama kadını gizli özne kılarak. Namusu koruma yetkisini kadından alarak. Tecavüze uğrayan kadının namusu kirletilmiş oluyor da tecavüz edene namussuz diye manşet atılmıyor.

Kadınların kravatı yok. İyi hal indirimine giden yolu kravat açıyor.

Kravat kirlendi. İyi haldeki eşitsizliğin müsebbibi olarak, sistemik şiddetin, iş hayatındaki liyakatsizliğin, her gün birileri kendini yakarak, köprüden atarak yaşamına son verirken ekonomik gidişatın arkasındaki gülen yüzlerim simgesi, benim için şiddetin her türlüsünün bir göstergesi. Zizek’in simgesel şiddet dediği.

Kadın mücadelesinde bir kaydıraktan kayar gibi hızla gerilerken, bir döpiyes kaldı elimizde. Fransızca iki parça anlamına gelen deux-pièces’ten dilimize geçmiş, oysa piyes bir müsamere, bir oyun da demek. Bu oyunda daha çok yer almalıyız. Bu düzen çok erkek, döpiyesleri kuşanıp acilen aktif olarak siyasetin, adaletin, ilimin, bilimin başlarını tutmamız gerek.

Şiddet şiddeti doğurmasın diye, tüm söylemlere bir kadın eliyle dokunmak gerek.

Günlük ve anlam veremediğimiz mutsuzlukların altında yatanlar üzerine düşünmek bizi belki rahatlatır, sebebi bulan çıkışı da bulur diye umarak yazdım.

Düşünmek felsefenin temelidir.  

Şiddetten uzak, felsefeye yakın, kravatsız bir pazar dilerim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa