01 Haziran 2019 00:22

"Çözüm süreci" yeniden başlar mı?

"Çözüm süreci" yeniden başlar mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Açlık grevlerinin 200. gününde bir çözüme kavuşturulmuş olması bir çok yeni soruyu ve tartışmayı da gündeme taşımış oldu. Aslında bir bölümü yeni endişe ve sorunlar olmakla birlikte soruların ve sorunların esası eskidir tabii ki...

Açlık grevleri süreci bunları yeniden belirgin kıldı demek daha doğru olur.

Zira Öcalan’ın 20 yıldır bir adada hapiste tutulmuş olması, tecrit ve diğer sorunların esas kaynağı çözümsüz bırakılan Kürt sorunudur ve böyle kaldıkça süren bu fasit dairede egemenlerin at oynatmaya devam etmesi kaçınılmaz olacaktır.  

Önce 2 Mayıs’ta arkasından 22 Mayıs’ta olmak üzere Öcalan ile yıllar sonra avukatları tarafından iki görüşmenin yapılmış olması açlık grevlerinde çözümün esas anahtarı olmakla birlikte toplumda yeniden bir çözüm, müzakere ve barış süreci umuduna yol açtı. Tecridin gerçekten kalkıp kalmayacağı, Öcalan’ın avukatlarıyla, ailesi ve ayrıca çeşitli heyetlerle görüşüp görüşemeyeceği henüz açıklık kazanmış olmasa da bu tartışmalar sürüyor. Öcalan’ın da son görüşmesinde avukatları aracılığıyla kamuoyuna ifade ettiği gibi, bu alandaki gelişmelerin önümüzdeki 30-40 gün içinde açıklığa kavuşması umulmaktadır.

Ancak Öcalan’ın, sadece avukat ve aile görüşündeki gelişmelere ilişkin bunu söylemediği anlaşılıyor. Çünkü dikkatle okunduğunda, görüşmede bulunan avukatların açıklamaları ve katıldıkları çeşitli platformlarda dile getirdiklerine bakınca Öcalan’ın, bu yeni gelişmeyi bir müzakere süreci olarak görmese de, toplumun göstereceği çaba ile bu kapının açılmasının pekala mümkün olacağı kanaatinde olduğu anlaşılıyor.

Bu beklenti ve yaklaşım yanlış değildir. Ve bu bekleyerek ya da bir yerlere umut besleyerek değil, Türkiye’nin demokratikleşmesinden yana olan tüm kesimlerin çabasıyla olabilecektir.

Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun demokratik çözüm için hiç de küçümsenmeyecek bir toplumsal gücün varlığı kabul edilmekle birlikte, koşulları ve olanakları değerlendirme ve sorunu giderek bir toplumsal çözüm aşamasına ulaştırmak için yol ve yöntem bulma arayışının aynı düzeyde ilerlemediği/ilerletilemediği de bir gerçektir.

AKP’nin ilk yıllarında büründüğü “demokrat” görünüm ve sonrasında gündeme getirdiği “reform” sunumlu paketler ve arkasından gündeme getirilen “çözüm, müzakere ve barış” sürecinin de esas olarak başta Kürt halkı ve Türkiye’nin demokratikleşmesi mücadelesindeki halkların başarısı olduğu unutulmadan söyleyecek olursak; tarihsel derecede önemli olan o süreçte, mecbur kalan AKP’nin çizdiği çerçeve aşılamadı. Esas çözüm gücü olan toplumsal güçler sahaya çıkmadı. Bir halk cephesi, halkların çözüm, müzakere ve barış cephesi oluşturulamadıysa, bunda Kürt hareketi gibi Türkiye’nin tüm demokratik güçleri, emek, barış ve demokrasi bileşik güçleri sorumluluk sahibidir.

Tabii ki CHP de... O süre içinde önemli rol oynayabilecek olan CHP, ne yazık ki sorumluluk almak bir yana olumsuz konumda durdu.

Bugün bu sorun hâlâ çözüm için orta yerdeyken Öcalan ile yeniden görüşme yolunun açılmış olması bir olanağa dönüştürülebilir. Başta açlık grevcileri, hayatını ortaya koyanlar, Kürt halkının mücadelesi ve Türkiye’nin demokrasi güçlerinin çabası bu aşamaya ulaşmada belirleyici olsa da bundan sonrası önemlidir. İzlemek, seyretmek değil, sorumluluk alarak bu gelişmenin barışa evrilmesinin çabasında olmak gerek.

Bugün artık CHP’nin “Çözüm ve müzakere” sürecindeki gibi bir tutum ve tavır içinde olmaması umut edilmektedir. 23 Haziran seçimleri vesilesi ile de olsa CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun bir bölüm Kürt tanınmış ismi ile bir araya geldiği bir toplantıda, eski söylemi olan “Ana dilde eğitim toplumu böler” noktasından “Bütün yurttaşlarımızın kendi dillerini öğrenmeleri ve yazabilmeleri haklı bir taleptir” ifadesine ulaşması ve yine  “Tartışmalar şeffaf yapılmalı” demesi içi doldurulmayı beklemektedir. Kılıçdaroğlu’nun bu söylemini ilerletmesi, CHP’nin Kürt sorununda eşit haklara dayalı demokratik çözümde sorumluluk alması toplumu rahatlatacaktır. İçine girilen bu sürecin büyümesi ve demokratikleşme hareketinin büyümesine katkı da ancak böyle olabilir.

CHP’nin gerçekten sosyal demokrat bir parti olup olmayacağının esas kriteri Kürt sorunu karşısında göstereceği tutum olacaktır.

Türkiye halklarının, işçi ve emekçilerin Kürt sorununda barışçı çözüm için devletin şoven propagandasının esiri olmadan, AKP’nin manevralarına kanmadan güçlerini birleştirmeleri için bugün daha uygun koşullar mevcuttur ve partileri adım atmaya zorlayacak olan esas güç de buradadır.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa