Ahmed Arif, adı yeter!
Fotoğraf: Envato
Bugün 2 Haziran...
1991’de yitirdiğimiz büyük şair Ahmed Arif’in de ölüm yıldönümü.
28 yıl geçmiş üzerinden...
Bir tek kitap bıraktı ardından: ‘Hasretinden prangalar eskittim’
Adı yeter!
Çok şey söylenebilir şiiri hakkında...
Gerekir mi?
Herbiri dimdik kaya gibi dizeler, şiirler...
Eğilip bükülmeyen bir gerçeklik aşkı.
Hamasetten uzak yalın bir ‘yürek işçiliği’...
“Namus işçiliği...”
“Dağların kuytuluk bir boğazında” vurulmuş ve çoktan unutulmuş otuz üç yoksul Kürt nasıl yazılırdı ki başka?
“Yangınlar,
Kahpe fakları,
Korku çığları
Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
Suyu zehir bıçaklar...” nasıl yazılabilirdi?
Bedeli işkence, polis takipleri ve mapusluk olan şiirler, “namus işçiliği” ister elbet.
***
“Beşikler vermişim Nuh’a
Salıncaklar, hamaklar
Havva anan dünkü çocuk sayılır
Anadoluyum ben
Tanıyor musun?...” diye sormak, bu toprakların efendilerine...
Tarih dersi vermek:
“Ne İskender takmışım, ne şah ne sultan, göçüp gitmişler, gölgesiz!” dizeleri, bugünün muktedirlerinin hikâyesini de anlatmaktadır.
Cürmünüz yetmez bizim derinliğimize ulaşmaya; tarihin o muhteşem yolculuğunda ‘an’lık bir rolünüz var sonuçta, bir solukluk, geçip gideceksiniz iz bırakmadan...
***
“Akşam erken iner mahpushaneye
Ejderha olsan kâr etmez
Ne kavgada ustalığın
Ne de çatal yürek civan oluşun
Kâr etmez, inceden içine dolan
Alıp götüren hasrete...”
Mapushanede “yedi kol demirin” indiği “yedi kapı” arkasında hasretle yansa da “yürek işçisi”, umut hep vardır, karanfil kokmaktadır cigarası...
Çünkü “dışarda delikanlı bir bahar” vardır...
“Dağlarına bahar gelmiş(tir) memleketimin”...
***
Zaman bazı insanlara bir tür ‘sonsuzluk’ hali bahşeder.
Hayata anlam kattıkları, güzelleştirdikleri için...
Ahmed Arif de bu soydandır...
‘Ölümsüzler’ soyundan...
“Seni bağırabilsem seni
Dipsiz kuyulara
Akan yıldıza
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
düşmüş bir kibrit çöpüne...”
Ahmed Arif’in o “kibrit çöpüne” bile duyurmaya çalıştığı ‘söz’den ölesiye korkan bir karanlık ‘an’ın ortasındayız hâlâ...
Ama ‘an’dır sonuçta, geçer...
Şahlar, sultanlar nasıl geçip gittiyse, gölgesiz...
“Ben büyük değilim, halkımın sıradan, gariban bir ozanıyım” diyen büyük bir şair kalır, ışıldayan dizeleriyle...
Kaya gibi dimdik...
- 1 Mayıs, 10 Not 05 Mayıs 2024 04:46
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16