3 Haziran 2019

AKP inandırıcılığını yitirmiştir ve çaresizdir!

Emekçilerin içinden yapılan haberlerden, kamuoyu araştırmalarından, AKP sözcülerinin birbirini tutmayan açıklamalarından, havuz medyasındaki yazarlar arasındaki tartışmalardan anlıyoruz ki AKP’ye oy verenlerin kafası çok karışık!

Buna, “Beka” ve “Cumhur İttifakı” iddiaları terk edilerek, “Türkiye ittifakı” ve “hepimiz aynı gemideyiz”e gelinen ama gerekçesi açıklanmayan büyük U dönüşü ve MHP’nin içine sürüklendiği derin sessizlik de eklenince AKP’ye samimi kaygılarla oy vermiş vatandaşların kafasında, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, israf, yalancılık, adaletsizlik, din istismarcılığı, halka tepeden bakma,... gibi sorunların depreştirdiği sorular büyüyor.

BİNALİ YILDIRIM’IN GERÇEĞE EN YAKIN İTİRAFI

Bu tablonun özetini geçtiğimiz günlerde Fox’taki “Çalar Saat” programında  Binali Yıldırım söyledi: “Ben kendimi ifade edemiyorum. Sesimi duyuramıyorum!”

Bu sözler herhalde Binali Yıldırım’ın 31 Mart seçimi öncesi ve sonrasında söylediği gerçeğe en yakın şeydir.

Medyanın yüzde 90-95’ini “havuz medyası”na katmış, “muhalif” medyayı ekonomiden yargıya çok yönlü olarak kuşatmaya almış bir güç odağının sözcüsünün (İBB başkan adayının) “Ben sesimi duyuramıyorum” diye feryat etmesi, elbette gerçeğin itirafıdır!

Bu “itiraf” Yıldırım’ın şikayeti gibi görünse de gerçekte Erdoğan başta olmak üzere AKP propagandasının da itirafıdır!

Ancak bu en doğru itiraf içindeki gerçeği bulmak için küçük bir düzeltme yapmak gerekir. Çünkü burada sorun Yıldırım’ın ve öteki AKP sözcülerinin seslerini duyuramaması değildir.

Bu kadar büyük medya gücü ve devlet olanaklarının böylesi pervasız kullanıldığı bir süreçte iktidarın sesini duyuramaması söz konusu değildir. Burada esas sorun, söyleyenlerin halk tarafından inandırıcı bulunmamasıdır!

YALANA DAYALI PROPAGANDA İNANDIRICILIĞINI YİTİRDİ!

Olup bitene bakıldığında bunun iki başlıca nedeninin olduğu görülüyor:

1-) AKP propagandası yalanlar üstüne kurulmuştur ve ‘provokatif’tir: İstanbul seçiminin yenilenmesinin gündeme getirildiği, 1 Nisan’dan beri, Erdoğan ve Yıldırım’ın motive ettiği AKP propagandası; “31 Mart seçiminin mağduru biziz. Oylarımız çalındı”, “AKP’ye oy vermeyenler cennete gidemez”,...gibi kör gözüm parmağına kuyruklu yalanlar üstünden sürdürülüyor. Bu propagandanın dayanağı ise “Hiçbir şey olmadıysa da mutlaka bir şeyler oldu”(A. İhsan Yavuz), “İstanbul seçimini Yunanlar kazandı” (AKP’nin Esenler Belediye Başkanı), “Trabzonlular üzerinden oyun oynanıyor. Trabzonluların İstanbul'daki sayısı, nüfusu, etkinliği fazladır, bunun içindir ki rakibimizi de bir Trabzonlu aday olarak karşımıza çıkarttılar” (Ulaştırma Bakanı M.C. Turan), “Burasını Konstantinopol yapmak istiyorlar” (Erdoğan)...gibi, bugüne kadar AKP’ye oy veren vatandaşların bir bölümü de dahil her vatandaşın, “Bu adamlar ne diyor, ne demek istiyor” diye şaşkınlıkla karşıladığı “provokatif niteliği yüksek” bir propaganda yürütülüyor.

2-) AKP inandırıcılığını yitirmiş bir parti haline gelmiştir: Bir zamanlar halkın önemli bir kesimi AKP’nin yalanlarına inanıyordu. Bakan Albayrak, bu durumu “Mars’a dört şeritli yol yaptık desek bize inanan bir kitle var” diye tarif ediyordu. Ama AKP’ye böyle inananların sayısının bugün, hatta epeyce bir zamandan beri, hızla erdiği ve bugün büyük kentleri kazanamayacak bir seviyeye gerilediği açıkça görülmektedir. Bu yüzden de onca medya gücüne, Goebbels’çi yöntemlerin ustaca kullanılmasına karşın halk AKP’ye inanmamaktadır. Üstelik bu inanmama, sadece yalanlara değil, “AKP 2x2=4 dediğinde” bile, artık halkın eskisine göre çok daha büyük kesimi, “Bunlar böyle diyorsa bu hesapta bir hile vardır” diye düşünmektedir. Üstelik bunun AKP’ye oy veren emekçiler arasında da giderek büyüyen bir eğilim olduğunu gösteren işaretler hızla çoğalmaktadır.

AKP SADECE İNANDIRICILIĞINI YİTİRMEMİŞTİR, ÇARESİZDİR DE!

Bu yüzden de Binali Yıldırım’ın “Ben sesimi duyuramıyorum, onun için de ‘Oylarımız çalındı’ gibi provokatif iddialar öne sürmek zorunda kalıyorum” mealinde şeyler söylemesi de AKP’nin inandırıcılığının kalmadığının itirafı olduğu kadar “çaresizliği”nin de itirafıdır.

Nitekim AKP, Cumhur İttifakı’nın varlık gerekçesi olarak öne sürdüğü nedenlerin önemli bir bölümünü bir yana bıraksa da kendisini “beka sorunu”na mahkum eden MHP’yi terk edememektedir. Hatta söz konusu İstanbul seçimi olduğunda MHP’yi sahaya sürmenin faturasının farkında olduğu için “Bahçeli’nin İstanbul’a mitili atmasını” istememektedir. Dahası MHP’siz AKP, Mecliste de azınlığa düşmektedir.

Kısacası AKP, bugün gelip dayandığı yerde, sadece dış politika ve ekonomide değil siyasette de kolayca aşamayacağı bir sıkışmışlık içindedir. Ve kısa dönemde bu sorunlar karşısında da “çaresiz”dir!

Bu köşeden son aylarda sıkça belirtildiği gibi, “yalan”ın “gerçek” tarafından köşeye sıkıştırıldığı bir dönemden geçtiğimize dair işaretler çoğalmaktadır.

Bu yüzden de ekonomik ve siyasi gerçekleri açıklamaya kesintisiz biçimde devam etmek, yalanı sıkıştığı köşede boğmak, sadece 23 Haziran seçiminin kazanılması için değil, seçimden sonra da bütün şiddetiyle sürecek olan “tek adam tek parti yönetimi”ne karşı mücadelenin, laik ve demokratik Türkiye mücadelesinin de en önemli dayanağı olacaktır.

Evrensel'i Takip Et