06 Haziran 2019 23:29

Krizde durum ne?

Krizde durum ne?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ülke ekonomik krizin neresinde? Krizden çıkış L şeklinde mi, V şeklinde mi, yoksa U şeklinde mi olacak? Sakın gidişat W’ye doğru olmasın? Krizde dibe vurulup vurulmadığı, krizden çıkışın nasıl olacağı tartışmaları ekonomistleri ve ekonomi ile yakından ilgilenenleri son günlerde epeyce meşgul eden bir konu. Vatandaş ise zaten yanıyor.

Kuşkusuz krizler sürekli değildir ve bir nokta da krizden çıkış olacaktır. Ancak yıkılan yıkılmış, göçen göçmüş olacak, bazı sermayeler diğerleri tarafından yutulmuş olacak, böylece bir “denge” kurulacak, bu arada ülke ekonomisi genel olarak küçülecektir. Krizin işçi ve emekçi yığınlar üzerindeki etkisi ise büyüyen işsizlik, enflasyonla birlikte artan pahalılık, ücretlerin düşmesi, yoksulluğun derinleşmesi ve yaygınlaşması, çalışma ve yaşam koşullarının daha da kötüleşmesi biçiminde görülmektedir.

Bugün krizden çıkış belirtileri görülmekte midir? Ekonomiye ilişkin son gelen rakamlar küçülmenin yüzde 2,6’yı bulduğunu göstermektedir. İktidar ve iktidar yanlısı ekonomistlere göre bu çeyrekte bir önceki çeyreğe göre -mevsimsel ve takvim endeksinden arındırıldığında - ekonomi yüzde 1,3 büyümüş! Ama ekonominin gerçekleri masal anlatılarak, istatistiklerle oynanarak bir yere varılamayacağını açıkça gösteriyor.

Bir ekonominin yakın gelecekte nereye doğru ilerleyeceğini gösteren en önemli veri kuşkusuz sabit sermaye yatırımlarıdır. İstatistikler 2018’in ikinci yarısından başlayarak, mevsimsel etkilerden arındırılmış sabit sermaye yatırım harcamaları hacim endeksinin 228,7 değerinden 203,5 gerilediğini göstermektedir. Yani ülkenin sabit sermaye stoku -üretim araçları, makineler vb - hızla erimektedir. Bu durum krizden “hızlı ve güçlü” bir çıkışın hayal olduğunu göstermektedir.

Üretim daralmaktadır çünkü Türkiye kapitalizminin neredeyse son 30 yılına damga vuran ara malları, yarı mamul mallar ithal ederek -doların ucuz olduğu dönemde- üretim yapmak, doların olağanüstü yükselişi ile artık olanaklı olmamaktadır. Yüksek borçluluk dolara değer kazandırmakta, dolar değer kazandıkça borçlar artmaktadır. Yani bir kar topu gibi yuvarlandıkça büyüyen bir etki söz konusudur.

Gerçek durum böyle olduğu için her kriz döneminde bir süreliğine dış ticaret açığı ithalatın gerilemesinden -geriliyor çünkü dolar bulmak büyük sorun olmaya başladı- dolayı düşmekte, fazlaya bile geçmektedir. Eldeki stoklarla üretim yapılmakta, bir süre sonra da bu durum bitmektedir. Ama bu diğer taraftan da eldeki sabit sermayenin tüketilmesi demektir! Şimdilerde yaşanan da budur. Bu nedenle işsizlikte cumhuriyet tarihinin rekoru kırılmakta, işsiz sayısı 8 milyonu geçmektedir.

ISO 500 -en büyük 500 şirket- araştırmasında bu şirketlerin sermaye yapılarında ortalama borç payının neredeyse yüzde 60’ı bulduğu tespit edilmektedir. Kısacası özel sektör aşırı borçluluk durumuyla yüz yüzedir ve bazı ekonomistlerin tespitiyle “zombi” şirketler durumuna doğru hızla ilerlemektedirler. Bu durumun dışa vurumlarından birisi konkordato ilanların artmasıydı. Bütün bu göstergeler krizin sadece derinliğini değil, bu üretim yapısıyla yol alınamayacağını da açıklıkla göstermektedir.

Ayrıca şu veri de çarpıcıdır; toplam mevduatlar içinde döviz mevduatlarının oranı yüzde 55’e ulaşmış durumdadır. Yani milli paraya güven yerlerde sürünmektedir. Peki bu durum ülkenin neredeyse ikili bir para sistemine doğru gitmekte olunduğunu göstermemekte midir? “Millilik, yerlilik” demagojileri ile varılan yer burasıdır ve şimdi ülke ülke dolaşılarak para dilenilmekte, yapılan borçlara fahiş faizler verilmektedir. Ülke adeta yeni bir kapitülasyon sistemine doğru sürüklenmektedir.

Krizin tüm yükü işçi ve emekçi halkın sırtına yıkılmakta, bu arada ülke de iflasa sürüklenmektedir. Kuşkusuz bu yaşananlar emekçi halkın kaderi değildir. Krizin tüm yükünü yönetici egemen sınıfların sırtına yıkmanın tek yolu ise genel, birleşik bir mücadeleden geçmektedir. “Fedakarlık, aynı gemideyiz” demagojilerinin yerle bir olduğu bir dönem yaşanmaktadır. Eğer ülke bağımsız, onurlu, demokratik bir ülke olacaksa, bunun tek yolunun, halk kitlelerinin kendi kaderlerini kendi ellerine almaya doğru hareketlenmelerinden geçtiği her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa