‘Kontrolsüz güç…’, hâlâ mı?
Fotoğraf: Envato
X-Men serisi, “Chappie”, “Deadpool”, “Logan”, “Doğu Ekspresinde Cinayet” gibi kalburüstü filmlerin yapım ve senaryo koltuğuna oturduğunda insanlara nasıl bir özgüven geliyor acaba? Bu soruyu sormak zorundayız çünkü bu haftanın öne çıkan filmi “X-Men: Dark Phoenix”in yönetmen ve senaristi Simon Kinberg bizi buna zorluyor.
Uzunca bir süredir “X-Men” evreninin içinde olan Kinberg’in filmin parçası olmasında bir sorun yok ama daha önce bir bölümlük dizi deneyimi dışında yönetmenlik meziyeti olmayan birisinin özgüvenine hayran kalmamak elde değil. “X-Men: Dark Phoenix”in senaryoyla ilgili sıkıntılarına ayrıca geliriz ama serinin görsel dünyasını altüst edip, kendince bir “Avengers” estetiği yaratmaktaki ısrarının seyir zevki açısından can sıkıcı sonuçları olduğunu belirtmeden geçmeyelim.
Artık kendi başına bir sinema endüstrisi haline gelen Marvel, vizyona çıkardığı filmler ilgi gördükçe onların evrenlerini genişleterek yeni hikayeler yaratmakta oldukça mahir. Ancak, bu evrenleri büyütme taktiği ilk başlarda ilgi çekici olsa da süreç ilerledikçe hem hikaye hem de görsel doyum açısından sıkıntılar ortaya çıkıyor. “X-Men” serisi de ana ve yan hikayeleriyle birlikte benzer bir sıkıntıdan mustarip. Serinin ana karakterlerinden birisi için çekilen “Logan” evreni daraltıp küçülttüğü için beğeni kazanırken “Dark Phoenix” altından kalkamayacağı bir genleşmeden mustarip gibi görünüyor. Aslında hikaye, orijinal aksına sadık kaldığı sürece daha cazip olmaya devam ediyor. “Logan”, seyircinin bağ kurduğu karakterlerden birisinin son demlerine dair bir anlatıya sahipti. “X-Men” evreni, mutantlarla-insanlar arasındaki var olma/ kabul görme çatışmasını “dünyanın bize ihtiyacı var” noktasına taşıyıp, bu karakterlere “süper kahraman” muamelesi yapmaya başladıkça işin tadı da kaçmış görünüyor. Çünkü ‘süper kahraman’ mitleriyle kurmadığınız bir evreni, bünyesine ters bir alana zorla sokmaya çalışıyorsunuz demektir bu.
Serinin bir önceki filmi “X-Men: Apocalypse”te mutant evrenine dahil oluşuna tanık olduğumuz Jean Grey karakteri üzerine inşa ediliyor “Dark Phoenix”. Sahip olduğu güçleri kontrol edemediği için anne ve babasının ölümüne neden olan çocuk yaştaki Jean Grey, mutant okulunun yöneticisi Charles Xavier tarafından sahipleniliyor. Aradan yıllar geçiyor. “X-Men”in dünyayı kurtarma timine dahil olan Jean, uzayda gerçekleştirilen bir kurtarma operasyonu sırasında tanımlanamayan bir enerjiye maruz kalıyor. Bu enerji onun bastırdığı anılarını açığa çıkardığı gibi, gücünü de kontrol edilemez hale getiriyor. Ancak Jean’ın sahip olduğu bu güç öylesine büyük ki, kimsenin tek başına mücadele etmesinin olanağı da yok.
Öncelikle ‘süper güçlere sahip’ kahramanların ‘kimlik sorgulama’ ve ‘karanlık tarafa savrulma’ konseptinin çok eski olduğunu söylemeden geçmeyelim. 2000’li yıllar boyunca Örümcek Adam, Batman, Süpermen gibi birçok süper kahramanın (biraz da 11 Eylül saldırılarının yarattığı atmosfer gereği) geçmişine doğru yolculuk yapıp kendisini inşa ettiği, bunu yaparken de ‘gücün karanlık tarafı’na savrulduğuna şahitlik etmiştik. Dolayısıyla Jean’in hikayesinin bu anlamda biraz geç kalmış olduğunu söylemeden geçmeyelim.
Öte yandan son on beş yıl boyunca bu tür filmlerdeki ‘kötü’ karakterin motivasyonlarının da belirgin ve seyirciyi ikna edici bir noktaya geldiğine söylemek mümkün. “Dark Phoenix”in kötü karakterlerinin “çünkü sizi öldüreceğiz” dışında bir motivasyonunun olmaması hem ciddi ikna edicilik sorunları yaratıyor hem de bugünün ana akım sinemasında bile karşılığı olmayan ‘karikatür kötü’ tiplemesinin ortaya çıkmasına neden oluyor. Buna bir de Charles Xavier’in ekibi tarafından bencillikle suçlanması ve bir türlü derinlik kazanmayan sorgulamalarının işlevsizliği eklenince elimizde kalan kuvveti kendinden menkul genç bir kadının savruluşları oluyor.
Oldukça iyi bir oyuncu topluluğu bir araya gelmiş olmasına rağmen James McAvoy, Michael Fassbender ve Jennifer Lawrence’ın “bitse de gitsek” kıvamındaki oyunlarını da filmin eksi hanesine yazmak lazım. Yanlış anlaşılmasın her üçü de filmde iyiler ama üzerlerindeki bıkkınlık hissinin de seyirciye geçtiğini söylemeden geçmeyelim. Haydi bir de buna bir de Jean Grey’i canlandıran Sophie Turner’un “iki çocuk annesi banliyö kadını” şeklinde giydirilmesinin uyumsuzluğunu da ekleyelim ve liste tam olsun.
“Dark Phoenix”, serinin onca filmi arasında en kötüsü müdür bir şey zorlamak zor ama en kötülerinden birisi olarak kayıtlara geçeceği kesin.
X-MEN: DARK PHOENİX
YÖNETMEN: Simon Kinberg
OYUNCULAR: James McAvoy, Michael Fassbender, Jennifer Lawrence, Nicholas Hoult, Sophie Turner, Tye Sheridan, Alexandra Shipp, Evan Peters, Jessica Chastain
YAPIM: 2019 ABD
SÜRE: 113 dk.
- Zamanı eğip bükmenin şehveti 21 Aralık 2024 04:15
- Uçucu bir peri masalı 02 Kasım 2024 04:15
- Altın Koza ve kronik festival problemleri 05 Ekim 2024 04:30
- Dibini görmeyen... 31 Ağustos 2024 04:25
- Silahlı kuvvetler sermayeye hükmetmeye yelteniyor! 10 Ağustos 2024 04:50
- ‘The Boys’ evreni nasıl kuruldu? 03 Ağustos 2024 04:15
- Roma’nın gurbet kuşları! 27 Temmuz 2024 04:25
- En güzeli uzaktan sevmek belki… 20 Temmuz 2024 04:42
- Analardır, adam eden adamı! 13 Temmuz 2024 04:40
- Amerika kimin rüyası? 06 Temmuz 2024 04:46
- Türkiye’nin film festivali rejimi 11 Mayıs 2024 04:15
- Müslüm’ün yapımcısından: Amy Winehouse! 04 Mayıs 2024 04:37