08 Haziran 2019 00:40

‘Yallah Kürdistan’dan ‘valla Kürdistan’a!

‘Yallah Kürdistan’dan ‘valla Kürdistan’a!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

31 Mart yerel seçimlerinin en çok akılda kalan yanlarından biri de bu seçimleri bir referandum olarak gören tek adam ittifakının milliyetçi oyları yedeklemek için HDP ve Kürt karşıtı söylemleri öne çıkarmasıydı. Seçim yerel olmasına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimde kendisi adaymış gibi onlarca il ve ilçede mitingler düzenledi ve bu mitinglerde başta Demirtaş olmak üzere HDP’lilerin Kürt sorunu ile ilgili açıklamalarını dinletip yuhalattı. Erdoğan’ın, İmamoğlu’nun memleketi Trabzon’daki mitingde söylediği "Bizde Kürdistan diye bir bölge yok. Çok seviyorsan Irak’ın kuzeyinde Kürdistan var. Yallah oraya, git Kürdistan’a. Sizin bu ülkede yeriniz yok." sözleri bu politikanın özeti gibiydi. 

Tek adam rejimi ve "Cumhur İttifakı’nın yerel seçimlerden zayıflayarak çıktığı malum. Öte yandan İstanbul seçimlerinin tekrarlatılmasının bu zayıflamayı durdurmak için dayatıldığı da biliniyor. Yine Kürt oylarının bu seçimlerde kilit bir önem taşıdığını herkes görüyor ve söylüyor.

Hal buyken 31 Mart seçimleri gibi bir yerel seçimden çok referandum özelliği kazanan 23 Haziran İstanbul seçimleri öncesinde AKP adayı Binali Yıldırım, Diyarbakır’a bir ‘sefer’ düzenledi. Belli ki birileri Yıldırım’ın kulağına Kürtleri etkilemek için bütün Kürtler için özel bir anlamı ve önemi olan Diyarbakır’dan mesajlar vermesinin iyi olacağını fısıldamış. Böylece AKP’nin adayı da Türk siyasetçilerin Kürt sorunu ve Kürtlerle ilgili mesajlarını Diyarbakır’dan vermesi geleneğini sürdürmüş oldu. 

Ne dedi Yıldırım Diyarbakır’da?

"Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni toplayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün davet ettiği millet temsilcilerinin arasında Kürdistan mebusu da vardı" dedi.

Burjuva siyasetteki ikiyüzlülüğü, çıkarcılığı en iyi ifade eden sözlerden biri de Süleyman Demirel’in "Dün dündür, bugün bugündür" sözüdür. 

İşte dün milliyetçi oyları yedeklemek için Trabzon’da "yallah Kürdistan’a" diyenler şimdi Kürt oylarını kazanmak için Diyarbakır’da "valla Kürdistan" diyor.

İşine gelince ilk TBMM’de "Kürdistan mebusları" olduğunu hatırlayan Yıldırım’ın yanında da Mehdi Eker vardı. Hani zamanında KCK adı altında yapılan operasyonlarda Kürt siyasetçilerin sıra halinde kelepçelendiği görüntülere tepki gösterenlere "JİTEM onları öldürüyordu. Kelepçeye şükretsinler" diyen Mehdi Eker!

İstanbul seçimleri öncesinde oldukça sıkışan iktidarın Kürt seçmenleri etkilemek için attığı, atmak zorunda kaldığı adımlardan biri de Öcalan’a yönelik görüş yasağının kaldırılmasıydı. Öcalan’a yönelik hukuk dışı tecrit uygulamasının kaldırılmasının arkasındaki hesap ve gelişmeleri daha önce bu köşeden farklı boyutlarıyla değerlendirmeye çalıştığımız için o kısmını atlayarak söyleyelim. Ancak iktidarın Kürt seçmene seslenebilmesi için öncelikle Leyla Güven’in ve binlerce tutuklunun kritik bir noktaya ulaşan ve yine dışarıda annelerin eylemleri ve bu eylemlere polis müdahalesiyle gerilimin oldukça tırmanmasına yol açan açlık grevlerinin sona erdirilmesi gerekiyordu.

Binali Yıldırım’ın Diyarbakır’a geldiği gün kaldığı hastanede ziyaret ettiğimiz DTK Eş Başkanı ve HDP Milletvekili Leyla Güven, Yıldırım’ın sözlerini tebessüm ederek dinlerken "Kürdistan" söylemini HDP seçmeninden çok AKP’ye küsen muhafazakâr Kürt seçmeni etkilemeye yönelik bir adım olarak değerlendirdi.

Bu arada Güven’in kendisi de tutuklu bir milletvekili iken CHP’nin sadece Enis Berberoğlu’nu hatırlaması/hatırlatması ve 200 gün süren açlık grevi boyunca CHP’nin bu eyleme ve talebine karşı sessizliğini sürdürmesi (Güven’i sadece Sezgin Tanrıkulu ziyaret etti) nedeniyle tepkili olduğunu ama 23 Haziran’da Kürtlerin ve demokrasi güçlerinin AKP’ye kaybettirmesinin 31 Mart seçimlerinden daha fazla önem kazandığını söylediğini de ekleyelim.

Peki, bunca ikiyüzlülüğe rağmen iktidarın muhafazakâr Kürt seçmeni etkileme şansı var mı?

Bu konuda iktidarın işini en çok kolaylaştıranların "Kürt" ve "Kürdistan" adının geçtiği her yerde 'kabristan’dan ve öldürmekten söz eden ulusalcı-milliyetçi çevreler olduğunu söyleyelim. Bu kafatasçı zihniyet maalesef muhafazakâr-dindar Kürt seçmenlerin bir kısmında AKP’nin "ehveni şer" olarak görülmesini sağlıyor. Çünkü AKP’nin, Kürtlerin Kürt sorununun çözümü konusundaki beklentilerini istismar etmesini engellemenin yolu Kürtlere saldırmak değil; bu istismarı boşa çıkartacak şekilde Kürt sorununun demokratik-barışçıl çözümünü tutarlı bir şekilde savunmaktır. Bu noktada CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun geçmiş günlerde Kürtçe eğitim ve eşit yurttaşlık konusunda yaptığı açıklamalar olumludur ancak önemli olan bu açıklamaların gereği olan bir demokratik bir tutumun geliştirilmesidir.

Şurası kesindir: Dün "yallah Kürdistan’a", bugün İmamoğlu’na yönelik "Pontus" söylemleri üzerinden toplumu kamplaştırıp ırkçı-milliyetçi çevreleri yedeklemek isteyenler bu ülkeye ne barış, ne de huzur getirebilir. Fakat bu gerici-baskıcı rejimin gerçek alternatifi, onun farklı bir tezahüründen başka bir şey olmayan ‘tek’çilik değil, ancak Kürtlerin eşitlik talebini de kapsayacak demokratik bir ittifak olabilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa