17 Haziran 2019 23:55

Tartışmanın tek kazananı masadaki saat

Tartışmanın tek kazananı masadaki saat

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bizde yıllardan sonra ilk kez olduğundan ve altında bir çapanoğlu arandığından beklenti yüksekti, ancak dünyada genel olarak televizyon tartışmalarından olumlu izlenim edinenlerin sayısı pek yüksek değil. Düşünün meclis görüşmeleri bile keyifle izlenebilen İngiltere’de 2017’de The Telegraph yazarı Jane Merrick “artık bu manasız ve yorucu tartışmalara bir son verilmeli.” demişti. Nitekim Haziran 2017’de yapılan seçimler öncesi canlı tartışmayı 3,5 milyon kişi izlerken, 8,4 milyonun tercihi Britan’s Got Talent (Yetenek Sizsiniz’in Britanya versiyonu) olmuştu. Ukrayna’da devlet başkanlığı seçimlerini kazanan, kameralara alışkın hatta televizyonda başkanı canlandıran Volodymyr Zelensky bile seçim öncesi tartışmaya çıkmamış rakibi Petro Poroshenko’nun tek adam gösterisine aldırmamıştı. Seçim tartışmalarının ana vatanı Amerika Birleşik Devletleri’nde Demokratlar Trump yanlısı yayın politikası nedeniyle 2020 seçimlerinde Fox News’te yayınlanacak tartışmaya katılmayacaklarını ilan ettiler. Kısacası bu tartışmalar, halkın bilgi edinme ihtiyacını karşılamadıkları gibi pek çok yerde televizyonları reyting açısından bile tatmin etmiyor.

Tüm bu nedenlerle dün akşam pek çok kanalın canlı yayınladığı Ekrem İmamoğlu Binali Yıldırım tartışmasının sıkıcı bulunması gayet normal. Üstelik buna bir de programın anketi andıran formatı eklendiğinde dün gecenin tek galibinin masadaki saat olduğunu söylesek tuhaf olmaz sanırım, en çok o izlendi, polemik sık sık onun üzerinden döndü.

Bir hafta öncesinden başlayan tahminler, sosyal medya üzerinde yayılan videolar, hashtag hazırlıkları bu tartışmanın en azından kararsız seçmen tercihlerini değiştireceği üzerindeydi. En merak edilen Ekrem İmamoğlu’nun soğukkanlılığını koruyup koruyamayacağı ve Binali Yıldırım’ın, biraz da Erdoğan’ın sözlerinden kuşkuya düşülerek, bir sürpriz yapıp yapmayacağıydı. Binali Yıldırım rakibinin sık sık sözünü keserek, kimi zaman provokatif sözcük tercihleriyle İmamoğlu’nu kızdırmayı denedi, ancak başarılı olamadı. Yıldırım, moderatör önerileriyle başından beri bu tartışmayı kendisini mağdur gösterecek bir ortamda yapmayı arzulamaktaydı, fakat İsmail Küçükkaya buna izin vermedi. İmamoğlu da sık sık Küçükkaya’ya soru ve süre konusunda itiraz ederek bu taktiği geri püskürttü. Küçükkaya programın sonunda her iki konuğundan moderasyonunu beğendikleri teyidini alarak gelecek eleştiriler için kendisini korumaya aldı.

Esas tartışma beklendiği üzere sosyal medyada döndü. Her iki adayın taraftarları bir yandan cümle cümle söylenenleri tekrar edip, tezahürat yaparken diğer yandan karşı tarafı yalanlamaya girişti. İmamoğlu taraftarları Binali Yıldırım’ın İzmir'de Türkçe Olimpiyatları'nda Fethullah Gülen'e "Hocaefendi" şeklinde seslendiği videoyu ve Gülen'in kardeşi Hasbi Nidai Gülen'in cenazesindeki fotoğrafı paylaşırken, Yıldırım taraftarları İmamoğlu'nun seçim gecesi oy sayımına ilişkin konuşmalarını yayınlıyordu. Görebildiğim kadarıyla ne doğrulama siteleri ne de gazeteciler yayın esnasında doğrulama işine girişmediler.

Peki biz bu tartışmadan yeni ne öğrendik? Adaylar vaatlerini basın toplantılarında ve tek başlarına konuk oldukları programlarda zaten anlatmışlardı. İmamoğlu’nu davet etmeyen iktidar medyası istemeden ona da söz hakkı tanımış oldu, yalanlamak üzere yorumcuları da stüdyoda hazır ederek elbette. Bunu bildiği için olsa gerek İmamoğlu, içkisiz belediye tesisleri, kadın-erkek ayrı havuz saatleri gibi AKP seçmeninin gönlünü hoş tutacak vaatlerde bulundu. Yıldırım, taban genişletme hamlesi olarak, sorun çıkaran Suriyelileri “kulağından tutup yollama” sözü verdi. Yolladığı yerin Kürtlerden boşaltılan Afrin ve Fırat’ın doğusu olması Kürt sosyal medya kullanıcılarının epey tepkisini çekti. 

İmamoğlu oldukça iyi hazırlanmış, kamerada nereye bakacağı, rakibi konuşurken neler yapacağı konusuna çalışmıştı. Böylece Yıldırım gibi rakibi konuşurken dudaklarını ısırarak endişeli bir görüntü vermedi.  Yıldırım, süre ilerledikçe daha sakin hatta kimi zaman isteksizliğe yorulabilecek bir ses tonuyla “hallederiz” teminatı veren babacan rolüne geri döndü. Yıldırım’ın “yalan” dediği iddialar karşısında Sayıştay raporunu okumadığı itirafı sosyal medya tabiriyle yediği en temiz goldü. Bu ayrıca eğer karşılıklı konuşabilseler ve soruların devamı gelebilse çok daha bilgilendirici bir tartışma izleyebileceğimizin en net kanıtıydı.

Tek moderatörlü, süre kısıtlı bu tartışmada soruların bir kısmı “varsayalım”la başlıyordu. En dikkat çekicisi elbette “varsayalım ben Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti aşığı bir vatandaşım.” cümlesi oldu ki içinde birden fazla ayrımcılık içeriyordu. Kürt kökenli diye bir şey olmadığı gibi hiç kimsenin de ülkeye aşık olmak gibi bir zorunluluğu yok. "Kadın duygusunu ve ruhunu herhangi bir kadından daha fazla yansıttığı"nı söyleyen İsmail Küçükkaya kadınlarla ilgili sorusunun arkasına kreş vaadini de ekleyince bunun bir sanrı olduğu net şekilde görüldü, umarım bir daha bu denli iddialı laflar etmez. Zira moderatör bir kadın olsaydı en basitinden trafik sorunu çözülünce “babalar eve yarım saat daha erken gidecek.” vaadine söyleyecek bir çift lafı olurdu.

Sonuç olarak 17 yıldır buna benzer bir görüntüyle karşılaşmamamız nedeniyle tartışmaya bu denli önem atfedilmesi şaşırtıcı değil elbette, ancak yukarıdan bir müdahale gelmedikçe dağın fare doğuracağı belliydi. Bu haliyle son düzlükte durumu lehine çevirmek isteyen Binali Yıldırım’ın istediğini elde edememiş olduğunu söyleyebiliriz. Küskün seçmeni ikna edebilecek tek şey Yıldırım’ın İmamoğlu’nun uzattığı eli karşılıksız bırakmaması yani kutuplaşmanın getirdiği zararları yumuşatabilecek tavrıydı. Seçimi kazanamasa da en azından bununla anılacak. Kararlı seçmen içinse hiçbir şey değişmedi. Yayın sonrasında yan dairemizdeki yüksek sesli tartışma gece iki buçuğa kadar sürdü, kimse kimsenin fikrini değiştiremedi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa