19 Haziran 2019 00:00

Seçilmişe makamı kim veriyor; halk iradesi mi Erdoğan mı?

Seçilmişe makamı kim veriyor; halk iradesi mi Erdoğan mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Pazar günü, “Yapılan bir belediye başkanı seçimidir. Bu kadar abartmaya gerek yok” diyerek, bir hafta sonra yapılacak seçimde sandıktan ne çıkarsa onu kabul edeceğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, pazartesi günü bu fikrini değiştirdi.

Hem de Cumhurbaşkanı “fikir değişikliği”ni, “Eğer İmamoğlu Ordu Valisi ve milletten özür dilemezse, mazbatasını alamaz”a kadar götürdü.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu fikrini önceki gün, “94 Ruhuyla Cihannüma ve Kadim Dostlar Buluşması”nda yaptığı konuşmada dile getirdi.

Ekrem İmamoğlu’nun VIP’ye alınmaması üzerine yaşanan tartışmaları hatırlattığı konuşmasında Erdoğan; “Ordu’da bu milletin, devletin valisine ne diyor, ‘i.’ diyor. Bu nasıl kucaklama ya? Benim milletimden, başta Ordu valimiz olmak üzere özür dilemedikçe böyle bir adaylığa bırakın layık olmak, böyle bir makama gelemez.” dedi.

TÜRKİYE’DE SEÇİMİN SONUCUNU KİM BELİRLİYOR?

Burada, siyaseti az çok izleyen her vatandaşın aklına her halde;

1-) Belediye başkanına mazbatayı Cumhurbaşkanı değil YSK veriyor.

2-) Yasalarda seçilmiş belediye başkanının Ordu Valisi’nden özür dileme şartı gibi bir şart yok. Öyleyse, “Cumhurbaşkanın bu söylediklerinin bir anlamı yok” diye düşünecektir.

Ama, ülkenin seçimde tarafsız kalması hem anayasa hem de siyasi etik gereği olan cumhurbaşkanının seçime bir hafta kala ve dahası seçimin gidişatını motive edecek bir biçimde davranması elbette ki kabul edilemezdir ve kamuoyu vicdanı da bunu kabul etmeyecektir.

Ama içinden geçtiğimiz süreçte yaşananlar, “YSK’yi etkileyerek, İmamoğlu’nun mazbata almasını bir kez daha engelleyebilirler mi?​” gibi sorular da elbette her vatandaşın aklından geçecektir.

Nitekim YSK, İmamoğlu’nun mazbatasını bizzat AKP’den gelen baskılar üzerine, hiçbir yasal dayanağı yokken, İstanbul seçimini iptal edip “tekrar seçim”e kara vermedi mi?

Seçime böyle az bir zaman kala, ülkenin cumhurbaşkanının seçime böyle en tepeden müdahalesi elbette ki skandal mahiyetinde bir müdahaledir.

Ve tabi bu müdahalenin bu kadar “kaba” biçimde yapılamasının, kendileri için nedenleri vardır.

Çünkü anlıyoruz ki Erdoğan; Binali Yıldırım’ın 23 Haziran seçimini de kazanamayacağını görmüştür. Bu yüzden de son birkaç günde, “Ne yaparsam karşı saflarda bir dalgalanma yaratırım?​” düşünceyle olacak, böyle ulu orta, yeni tartışmalara yol açacak iddialar öne sürmeye yönelmiştir. Herhalde seçim gününe kadar da bu tür iddiaları ortaya atmaya devam edecektir.

SEÇİM ORTAMINI TERÖRİZE ETME HAMLESİ

Hiç kuşkusuz Cumhurbaşkanının böyle bir tutum almasının nedeni, seçim ortamını terörize etmek, halkta; “İmamoğlu seçilse bile ona bu görevi yaptırmayacaklar, öyleyse ona oy vermeyeyim” duygusunu oluşturmaktır. Böylece İmamoğlu’ya oy verecek seçmenleri sandığa gitmekten caydırmak, mümkünse de Yıldırım’a oy vermeye yöneltmektir!

Medya gücünü de kullanarak algılara oynamanın çok rağbette olduğu günümüzde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da böyle bir algı yaratmak istemiş olması hiç de yabana atılmayacak bir düşüncedir.

Ancak 31 Mart seçimi sürecinde “beka sorunu” üstünden algıya oynamak yöntemi çok daha açıkça yapılmıştı. Ama buna halkın tepkisi, algıya oynayanlara tokatla karşılık vermek oldu!

Bu yüzden de 31 Mart’tan ve sonrasındaki gelişmelerden de öğrenen halk yığınlarının, “İmamoğlu halkın oylarıyla seçilse bile mazbatayı vermeyiz.” iddiasına da pabuç bırakmayacağı, bu tehditlerin geri tepeceği bir siyasi ortamdan geçtiğimiz apaçık gerçektir.

Bunu büyük olasılıkla da pazar günü yapılan seçimden sonra sandıklar açıldığında çok daha açık biçimde göreceğiz.

BELİRLEYİCİ OLAN HALKIN İRADESİNE SAHİP ÇIKMA KARARLILIĞIDIR

Şunu artık siyasetle uğraşsın uğraşmasın her TC vatandaşı, hatta dışarıdan Türkiye’yi izleyen tarafsız gözlemciler de biliyorlar ki, “AKP seçimle gelen ama” seçimle gitmek istemeyen bir parti”dir. Ama o “seçimle gitmek istemiyor” diye, gitmeyecek bir parti de değildir. Tersine halk iradesini yeterince güçlü biçimde ortaya koyarsa, hiç istemese de, en azından henüz, seçimle de yapıştığı koltukları bırakmak zorunda kalmaktadır. Nitekim, 31 Mart seçiminde Ankara’da, Antalya’da, Mersin’de ve Adana’da da eğer bilseydi ki yeniden seçime gidilirse sonucu değiştirme ihtimali var, bu illerde de seçimi tekrarlattırmaktan çekinmezdi.  YSK’de oluşturduğu bileşimle buna gücünün yettiğini gördük. Eğer İstanbul’da da seçimi sonucu açık ara İmamoğlu lehine olsaydı, “tekrar seçime” cesaret edemeyerek, İmamoğlu’nun belediye başkanlığına razı olmak zorunda kalacaklardı.

Demek ki, burada en önemli dayanak, halkın sandıkta ya da sokakta, şu ya da bu biçimde (oy vererek, grev yaparak, gösteri düzenleyerek, protesto ederek ...) tepkileriyle iradesine sahip çıktığını kararlı bir biçimde göstermesidir.

Bu yüzden de pazar günü yapılacak seçimde halkın iradesine sahip çıktığı açık biçimde ortaya çıkarsa; “mazbatayı veririz vermeyiz”, “o makama gelmek için seçilmiş olmak yetmez”,... tartışması, tek adam iktidarı yolundakilerin hevesleri ve hayallerinin ifadesi olarak kalacaktır.

Ötesi boş laftır!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa