Devlet aşiret cinayet!
Fotoğraf: Envato
4 Mayıs 2009’da Mardin Mazıdağı Bilge Köyü’nde korucular 7’si çocuk, 3’ü hamile 16 kadın toplam 44 kişiyi katletmişlerdi. Katliamı yapanlar da katledilenler de akrabaydı. Tıpkı 15 Haziran günü Urfa’nın Siverek ilçesi Çeltik Mahallesi’nde Eski AKP Milletvekili Zülfikar İzol’un kardeşlerinin yine kendi akrabalarından 4 kişiyi silahlarla tarayıp taşlarla başlarını ezerek katletmesi gibi.
Bilge Köyü katliamından sonra bu katliamın sosyal ve siyasal nedenleri tartışmak, bir suç makinesi haline gelen koruculuk sistemi ve üzerine inşa edildiği aşiret yapısına dokunmak yerine Genelkurmay “katliamdan koruculuk sisteminin sorumlu gösterilemeyeceği” ve AKP Hükümeti de “koruculuğun bir ihtiyaçtan doğduğu, kaldırılmasının söz konusu olamayacağı” açıklamalarını yapmıştı. Yani el birliğiyle “namus” meselesi denilerek katliamın üstü örtülmüştü. O günden bugüne “namus”, “toprak”, “kan” davası adı altında aşiretler ve korucular yüzlerce cinayet işledi.
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Rektörü, eski AKP Urfa milletvekili ve ‘sosyolog’ Mazhar Bağlı, sosyal medya hesabı üzerinden Siverek’teki katliam için “Siverek’teki katliamı AKP eski milletvekili Zülfikar İzol üzerinden AK Partiye bağlayan ne çok alçak varmış? Hiç alakası yok. Zira bölgedeki çatışmalar, tamamen farklı bir sosyolojiye sahip ve de ‘içe’ dönüktür. Kan davaları ‘öteki’ ile değil kendi kanından olanlardır maalesef” açıklamasını yaptı.
Anlaşılan Mazhar Bağlı, sosyoloji bilgisini bağlı bulunduğu güçleri aklamak için konuşturmuş!
Ama insan merak edemeden de duramıyor; Mazhar Bağlı acaba AKP Urfa Milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın akraba ve korumalarının 24 Haziran seçimleri döneminde hastane basıp hasta yatağındaki insanları bile katletmelerini hangi “içe dönük aşiret sosyolojisi” ile açıklıyor?
Oysa az buçuk sosyoloji ve tarih bilgisi olan herkesin görebileceği gerçek şudur: Cumhuriyet rejiminin bir ‘ulus-devlet’ olarak inşası sürecinde ulusal varlıkları reddedilen Kürtlerin kalkışmalarının (isyanlarının) bastırılması ve ulusal uyanışlarının engellenmesi için devlet aşiret reisleri, ağalar, şeyhler gibi gerici-feodal unsurlarla işbirliği yapmıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana-Kürt ulusal hareketinin son 25 yılda elde ettiği mevzileri saymazsak-Kürt kentlerinde yerel yöneticiler ve meclise giden temsilciler bölgede devleti temsil eden partilerden ‘aday’ olan aşiret reisleri, ağalar, şeyhler, korucubaşları olmuştur.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Kürt isyanlarının bile “feodal unsurların kalkışması” olarak gösterilmesine ve feodalizme karşı bunca nutuk atılmasına karşın bu yapının gerçek anlamda tasfiyesini sağlayacak bir toprak reformunun yapılamamış/yapılmamış olması da devletin aslında bu yapıyı koruduğunun en somut göstergelerinden biridir.
Devletin aşiretler ve bölgedeki gerici unsurlarla işbirliği, bugün bir ‘siviller ordusu’ olarak kurulan ‘koruculuk sistemi’ üzerinden sürdürülmektedir. Eski Genelkurmay Başkanlarından Başbuğ’un koruculuk sisteminin Kürt sorununun “etnik bir çatışma olmadığını göstermek” bakımından çok önemli olduğunu söylemesi, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana aynı zihniyetin devam ettiğini çok açık biçimde ortaya koyuyor.
Demek ki, aşiretlerin ve onların devlet zırhı altına alınmış biçimi olan koruculuğun silahlı bir ‘paramiliter’ güç olarak varlığı ve bu temelde suç işleme, katliam yapma konusundaki pervasızlıkları devletten ve iktidarlardan aldıkları destekten bağımsız düşünülemez.
Peki, Erdoğan iktidarı ile aşiretler arasında nasıl bir ilişki bulunuyor?
16 Nisan 2017’deki ‘başkanlık referandumu’ sürecinde iktidarın sesi medya organlarından Sabah gazetesinin son katliamda adı geçen İzol’un yanı sıra Tatar, Jirki gibi aşiretlere dayandırdığı 3 Mart 2017 tarihli haberi “Aşiretler tek yumruk tek yürek: Evet” başlığını taşıyordu. Aynı dönemde ‘Kadim Aşiretler Federasyonu’ adı altında bir araya gelen/getirilen aşiretler de referandumda başkanlığa ‘evet’ diyeceklerini açıklamışlardı.
Hatırlayalım, ‘çözüm süreci’nde masanın devrilmesinden sonra da iktidar sözcüleri artık aşiret reisleri, melleler (din adamları) ve korucu reislerinin muhatap alınacağını ve sorunun bunlarla istişare edileceğini açıklamıştı.
Özetle din-tarikat işleri de kullanılarak ve devletin olanakları seferber edilerek aşiret sisteminin canlı tutulması ve koruculuk sisteminin devamının sağlanması, AKP-Erdoğan iktidarının bölgede Kürt ulusal hareketine karşı kendine dayanak oluşturma politikasının vazgeçilmez bir parçası olageldi.
Öyleyse feodalizm ekonomik olarak önemli oranda tasfiye olduğu halde aşiretlerin bir ‘üst yapı’ kurumu olarak böylesine güçlü olmasını sağlayan şeyin devlet ve iktidarların bu gerici yapının devamını sağlama yönünde uyguladıkları ‘özel’ politikalar olduğu söylenebilir.
Mazhar Bağlı’nın diliyle söylersek; aşiretlerin bu “içe dönük” katliamlarının cumhuriyetin kuruluşundan 96 yıl sonra yapılıyor/yapılabiliyor olmasının nedeni, bu yapıyı ‘dışarıdan’ koruyan, destekleyen muktedir bir gücün (devlet ve iktidarların) varlığından başka bir şey değildir.
Siverek’teki katliamın bize bir kez daha gösterdiği gerçek budur.
- Mesele sadece Erdoğan'ın adaylığı mı? 17 Ocak 2025 05:25
- Adsız süreç, çözümsüz barış! 14 Ocak 2025 05:00
- Trump, Erdoğan’ı niye övüyor? 10 Ocak 2025 04:40
- Türkiye-İsrail rekabeti ve Kürt sorunu 07 Ocak 2025 05:30
- Suriye’deki gelişmeler ve kapısı aralanan yeni ‘süreç’ 03 Ocak 2025 07:30
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30
- Yeni Suriye kurtlar sofrasında! 17 Aralık 2024 05:00
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30